Polisiye meraklısıyım ama Arka Sokaklar dizisini pek izlediğim söylenemez. Ama RTÜK’ün dizi yüzünden verdiği ceza üzerine Arka Sokaklar izleyicisi olabilirim! O yüzden soruyorum: RTÜK İslam dinini kurtarabilir mi?
RTÜK İslam dinini kurtarabilir mi?
RTÜK’ün Kanal D’ye üst sınırdan idari para cezası ve yayın durdurma yaptırımı uygulamasının gerekçesi şöyle:
“Arka Sokaklar dizisinin sahnelerinde toplumdaki inançların yalnızca bir kişi veya grubun elindeymiş gibi yansıtılıyor, dinî bir grubun devletin kolluk kuvvetlerine karşı tehditkâr söylemlerde bulunduğu şeklindeki görüntüler var. Yayınlanan sahnelerle toplumda dini değerlerin suiistimal edilmesine yol açıldığına kanaat getirildi.”
Özetle “toplumun milli ve manevi değerlerine aykırılık” suçlaması.
Erdoğan işaret etti RTÜK cezayı kesti
Bu RTÜK’ün çok sevdiği bir yaptırım gerekçesi. Daha önce Kızıl Goncalar’a da aynı nedenle ceza gelmişti. Arka Sokaklar’a cezanın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Din Şurası’ndaki konuşmasının ardından gelmesi tabii ki kimseyi şaşırtmadı. Ne demişti Erdoğan:
“Son yıllarda filmlerin, dizilerin, televizyon programlarının, aileyle birlikte dinî değerlerimizi, dindarları hedef aldığını da müşahede ediyoruz. Tek tük ve istisnai olumsuz örnekler üzerinden su-i misal emsal yapılarak bütün dindarlara hakaret edilmekte, vakıflar, dernekler, tarikatlar, dinî müesseseler linç edilmekte, dindarlar ve dinî değerler yıpratılmaktadır. Sarıklı, sakallı, başörtülü, çarşaflı, cübbeli vatandaşlarımıza ahlaksızca saldırılmakta, itibar suikastları düzenlenmektedir. Tıpkı 28 Şubat dönemindeki gibi belli toplum kesimlerimiz âdeta öcü gibi gösterilmekte, tahkir ve tahrik edilmektedir. Buna sessiz, tepkisiz kalmamız mümkün değildir.”
“Tek tük ve istisnai” mi sahiden?
Erdoğan haklı mı? Tıpkı 28 Şubat döneminde gibi miyiz? İki sorunun da cevabı “hayır”. Erdoğan haklı değil zira “olumsuz örnekler” onun dediği gibi “tek tük ve istisnai” değil. Erdoğan’ın 22 yıllık iktidarında İslami cemaatler ve şahsiyetler görünür oldu, güçlendi ve gündem belirler hale geldi. Ama bunların içinde insanları, özellikle gençleri, İslam dininine çekecek şekilde davrananlar, herhalde Erdoğan’ın tabiriyile “tek tük ve istisnai”dir.
Uzun bir dönem “toplumsal İslami hareket”i tekeline almış olan Fethullahçı hareketin gerçek yüzünün ortaya çıkmasıyla yaşanan büyük depremin etkileri hâlâ sürüyor. Prof. Ali Bardakoğlu ve kısmen Prof. Mehmet Görmez döneminde nispeten “işine bakan” Diyanet’in, Prof. Ali Erbaş döneminde öncelikle “israf” ile anıldığına, ardından her konuda rol çalmak isteyip başarısız olduğuna tanık oluyoruz.
Öte yandan Fethullahçıların yarattığı boşluğu doldurmak için kolları sıvayan ve büyük ölçüde siyasi iktidar tarafından teşvik edilip kollanan bir dizi cemaatin yağmacılıktan gözlerinin kararmış olduğunu ve dinin belki de akıllarına gelen son şey olduğunu görüyoruz.
Dünyevi iktidar savaşları: RTÜK İslam dinini kurtarabilir mi?
Din, İslam dini ve özellikle de tasavvuf söz konusu olduğunda akla ilk gelen sıfat “uhrevi”, yani “ahiret ile ilgili”dir. Ama bizdeki tarikatların “uhrevi” değil “dünyevi” oldukları son dönemde çok daha belirgin bir şekilde açığa çıkıyor. Çoğunda acımasız iktidar savaşları yaşanıyor.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Örneğin Nakşibendiliğin İsmailağa kolu içinde yaşanan ve biteceğe benzemeyen kavgaların neresinde din var? Ya da “dinî” olarak sunulan ayrışma/kavga gerekçelerini hangi kendi halinde sıradan dindar, hatta mürit anlayabilir, anlamlandırabilir?
Keza yine Nakşibendiliğin Menzil kolunda üç kardeşin babalarının ölümünün ardından giriştikleri mücadelenin 17 milyar liranın paylaşımı için çıktığı açık değil mi?
“Yukarıdan aşağıya İslamileşme”
Sosyal bilimlerde “yukarıdan aşağıya İslamileşme” diye bir kavram vardır. Burada kasıtın siyasi iktidarın elindeki tüm imkanları kullanarak toplumu daha dindar yapmaya çalışması, bu yolda ödül ve ceza mekanizmalarını işletmesi olduğu açıktır. Bu açıdan bakıldığında Erdoğan yönetiminin “yukarıdan aşağıya İslamileşme” stratejisini, özellikle “hükümet olmakla kalmayıp iktidar da olduğu” andan itibaren hayata geçirdiğini biliyoruz, bunda şaşırtıcı bir şey yok.
Ama şaşırtıcı olan Erdoğan iktidarının bir süredir, insanları, özellikle gençleri daha dindar kılmak yerine, onların, özellikle de dindar aile çocuklarının dinden uzaklaşmasını engellemeyi temel strateji olarak benimsemesi.
Dijital dünya ve İslam
Erdoğan sözünü ettiğimiz son Din Şurası’nda şöyle konuştu:
“Dijital dünya küresel ölçekte tüm değerleri tahrip ederken Müslümanları ve özellikle de ehlisünnet akaidini doğrudan hedef tahtasına koyuyor. Bugün çocuklar anne babalarının, ailenin, öğretmenin, mahallenin talim ve terbiyesinden ziyade, üzülerek ifade ediyorum, dijital medyanın talim ve terbiyesine daha fazla maruz kalıyor.”
Bu sözlerde de gençlerin dinden, İslam’dan uzaklaştığı tespiti ve bundan duyulan rahatsızlık var. Ama Erdoğan’ın bunun ilk ve belki de tek nedeni olarak dijital dünyayı göstermesi doğru değil. Bir kere siyasi iktidarın dijital dünyada sonsuz imkanları var. Elon Musk başta olmak üzere küresel bazı isimlerle iyi ilişkiler kuruluyor. Tabii bu arada özellikle sosyal medya yargının ablukası altında, özellikle “toplumun milli ve manevi değerlerine aykırılık” gerekçesiyle insanlar yargılanıyor, erişim engelleri getiriliyor vs. Bu arada İslami cemaat ve şahsiyetlerin neredeyse tamamı dijital dünyada da varlık gösteriyor. İlk akla gelen kuşkusuz Cübbeli Ahmet Hoca. Cemaatler dışında kimisi akademik titr sahibi, kimisi medrese çıkışlı çok sayıda isim (tabii hepsi erkek) sosyal medyada her konuda fetva veriyor ve sıklıkla toplumun belli kesimlerinin, bu arada bazı dindarların da tepkisini çekiyorlar.
“Pis kokuların duyulmasını engellemeye çalışmak”
İslami cemaat ve şahsiyetlerin önlerinin alabildiğine açık olduğu, yaptıkları/söyledikleri her şeyin yanlarına kâr kaldığı bu ortamda, çok net söyleyecek olursak, “tescilli din/İslam düşmanları”na yapacak çok fazla bir şey kalmıyor. Örneğin ateizm propagandası yapmak için kurulmuş sosyal medya hesapları neredeyse sadece şu ya da bu dinî şahsiyetin abuk sabuk konuşmalarından kes/yapıştır yapmakla yetiniyorlar.
Bu yazıyı yazmadan önce Prof. Mustafa Öztürk ile sohbet ettim. Onunla din/İslam adına ortaya çıkanların yarattığı şeyin “kokuşmuşluk”tan başka bir şey olmadığında mutabık kaldık. Şöyle dedi Prof. Öztürk:
“Devlet de bütün enerjisini ortaya çıkan pis kokuların duyulmasını engellemeye harcıyor.”
Başlığa dönecek olursak, RTÜK sahiden İslamiyet’i “kurtarmak” istiyorsa bu dizileri engellemeye çalışmak yerine neden izleyicinin bu dizilere yoğun ilgi gösterdiğine ve bunları sahiplendiğine kafa yorsa daha iyi olur.
Artık 28 Şubat göndermeleriyle üstü örtülebilecek hiçbir şey kalmadı.