Gürkan Çakıroğlu yazdı: Celladına gülümseyebilir misin?

Doğulu kalamadık, batılı olamadık. Türk’üz diyoruz ama Türklere özgünlüğünü veren unsurların çoğunu kaybettik. Türkçülük adı altında Türk’ün töresine ters olan ne varsa yaptık. Dinimiz İslam diyoruz ama putları yıkan İslam’ı putlaştırdık. Bir mesuliyetken Müslümanlık onu bir ayrıcalık zannedip, ona zarar verecek ne varsa yaptık. İrade-i cüziye, takdir-i ilahi, cilve-i rabbani. Eyvallah. Peki böyle gelmiş böyle gider mi diyeceğiz? Bu millet bunu hak ediyor mu?

İtaat edenin suç işleyebildiği, korkutucu kıyıcılıkların yapıldığı, karanlığın kayıtsızlıkla birleştiği bir düzen; içine kapanık, korku ve yoksulluk içinde yaşam süren bir halk. Lakin böyle bir ortamda her nasılsa sürekli güçlendiği ifade edilen bir devlet ve onun yancısı olarak semiren bir “siyaset”. Ahvalimiz bu bizim; yani yolumuz engebeli, heyecanımız düşük, gençliğimiz ise elden gidiyor.

Ekrem İmamoğlu
Gürkan Çakıroğlu yazdı: Celladına gülümseyebilir misin? Gürkan Çakıroğlu yazdı: Celladına gülümseyebilir misin?

Adaletin sesi mi, geç kalmış bir isyan mı?

Ekrem İmamoğlu haklı olarak isyan ediyor ve “Annesine kelepçe vurulan çocukların, paramparça ettiğiniz ailelerin ahına yenileceksiniz” diyor. Çok değil yaşım, 38. Lakin görebildiğim kadarıyla bu dünyanın düzeni bozuk, böyle işlemiyor yazılım. Ah ile yenilseydi Tayyip Erdoğan, yıllar önce yenilirdi; dua ile yükselseydi Tayyip Erdoğan, içinde bulunduğu bataklıkta olmaz arşa değerdi başı. Akıbeti ne masumiyet ne de zulüm belirliyor. Nice zalimler iktidarın sıcak döşeğinde, nice mazlumlar ise zindanın karanlık bir köşesinde can veriyor. Tarih bize bunu söylüyor.

Sadece son 10 yıla bakmak kâfi sanırım ah meselesi için. Kaç çocuk annesiz bırakıldı? Kaç çocuk cezaevinde doğdu? Kaç aile paramparça edildi? Hangi siyasi lider buna itiraz etti? Bir tanesi hariç kaç siyasetçi bu acılara sahip çıktı? Sıfır. On binlerce mağduriyete karşı sıfır tolerans gösterdi siyaset ehli. Peki ya siz Ekrem Bey, siz o ailelerin ahını dile getirdiniz mi hiç? Hayır. Neden? Bence bunu kendi içinizde sorgulayın. Sorgulayın ki haklı isyanınız neden geniş kitlelerde karşılık bulmuyor anlayın.

Acımazlar, aldırmazlar, utanmazlar; çünkü onlara dur diyen olmadı hiç. Ne Kürtler ne seküler kesim ne de milliyetçiler; hiçbiri kitlesel olarak dindar kesim kadar çekmedi aslında Tayyip Bey’den. ‘Ama onlar teröristti’ diyerek işin içinden çıkamazsınız. Zira değillerdi, biliyorsunuz. Birilerini sevmemeniz veya onların içinde bulunduğu gruptan birilerinin kötülük yapması ya da koca bir grup içinde bir zümrenin terörize olması o kitleyi topyekûn terörist yapmaz. En azından adalet istiyoruz, hukuk istiyoruz diyenlerin gözünde yapmamalı, yapmamalıydı. Zira hukuk evrenseldir, kişilere veya kesimlere göre değişmez.

Dayatılanı, kabul edilmişi, alışılmışı çiğnemeden olmuyor işte Ekrem Bey. İktidarın dili ile konuşmak dahi onun zulmüne maruz kalmamak için kâfi değil. Merdivenleri o kadar hızlı çıktınız ki hangi katta olduğunuzu şaşırdınız. Halbuki çıktığınız yükseklik fazlasıyla temkinli olmanızı gerektiriyordu. Zira burası hukuk devleti değil, demokrasi yok burada. İktidarın yarattığı yanılsamaya siz de kapıldınız, bedeli ağır oluyor. Zarlar hileli, tuzağa çektiler sizi. Üstelik en yakın ekibiniz yaptı bunu, kampanya devrimcileri!

Erdoğan
Gürkan Çakıroğlu yazdı: Celladına gülümseyebilir misin? Gürkan Çakıroğlu yazdı: Celladına gülümseyebilir misin?

Tayyip Bey ise iyileşmeyecek bir hastalığa tutuldu, adı güç zehirlenmesi. Bu hastalık onu başkalaştırdı ya da belki içinde taşıdığı karanlığı ortaya çıkardı bilemem. Sayın Cumhurbaşkanı yaptıkları hakkında düşünmeyi, onlarla hesaplaşmayı, vicdan muhasebesi yapmayı bırakalı çok oldu. Milletin içinde bulunduğu hale karşı nasıl bu kadar kayıtsız sorusu da bu sebeple anlamsız. Ona dair hiçbir umudum yok. Erdoğan’ın mercekleri arızalı artık, “gerçekler” onun dünyasında bizlerde olduğundan çok daha farklı.

Ekrem Bey’e dönecek olursak; umut kesip, baş eğecek bir durum yok. Lakin hoyratlık çözüm getirmez. Telaşın faydası yok. Mitingler, çaresizim ve sadece bağırabilirim demek. Artık bunun ötesine geçmek, siyaset yapmak gerek. Hayat şüphesiz bir daha yeniden başlayacak. Biraz durup dinlenmek gerek; düşünce setlerini sorgulamak, yazılımı güncellemek gerek. Bazen duruş zaferin ta kendisidir. Elif gibi durmak, celladına bakıp gülümsemek gerek. Evet ortam zifiri karanlık; bir pencere arıyor eller, güneşe hasret gözler. Lakin enseyi karartmanın anlamı yok. Zira tam da bu ortamda zihni zorlar düşünceler, zihnin bir yerinde büyür hayaller. Geleceğe, olası iktidara hazır olmak gerek.

Bu millet sürekli ayrıştırılmaya, kutuplaştırılmaya maruz kaldı; üstelik bizzat kendi devleti, kendi siyasetçisi eliyle. Toplumsal kesimler arasına sürekli nefret tohumları ekilmeye çalışıldı. Nefretin mirasçısı olmayı bırakalım artık. Devlet içinde devlet olma sorunsalı yeni değil, İttihatçılardan bu yana yıkılası bir gelenek, kötü bir alışkanlık. Erdoğan fani, mühim olan oturduğu koltuğu baki kılmamak. Mühim olan otoriter cumhuriyeti demokratik cumhuriyete inkılap ettirmek. Godot’yu bekler gibi hukuk devletini, demokrasiyi bekliyoruz. Beyhude çabalıyoruz.

Yeni anayasa arayışı: Erdoğan sonrası mı, Erdoğan için mi?

Başkanlık, yarı başkanlık veya parlamenter sistem fark etmez. Hukuk devleti olmadığınız sürece adalet tecelli etmez, refah gelmez. Toplumsal sözleşmeye dayalı olmayan bir anayasa yeni de olsa bir anlam ifade etmez. AK Parti, CHP, MHP ve DEM Parti; tek biri bile yoksa masada, oradan bir anayasa çıkmaz. CHP tüm tazyike rağmen Cumhur İttifakı ile görüşmeli; DEM Parti’nin başına gelmeyen kalmadı, Selahattin Demirtaş ve arkadaşları 9 yıldır zindanda ama onlar mutabakat arayışından vazgeçmediler, vazgeçmemek lazım.

Anayasa tartışmalarını Erdoğan’ın bir kez daha seçilmesi meselesine indirgemek yanlış. Zira artık meselemiz onun kaçıncı defa seçileceği değil. Meselemiz artık rakiplerini yargı eliyle tasfiyeye girişmesi. İlki ileri demokrasilerin sorunu, ikincisi ise asgari demokrasinin. Yarın bir gün CHP’ye kayyum da atayabilir. Zira başkan babamız sonbaharını yaşıyor. Neyse ki 22 Ekim var. Devlet Bahçeli bir yandan iktidar ortağıyken diğer yandan da muhalefete liderlik ediyor. Darbe ve terör dönemi geride kalmış bir siyasi atmosferde gidilecek seçimlerden bahsediyoruz. Bunun ne anlama geldiğinin farkında mıyız? Böyle bir ortamda milletin tercihini ne belirleyecek? Nihayetinde kimin seçileceğine millet karar vermeyecek mi?

Özgür Özel şunu diyemez mi mesela, “Tayyip Bey; kabul, yargı sizden önce de tarafsız ve bağımsız değildi lakin sizden sonra kantarın topuzu hepten kaçtı, adaletin terazisi hepten şaştı. Erkler ayrılığı olacaksa, yargı tarafsız ve bağımsız olacaksa, yazılan anayasa uyulacaksa tamam, gelin tartışalım.” Bu tavır boyun eğme mi yoksa meydan okuma mı? Millet bu cesarete kayıtsız kalır mı? Kral çıplaksa ki çıplak, bundan iyi söyleme fırsatı var mı? Meselemiz İmamoğlu’nu başkan yapmak veya Erdoğan’ı başkan yaptırmamak değil. Meselemiz hukuk devletini ve demokrasiyi inşa etmek.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.