Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Burak Bilgehan Özpek yazdı: Siyasetin Çiftlikbank’ı

Çiftlikbank meselesi ilk yaygınlaşmaya başladığında, bu sisteme para yatıranlar bir sosyal medya platformu üzerinden örgütlendiler. Oluşturdukları grup sayesinde birbirlerini tanıdılar ve hemen hemen hepsi ne kadar mantıklı bir iş yaptıklarını, kısa zamanda çok para kazanmanın mümkün olduğunu yazmaya başladılar. Öyle ki, insanların niçin Çiftlikbank’ın sunduğu para kazanma imkânı dururken paralarını başka yatırım araçlarına yatırdıklarını anlayamıyorlardı. Birbirlerini tebrik ediyor, muhtemelen birçoğu kendini bu sistemle tanıştığı için şanslı hissediyor ve sistem dışındaki insanları iştahlı bir şekilde kendi aralarına katılmaya çağırıyorlardı.

Çiftlikbank üyelerinin kendi aralarındaki yazışmalarını okurken dikkatimi bir ODTÜ öğrencisinin konuya müdahil oluşu çekmişti. Öğrenci, sisteme para yatıranları uyarıyor ve bu kadar kısa zamanda bu denli yüksek bir getiriye sahip olmanın mantıksızlığından bahsediyordu. Öğrencinin tezi, Çiftlikbank’ın yüksek teknoloji gerektiren, katma değeri yüksek bir mal veya hizmet üretmediği için fiyatı rekabetçi bir pazarda belirlenen, kolay üretilebilen şeyleri satarak söz verdiği kadar yüksek miktarda para kazanamayacağı ve üyelerine kâr payı dağıtamayacağıydı. Sistem üyelerine dolandırıldıklarını söylüyor ve bir an evvel paralarını geri alıp sistemden çıkmalarını salık veriyordu.

ODTÜ’lü talebeye tepki Çiftlikbank’ın kurucularından veya oluşturulan grubun yöneticisinden gelmedi. İlk tepki gösterenler, sisteme para yatıran ve umut içerisinde kâr paylarını bekleyen sıradan insanlardı. Onlara dolandırıldıklarını söyleyen öğrenciye karşı büyük bir öfke duyuyorlardı. Neredeyse hepsi, söz birliği etmişçesine, kendilerini uyaran öğrenciyi kıskançlıkla suçluyor, onun bu işlerden anlamadığını söylüyor ve kendilerinin hayat okulundan mezun olduklarından dem vuruyordu. Bununla yetinmeyen, küçük dünyalarındaki para kazanma hayallerini büyük bir milli davanın bir parçası olarak görenler de vardı. Bu insanlara göre, ülkemizi geri bırakan zihniyet hep girişimcilerin önüne taş koyan, meseleye olumsuz tarafından bakan ve Türkler’in bir şeyi başarabileceğine dair şüpheleri olan şuursuzlardı. Yani Çiftlikbank üyeliği aslında basit bir para meselesinin ötesinde bir şeydi ve bunu sadece milli dava şuuruna sahip kişiler anlayabilirdi. Onlara göre, kendilerini uyaran öğrenci hiç de iyi niyetli değildi çünkü Türkiye’nin son yıllardaki başarılarını çekemeyen tipik bir muhalif olarak yerli ve milli projelere itimat etmiyordu. Zira Çiftlikbank da bizzat böyle bir projeydi.

Dünyada cenneti yaşamak sanırım böyle bir şey. Hem maddi menfaatini kollamak hem de ahlaki bir noktada kendini konumlandırarak saf ve temiz olduğunu iddia etmek çoğu zaman aynı anda mümkün olmayabilir. Maddi menfaatlerimizi gözetmek bizlerin ahlaksızca davranmamızı elbette ki her zaman gerektirmez ancak sırf bunu yaptığımız için de kendimizi ahlak abidesi olarak göremeyiz. Ancak Çiftlikbank yatırımcıları için durum böyle değildi. Basit bir çıkar ilişkisi içinde olmayı kendilerine kabul ettirmek istemiyorlar aynı zamanda vatan ve millet sevdası için para kazanmaya çalıştıklarını söylüyorlardı.

Çiftlikbank tabii ki battı. Sistemin yaşaması için iki koşul vardı çünkü. Birincisi, sistemi kuranlar dürüst olmalı, yatırımcıların parasının sadece haklarına düşen kısmını almalıydılar. İkincisi ise her Ponzi zincirinde olduğu gibi sisteme sürekli olarak yeni üye girişi yapılmalıydı. Her ikisi de olmadı. Ne sistemin sahipleri açgözlülüklerini dizginleyebildiler ne de daha fazla insanı bu dolandırıcılık çarkına girmeye ikna edebildiler.

Bu hikaye bana da birçok insan gibi, siyasi bir Çiftlikbank skandalına dönüşen Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetini hatırlatıyor. Hem kamu kaynakları üzerinden akıl almaz derecede zenginleşen hem de ahlakın bayrağını da kimseye kaptırmayan seçkinlerin olduğu bir parti AKP. Üstelik, partililere birçok kanuni muafiyet, imtiyaz ve kaynak sağlayarak kendi içinde bir makine kurduğunu da rahatlıkla iddia edebiliriz. AKP üyelerinin, Çiftlikbank mağdurlarından tek farkı para yerine sisteme oy yatırmaları. Yani sıfır maliyet ile yüksek getiri sahibi olmanın kısa yolu partizan bir AKP’li olmaktan geçiyor. Bir şekilde cumhuriyet vatandaşlarından toplanan vergi, geçmiş cumhuriyet vatandaşlarının vergileriyle inşa edilen kurumların satışından sağlanan gelir ve gelecekteki cumhuriyet vatandaşlarının sırtına vurulan borç yükü ise sistemin dağıttığı maddi imtiyazların kaynağını oluşturuyor. Yani bu harika sistem, irili ufaklı bütün fanatik AKP’liler için sıfır maliyet ile kazanç sunan mucizevi bir tasarım. Üstelik, aynı Çiftlikbank’ı müdafaa edenler gibi, onlar da zenginleşmelerinin bir milli dava olduğunu düşünüyorlar.

Ne var ki bu Ponzi sistemi çöküyor çünkü sistemin ihtiyacı olan tek girdi olan yeni oylar sisteme girmiyor. Yeni kuşakların AKP’ye ilgisi oldukça zayıf. Üstelik, sistem sahiplerinin beceriksizlikleri ve yozlaşmışlıkları sıfır maliyet ile yani sadece oy vererek sisteme girme olgusunu da ortadan kaldırdı. Neticede bakkala giden, ekmek alan, otomobile binen, kira ödeyen her insan iyi kötü bir bedel ödemek zorunda artık. Bedel ödendikçe, milli dava şuuru da haliyle büyüsünü yitiriyor ve karikatürize olmuş hamasi sözcüklerden öteye geçemiyor.

Unutmamak gerekir ki, Çiftlikbank mağdurları uzun süre dolandırıldıklarını reddettiler ve sisteme olan inançlarını diri tuttular. Dini ve milli bayramları kutlamayı ihmal etmeyen, Afrin’den Kudüs’e kadar milletin ve ümmetin bütün hassas davalarına sahip çıkan ve Atatürk’ün “Türk milleti zekidir” sözünü de reklamlarında kullanmakta beis görmeyen bu vatanına milletine bağlı gençlere ihaneti yakıştıramazlar. Bu zor bir yüzleşmedir, insan kandırıldığını kolay kolay kabullenemez ve işlerin düzeleceğini umarak, bunun avuntusuyla yaşar. Ama bu durum mukadder olanı değiştirmez. Avucunu açmış halde gökten para yağmasını ne kadar bekleyebilir ki bir insan?

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.