Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Aydın Selcen yazdı: Ukrayna, dış politikanın kendine gelme fırsatı mı?

Ukrayna meselesinde hem alanda hem salonda trafik hızlandı. Rusya, başlangıçta “kuşlardan kargayı tanırım” havasında yalnızca ABD ile muhataplık ve “güvence” taleplerine yazılı yanıt dayatıyordu. Artık NATO, Fransa, Normandiya Formatı (Rusya, Ukrayna, Fransa, Almanya) müzakere ve diyalog işleklik kazandı. Putin’den “tırmandırmayı geri çevirme”, Lavrov’dan “savaş istemiyoruz” mesajları geldi. Zelensky de paniğe yol açmama ve gelişmeleri dramatize etmeme uyarılarında bulunuyor. Buna karşılık, Rusya’nın Ukrayna sınırlarında askeri yığınağı da ivmelenerek sürüyor. Belarus ve Kırım taraflarında manevralar devam ediyor.

Rusya için harekât penceresi 20 Şubat-10 Mart. İlki Pekin Kış Olimpiyatları’nın sonu, ikincisi yerdeki buzun erime başlangıcı. Çin’in canını sıkmadan gözetilmesi gereken ile zemin yumuşayıp, geçilemez bataklık durumuna dönüşeceği tarih aralığı bu. Üstelik ABD’de ileri yaşta fiziksel olarak zayıflamış, aynı derecede siyasi olarak da zor durumda bir başkan var. Almanya’da kimin ne yana çektiği –en azından bu konuda- pek belli olmayan, yeni topbaşı yapmış bir “trafik lambası” koalisyonu. Fransa, Nisan ayındaki cumhurbaşkanlığı seçimi kampanya sürecinde. Britanya’da, kapanma döneminde resmi ofis bahçesinde partiler patlatıp, ardından dönüp meclise yalan söylenmiş ve yalanı yakalanmış bir başbakan hakkında yürüyen soruşturma. AB deseniz, bu işlerde adı var kendi yok. Ayrıca Ukrayna silahlanıyor, eğitim ve donatım iki seneye kalmaz hazır olur, daha çetin bir cevize dönüşür. Rus baskısı da ters orantılı biçimde Ukrayna ulusunu adeta yaratıyor.   

Olası savaşın doğası için de türlü varsayımlar var. Belarus yönünden çatkapı Kiev’e inecek bir “yıldırım” harekâtı. Altyapıya olabildiğince zarar verip, Ukrayna ordusu ve sivillerine olabilecek en yüksek sayıda kayıp verdirip, binlerle ölçülecek sayılarda rehine alarak çekilmek. Yerleşim birimlerinin çevresinde, çeperlerinde bayrak gösterip, raconu kestikten sonra dönüp gitmek. Ukrayna (NATO Soğuk Savaş modeli) cephe gerisi direnişine hazırlanırken, Rus yanlısı bir ayaklanma başlatmak. Prof. Dr. Serhat Güvenç’in günümüzde eskinin havadan, karadan bombardımanla, hedeflerini karış şaşmadan vuran güdümlü seyir füzeleriyle yapılan açılışların yerini siber saldırıların aldığı yönündeki saptaması keza hatırda tutulmalı. “Hibrit” savaş çağındayız, Donetsk-Lugansk’da peydahlanan “yeşil adamlar”, birden “uyanıp” kendi mesai arkadaşlarını soğukkanlıca öldürüveren Ukrayna güvenlik gücü mensupları, güvenilemeyen Ukrayna istihbaratı.

Ukrayna’yı işgalle Putin ne kazanmış olacak? Ukrayna’dan Rusya’ya yönelik bir tehdit var mıdır, varsa nedir? Ne olursa işgal gerçekleşmez, işgal veya işgal tehdidiyle Ukrayna’da amaçlanan nedir? İkinciden başlayalım. Putin’in Ukrayna’nın Rusya’nın hemen yanı başında bir demokrasi ve özgürlük vitrinine dönüşmesinden hoşnut olmayacağı ortada. Bu anlamda komşumuzdaki olası savaş, bir yanında Çin ve Rusya’nın olduğu afferist ve otoriter rejimlerin, diğer yanında hür dünyanın bulunduğu küresel bir fikirler savaşımı da. Ancak, Putin’in Ukrayna’nın AB üyeliğine değil, NATO üyeliğine karşı olduğu kayıtlı. Eğer GKRY’nin tüm adayı temsilen (tuhaf tecelli, Yunanistan’ın AB’nin Doğu Bloku’na genişlemesini rehin almasıyla gerçekleşmişti) AB üyesi olması “sui misal” ise (ki kuşkusuz öyledir), şu haliyle doğusu işgal altında, Kırım yarımadası ilhak edilmiş Ukrayna’nın hiçbir zaman AB üyesi olamayacağını da hesap etmiştir.

Ukrayna’ya öyle veya böyle el koymaktan Putin’in bir kazancı yok. Zaten ömür boyu başta. Buğday tarlalarının sahip değiştirmesi ihmal edilebilir bir kâr. Yeraltı zenginliği Rusya’yla karşılaştırılamaz. Dr. Yörük Işık, Belarus’a kaçırılan kömürden, üç otuz paraya satılan tesislerden söz ediyor, doğru ama o kadar. Rusya’da el değiştiren zenginlikle karşılaştırılırsa devede kulak. Üçüncü soruya gelirsek, herhalde amaçlanan topyekün bir işgal, “gir-kal” değil, “gir-çık” sonrasında bir tür devralma ve geride bir “kukla” bile değil “muti” bir hükümet bırakmak. Bu bakımdan Çeçenistan, Abhazya, Transdinyester, Güney Osetya, Kırım, Donetsk hatta Suriye örneklerinden konuşulurken, en güncel Kazakistan gelişmesi belki en zihin açıcı olanı. Öyle ya, Rusya Kazakistan’dan çekildi (!) bile ve “giden ağam, gelen paşam” misali, eski Kazakistan SSC başbakanı Nazarbayev gitti, eski Sovyet diplomatı Tokayev geldi. Ukrayna’ya vaziyet edecek bir Tokayev de bulunabilir elbet.           

Türkiye de topa girdi. Hem de ne giriş, adeta tatlı-sert. Ukrayna’ya, Karabağ ve Libya’da Rus hava savunma sistemlerine karşı üstünlüğü kanıtlanmış SİHA’lar satıldı ve iki adet Ada sınıfı korvet yapımına başlandı. Herhalde karşılığında silâh sanayisinin neredeyse umutsuzca gereksinim duyduğu tank, uçak ve SİHA motorlarının üretimi için Sich Motor ve Ivchenko Design ile sözleşmeler yapıldı. Böyle olduysa, bence de çok yerinde. Ardından Erdoğan Putin’le telefonda konuştu. Putin’in sözcüsü Peskov “COVID-19 elverdiğinde ve uygun tarihler bulunduğunda seve seve” yanıtı verildiğini aktardı. Gerekçesi de hazır, malûm Davutoğlu’nun bana göre kerameti kendinden menkul icatlarından UDİK toplantısına evsahipliği yapma sırasının Türkiye’de olması. Erdoğan’ın ağzından, savaş çıkarsa NATO müttefikliğinin gereğinin yerine getirileceğini de duyduk.  

Öyleyse, Ukrayna badiresi kazasız atlatılabilirse belki Türkiye’ye şu S-400’lerden ilanihaye kurtulma fırsatı sunabilir. Erdoğan’ın, sanki boynunu bükmüş gibi yapma sakıncası da yaşatmadan, yeniden Türkiye’nin en az ikiyüzyıllık dış politika kimlik ve yönelimini idrak olanağı yaratabilir. Ardından gelmesi muhtemel muhalefet adayı yeni cumhurbaşkanına anti-emperyalizm şarampollerine yuvarlanmadan doğru yönde yani Batı’ya ilerleme yolunu açabilir. Hava böyle sertleşince ne kimse “Türkiye’nin NATO’da ne işi var” diye sorgulamaya, ne “NATO’dan bize ne fayda var” sormaya yelteniyor. AB’nin sözde kalan özerk savunma yapılanmasının da ne denli büyük bir balon olduğu ellisekizinci kere anlaşılıyor. Çin-Rusya’nın çekim gücü olduğu âlemin de ne menem bir yer olduğu da herhalde ayan beyan ortaya çıkıyor. Daimi beka korkusu ve çevrelenme kaygısının da o psikozlardan kurtulamayan devletlerin başına durmadan yeni çoraplar ördüğü, klientalist, kleptokratik, otoriter boğuntu rejimlerine cansuyu verdiği de umarım görülüyor.  

Aydın Selcen’in önceki yazıları:

Hangi cumhuriyet, hangi muhalefet, hangi sağ?

Hristiyan demokrat oluyor da, Müslüman…

Dünyaya bakış 2022 – Nereden soru çıkar?

Dış politikada 2021 – Bir bilanço denemesi

Adam kazandı

Dışişleri – Cepheden cepheye, zaferden zafere…

Kutuplaşma mı, gözü yaşlı kucaklaşma mı?

Casusluk nerede başlar, hukuk devleti nerede biter?

Demokratikleşmenin barometresi dış politikada da helâlleşme

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.