Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Aydın Selcen yazdı: Hristiyan demokrat oluyor da, Müslüman…

Biraz mandıra siyaset bilimi yapalım: İslâm’da çoğulluk konuşuyor muyuz? Ümmet deyince, Endonezya ile Bosna, Senegal ile İran, Özbekistan ile Yemen aynı mı? Sufizm ile selefilik de, bektaşilik denli mevlevilik de islâm mı, değil mi? Nakşibendilik deyince Erbil’deki sufi tekkeleri mi, Mevlana Halit’ten “el almış” Abdüsselam Barzani veya Şeyh Şamil’i mi anlamalı? İslâm’da reform mümkün mü, hiç oldu mu? Yoksa Tayfun Atay’ın arada anımsattığı üzere ve tarihin akışına ters görünür biçimde İslâm’da rönesans, ortaçağ karanlığından sonra değil, önce mi geldi? O “rönesansın” başat itici gücü gerçekten İslâm mıydı?

Devamla soralım: İslâmcılık, demokrasi ve laik cumhuriyetle bağdaşması mümkün olmayan, aksine kendini tanımlayan “takiye” yordamıyla onu içeriden çürüten bir yıkıcı akım mıdır? Ilımlı veya demokratik islâmcılık bir oksimoron mudur? Merhum Mursi’nin Mısır’daki yönetimiyle, Taliban’ın Afganistan’ı idaresi arasında teoride ne fark var? ABD mi olacağız, Fransa mı kalacağız? Laik ülkede Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) olur mu, olmasa ne olur? Örnekse, cumhuriyetimizde dönüşümcü bir yönetim “işe” YÖK ve RTÜK gibi raf ömürleri çoktan dolmuş kurumları kaldırmakla mı, yoksa DİB’nı kaldırmakla mı girişse daha “anlamlı” olur? Ya hepsini birden yapsa? Sözkonusu varsayımsal adımların herhangi biri “köktenci” sayılır mı?

Ve bağlayalım: Çoğunlukçuluk mu, çoğulculuk mu? Evrensellik mi, kimlikçilik mi? Devletin aklı mı olur, arşivi/hafızası mı? Eşit anayasal yurttaşlık mı önde gelir, devleti savunmak mı? Devleti savunmak, ülke sınırlarını ileri taşımak mı demektir? Yüzüncü yılına yaklaşan cumhuriyetimizin gerçekten bir varkalma (“beka”) sorunu var mıdır? Kurtuluş Savaşı, özünde anti-emperyalist bir mücadele midir; bir Türk-Yunan Savaşı ve aynı zamanda bir “iç savaş” da mı? Kurtuluş ardından ve beraberinde gelen kuruluşla birlikte, bir başkaldırı ve iradenin doğrudan halka geçmesi toplamı da değil midir? Günümüzde pandemi sonrası gelen post-neoliberal kamuculuk ile 70 model devletçilik aynı şey midir? Laikliğin serti-yumuşağı olur mu, yerküremizde laik olmayan demokrasi var mı?

Konrad Adenauer ve Charles de Gaulle

Nihayet yavaştan konumuza da dönelim: Hristiyan demokrat oluyor da, Müslüman demokrat olamıyor mu? Olamıyorsa, olamazsa neden? De Gaulle inançlı bir Katolik olarak Cezayir bunalımı ve tıkanan IV. Cumhuriyet arkaplanı önünde başkan olduğunda 1958’de 68 yaşında. Komşuda bir diğer koyu Katolik Adenauer II. Dünya Savaşı yıkımı ve Nazi deneyimi ardından şansölye seçildiğinde 73 ve 87 yaşına dek görevde kalıyor. Her ikisinin dönemleri de, yaşları, yetiştiriliş ve yaradılışları itibarıyla onlara çok yabancı kültürel dönüşüm, yaşama tarzı değişiklikleri, doğum kontrolü gibi kadın hakları kazanımlarına dayanan cinsel özgürlük gibi gelişmelere denk geliyor. Ne biri, ne diğeri “fırsat bu fırsat ülkemize deli gömleği giydirelim” demiyor. Almanya-Fransa barışının mimarları da onlar. Sahi ya, savaşan devletler barışabiliyorlar da: Bkz. Atatürk-Venizelos.

Aksine Almanya’da Adenauer, Prusyacılık ve ekonomide dirijizm (devletçilik) ile mücadele ediyor. Nazilerden arındırma uygulamasını bitirip, Nazi iktidarının kurbanlarına tazminat uygulmasına geçiyor. Fransa’da (mealen) “beni başa getirirseniz bu yaşta diktatör olacak değilim, ama getirmezseniz darbe kapıda” diyerek başa geçen DeGaulle, Vichycilik ile kendi arasındaki farkı ortaya koyuyor, Cezayir’de üslenmiş Francovari faşist generalleri bertaraf ediyor. O da kalkınmaya, dönüşüme, kabuk değiştirmeye odaklanıyor. Onlardan önceki nesilden Clémenceau, 1917’de 76 yaşında başkan* olup, I. Dünya Savaşı’nı kazanıyor. Kendi siyasi hayatı anti-klerikalizm ve anti-kolonyal mücadeleyle geçmiş. İçişleri Bakanlığı yaptığı dönemde, “kaplan” lakabıyla, kamu düzenini katı önlemlerle yerleştirmiş, ne sağa ne sola yaranamamış, bir “hür elektron” olarak görülmüş. 

Ülkelerin tarihsel dönemeçlerinde, kırılma anlarında fark yaratan (en azından “biraz da” diyelim) böyle vizyoner liderler. Yoksa aslı “hikmet-i hükümet” olan “raison d’état”yı “devlet aklı” diye kendince tercüme edip, onu da “memuriyet tecrübesiyle”, “liyakat” gibi bir boş gösterenle tanımlayanlar değil. Fransa’yı Nazilere “satan” sözde I. Dünya Savaşı kahramanı General Pétain. Bir anlamda DeGaulle’ü savaş alanında yetiştiren de o. Pétain’i savaşın ardından mareşal yaparak ödüllendiren Clémenceau, törenin sonunda esasen tiksindiği Pétain hakkında yanındakinin kulağına eğilip, “ben bunun g.tüne tekmeyi basa basa, savaşı kazandırdım” diyor. Adenauer de II. Dünya Savaşı’nı nakledildiği Avustralya’daki bir esir kampında geçiren (o zaman binbaşı) Wolf Graf Von Baudissin’le Alman ordusunu demokratik bir yapı içinde işlevsel duruma dönüştürtüyor.  

İsmet İnönü ve Adnan Menderes

Bizde imparatorluğun son (uzun) yüzyılında anayasal monarşi mücadelesine girişen ittihatçılar ile adem-i merkeziyetçilerin, ittihatçıların içinde çıkan Halaskar Zabitan ve nihayet Mustafa Kemal’in kökten dönüşümcü hareketinin bugüne dek düşen gölgeleri acaba yok mu? CHP’nin içinden çıkan DP ve maktul başbakan Menderes ile bugünkü AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında ne denli düşünsel akrabalık bulunabilir? Tarihin akışında kestirme yollar yok, kestirmeden gitmek olası değil sanıyorum. Buna karşılık, bir aracın kırmızı ışıkta durduğunu idrak etmek için de bir insanın herhalde rastgele bir ışıklı kavşakta bekleyip, ne bileyim elli küsur araç gözlemesi gerekmiyordur herhalde. Eğer “kutuplaşma” denilen kırmızı ışıkta durmayanlar, durmayı reddedenlerle, trafik kurallarına uyanlar arasındaysa, işin içine bireysel hak ve özgürlükler nereden ve neden karışsın?

Eklemesem olmaz: Yazıda yer verdiğim Adenauer, DeGaulle, Pompidou, Clémenceau’nun hiç biri ne solcu, ne komünist, ne sosyalist, ne sosyal-demokrat. Hani nasıl diyor siz Türkçe: “Sağcılar ahmak olur”, “sağcı dediğin pötikare ceket, badem bıyıkla gezer” vs. filan ya, ondan şey etmek ihtiyacı hissettim. Özcesi, yukarıda anlattıklarımın sağı-solu yok. “Kulturkampf” tamam ve dilerseniz baki kalsın ama önce eşit anayasal yurttaşlıkta, çoğulculukta, laiklikte, (ulus-devletle zıt düşmeyen ve federasyon demek olmayan) yerinden yönetimde, biz cumhuriyetimizi içeriden yıkmazsak ülkemizin dışarıda sürekli bir saldırı altında olmadığında, tam ifade özgürlüğünde, bağımsız yargıda, özgür medya ve akademide uzlaşalım. Gerisini bıraksak, dağınık kalsa da olur.         

Masalcı amca bize yine bir şeyler anlattı, okurken esnemekten ağzımız yırtıldı mı dediniz? Şöyle basitçe bitireyim: Tarikat yurtlarını (ki çoğu zaten sahte) kapatsanız yerine ne koyacaksınız? Bu soru politik değil. Politik soru şu: Laik cumhuriyet nedir, nasıl yaşatılır, nasıl iyileştirilir? III. cumhuriyeti bizimkine esin kaynağı olmuş ve şimdiki yarı-başkanlık sistemi bizim ucubenin düzgünü gibi duran ve tarih, nüfus vb. özellikleriyle karşılaştırmada herhalde beis görülmeyecek Fransa’dan son bir örnekle tamamlayalım. DeGaulle’ün köyüne çekilmesinin ardından, biraz da ona rağmen başkan seçilen ve amansız hastalığı nedeniyle görev süresini tamamlayamayan Pompidou, makama otururken (yine mealen) “dilerim tarih beni yazmaz, zira tarih toplumların huzurlu geçen dönemlerinde aktaracak konu bulamaz” demiş. Bilmem zikredebildim mi?

*O zamanki başkanlık şimdiki değil. Onunki III. cumhuriyet dönemi, yarı-başkanlık DeGaulle’ün V. cumhuriyetiyle 1958’de geliyor.

Aydın Selcen’in önceki yazıları:

Dünyaya bakış 2022 – Nereden soru çıkar?

Dış politikada 2021 – Bir bilanço denemesi

Adam kazandı

Dışişleri – Cepheden cepheye, zaferden zafere…

Kutuplaşma mı, gözü yaşlı kucaklaşma mı?

Casusluk nerede başlar, hukuk devleti nerede biter?

Demokratikleşmenin barometresi dış politikada da helâlleşme

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.