Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Serhat Güvenç yazdı: Eksen mi kaydı, odak mı?

2000’li yılların başında doktora tezim için Türk-Amerikan stratejik ortaklığını araştırırken, iki ülkenin BM Genel Kurulu’ndaki oy verme davranışlarını karşılaştırılan bir rapora rastlamıştım. Meğer ABD Dışişleri Bakanlığı, 1984 yılından beri her yıl ABD Kongresi’ne sunulmak üzere bir rapor hazırlarmış. Voting Practices in the United Nations isimli bu raporlarda diğer ülkelerin Amerikan liderliğini ne derece takip ettiği ölçülmeye çalışılıyor.

“Stratejik ortaklık” kavramı Soğuk Savaş sonrasında ortaya atıldığı için ben 1990-2003 arasındaki raporlara bakmıştım. Gördüğüm şuydu: Soğuk Savaş’ın bitişiyle birlikte iki müttefikin üzerinde uzlaştıkları konu sayısı giderek azalıyordu. Bu da oylarına yansıyordu. Fakat eski Yugoslava ve kitle imha silahlarının önlenmesi gibi konularda tutumları hâlâ örtüşüyordu. Ama konu Ortadoğu ve terörizme gelince, Ankara, Vaşington’un önceliklerini benimsemiyordu. 1991 Körfez Savaş sonrasında Türk-Amerikan ilişkileri bu konularda tökezledi.

ABD Dışişleri Bakanlığı, ülkelerin oy verme eğilimlerinin dökümünü ülke gruplarına göre de yapıyor. Örneğin Türkiye, hem NATO ittifakı üyeleri grubunda hem de Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu ülkeler grubunda sıralanıyordu. NATO üyeleri arasında, BM Genel Kurulu’nda oy verme davranışı ABD ile en az örtüşen ülke Türkiye idi. Ancak nüfusun çoğunlukla Müslüman olduğu ülkeler grubuna geldiğinde, oy verme davranışı en çok örtüşen ülke olarak Türkiye’nin adı listenin en tepesinde yer alıyordu.

Olaylar daha sonra gösterdi ki Ortadoğu hem bölge olarak hem de doğurduğu sorunlar ve sınamalar nedeniyle Türk-Amerikan ilişkilerinin giderek bozulmasının temel nedeniydi. Soğuk Savaş sonrasında ilişkilerin odağı Avrupa güvenliğinden Ortadoğu güvenliğine kayınca bozulmanın önü de açılmış oldu.

Aslında Ankara’nın tüm isteksizliğine rağmen Türkiye’nin dikkatini Ortadoğu’ya yöneltmesi için cesaretlendiren ABD’dir. 1979’da Carter Doktrini ile Vaşington gerektiğinde Ortadoğu’ya doğrudan askeri müdahalede bulunabileceğini açıkça ilan etmişti. Bölgeye en yakın NATO üyesi olarak bu doktrin için Türkiye’ye bir hayli bel bağlanmıştı. ABD’nin beklentileri başlıca iki başlık altında toplanmıştı: Birincisi, Türkiye’deki üsleri gerektiğinde Ortadoğu’daki harekâtlar için kullanma imkânı. İkincisi ise Türkiye’nin olası ABD harekatlarına bizzat askeri katkı vermesi. Ankara bu talepleri hep NATO kapsamına taşıyarak üzerindeki baskıyı hafifletmeye gayret etti. ABD, Ortadoğu’daki askeri müdahale ihtimali ve tasarıları için karargâhı Florida’da bulunan bir Merkez Komutanlığı kurmuştu.

1989’da Berlin Duvarı yıkıldı ve Soğuk Savaş bitti. Avrupa’nın ve Türkiye’nin güvenliğine yönelik en büyük askeri tehdit de ortadan kalkmış oldu. 2 Ağustos 1990 günü Irak ordusu komşu Kuveyt’i işgal edince, Türk-Amerikan ilişkilerinde de yeni bir evre açıldı. 1990’dan itibaren Türk-Amerikan ilişkilerinin odağı kaçınılmaz olarak Avrupa’dan Ortadoğu’ya kaydı ve yakın zamana dek orada kaldı. Komşu Ortadoğu ülkelerinde ABD’nin giriştiği askeri maceralar Türkiye’nin güvenlik çıkarlarıyla çelişen sonuçlar doğurdu.

1991’de Irak yenildikten sonra ülkenin kuzeyinde ve güneyinde uçuşa yasak bölgeler oluşturuldu. Kuzeydeki uçuşa yasak bölge Irak Kürtler’ini Saddam’ın hışmından korurken, ortaya çıkan güç boşluğu ise PKK’ya geniş bir harekât alanı yarattı. Yine Irak’a uygulanan ekonomik ambargo Türkiye’nin bu ülkeyle ticaretine ağır darbe vurdu. ABD’nin bölgede yürüttüğü politikalar sadece askeri güvenliği değil, ülke refahını da olumsuz etkiliyordu.

11 Eylül sonrası, ABD’nin güvenlik stratejisi tamamen Ortadoğu’ya odaklandı. Genişletilmiş Ortadoğu diye bir kavram ile mıntıkaya Afganistan da dahil edildi. Ardından 2003’de ABD’nin Irak işgali geldi. Bu işgal Türk-Amerikan ilişkilerinin en sağlam halkası olduğu düşünülen askeri ilişkileri tepe taklak etti. TSK ile Merkez Komutanlığı zaten bir türlü düzgün ilişki kurmamışlardı. Sahada yaşananlar iki müttefikin askerlerini neredeyse düşmanlara dönüştürdü. Soğuk Savaş sonrası ABD’nin askeri harekatlarını Merkez Komutanlığı sırtladığı için Avrupa Komutanlığı’nın pek hükmü kalmamıştı. Zaten 2008’e dek Avrupa güvenliğinden kaygılanmayı gerektirecek bir tehdit de yoktu. ABD açısından en temel sorun, giderek zenginleşen Avrupalı müttefiklerin savunma için ellerini ceplerine atmamasıydı.

Bu arada ABD’nin Ortadoğu politikaları sadece Türkiye ile arasını bozmakla kalmadı, Almanya ve Fransa gibi müttefiklerle de ciddi görüş ayrılıklarına yol açtı. 2003’de Irak’ın işgali aslında ittifak içinde de oldukça derin bir yarık açmıştı. Türkiye ve ABD’nin farklılaşan Ortadoğu politikalarının BM çerçevesindeki en çarpıcı yansıması Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi üyeliği döneminde gerçekleşti. 2010’da Türkiye’nin Brezilya ile ortak girişimi sonucu İran’a kabul ettirdiği nükleer yakıt anlaşması ABD tarafından hiçe sayıldı. Vaşington bununla da yetinmeyip BM Güvenlik Konseyi’nde İran’a yönelik yaptırımlar önerdi. Türkiye yeni tur yaptırımların aleyhinde oy kullanarak ABD ile tamamen ters düştüğünü tescil ettirmiş oldu.

Bu arada olası İran balistik füze tehditine karşı geliştirilecek NATO füze savunma sistemine de Türkiye uzunca süre karşı çıktı. Türkiye’yi NATO ile tamam mı devam mı noktasına taşıyan bu konu Ankara’nın Lizbon zirvesinde ikna edilmesiyle halledildi. Ardından patlak veren Arap ayaklanmaları, Türk-ABD ilişkilerinin Ortadoğu odağını pekiştirdi. Ankara ve Vaşington bir süre “tarihin doğru tarafında” ve birlikte hareket ettiyseler de yolları 2013’de ayrıldı. Özellikle Suriye iç savaşı, iki ülkeyi tamamen farklı saflara savurdu.

O tarihten sonra Türkiye’nin “eksen kaydırdığı” tartışmaları da ivme kazandı. 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından Türkiye-Rusya ilişkilerinde yaşanan iyileşmeye paralel olarak Erdoğan’ın S-400 hava savunma füzeleri alım kararı, Ankara’nın batıdan doğuya eksen kaydırdığı kanaatini güçlendirdi. S-400 füzeleri eksen kaydırmada kaldıraç işlevi görecekti.

Yazıya BM Genel Kurulu oylama davranışlarından girdik, öyle de bağlayalım. 2017, ABD’nin Ortadoğu politikalarına desteğin tüm dünyada en düşük düzeye indiği yıl oldu. 2017’de Trump yönetimi İsrail’deki ABD Büyükelçiliğini Kudüs’e taşımaya karar verdi. Büyük tepki yaratan bu hamle BM’ye taşındı. ABD’nin kararını “yok hükmünde” sayacak bir karar tasarısı BM Genel Kurulu’nda oylandı. Sonuç ABD açısından büyük yenilgiydi. 128 üye karar lehine oy kullanırken, sadece sekiz ülke aleyhte oy kullandı. Bu sekiz üye ülke, ABD, İsrail, Guatemala, Honduras, Marshall Adaları, Mikronezya, Naurus, Palau ve Togo’ydu. Amerikan liderliği de büyük bir yara almıştı. Oylamada 35 ülke çekimser kaldı. Bu ülkeler arasında Kanada ve Meksika gibi komşularının yanısıra Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Romanya gibi Doğu Avrupalı müttefikleri de bulunuyordu. Vaşington, dış politikasının hayati bir meselesinde yalnız kalmıştı.

ABD, 2010’da Irak’taki birliklerinin büyük kısmını, 2021’de ise Afganistan’dakilerin tamamını çekerek Ortadoğu’ya büyük askeri müdahaleler devrini kapattı. 2021’den itibaren Rusya’nın Ukrayna üzerinden yarattığı gerginlik, ABD’nin stratejik odağını yeniden Avrupa’ya döndürdü. 24 Şubat günü başlayan Rus saldırısı, Türk-Amerikan ilişkilerinin odağını da Ortadoğu’dan ayırıp yeniden Avrupa sahnesine taşıdı. Ortadoğu’dan farklı olarak, iki eski ortak bu cephede taban tabana zıt değil, bağdaşabilir çıkarlar güdüyorlar. NATO’nun asli mıntıkasındaki, asli görevine rücu etmesiyle birlikte, Türkiye-ABD ve Türkiye-Batı ilişkilerini yeniden rayına oturtma imkânı doğmuşa benziyor. BM Genel Kurulu’nda Rusya aleyhine kabul edilen iki kararda da Türkiye, NATO müttefikleriyle birlikte oy kullandı.

Geçen hafta ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’nin talep ettiği F-16V Viper savaş uçaklarının Ankara’ya satılmasının Vaşington’un çıkarlarına hizmet edeceği görüşünü Kongre’ye iletti. İlerleyen haftalarda Türkiye’nin NATO’ya katkılarına ilişkin olumlu ifadeler duyulması şaşırtıcı olmayacaktır. Anlaşılan o ki, Türkiye’yi ABD ve Batı’dan uzaklaştıran eksen kayması değil, odak kaymasıymış. Ortak çıkarların yeniden anımsanması bakımından Avrupa güvenliği, Ortadoğu güvenliğine oranla daha sağlam bir zemin oluşturmaya aday. Üstüne üstlük tüm bu olan biten Amerikan ordusunda Merkez Komutanlığı’nın saltanatını da bitirecektir. ABD’nin Avrupa Komutanlığı bir kez daha öncelik kazanacağı için Türkiye-ABD askeri ilişkileri geçmişteki çatışmacı ve çekişmeli (hatta zehirli) havadan da arınabilir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.