Gürkan Çakıroğlu yazdı: Mesele “Masa”nın dirliği değil, muhalefetin birliği

“Terörün” sınırları Kürtler’i aşıp, rejimin “makbul siyasetçi” tanımının çemberi de daraldıkça biz Türkler’e, Türk olmaya azmedenlere veya kendini Türk zannedenlere bir haller oldu. Görmezden gelinen başa gelince, milli iradeye sahip çıkar; adaletsizliğe, zulme isyan eder olduk. Her şerde bir hayır vardır…

İktidarın korktuğu Ekrem İmamoğlu değil bizatihi toplum. Rejim, toplumdaki farkına varma halinin, değişim iradesinin ve dönüşüm arzusunun; devlet gücünü kullanarak yaptığı zulme, yaydığı korkuya ve türlü türlü kirli oyunlara rağmen, rekabet ettikleri muhalefetin önünde ve ötesinde olduğunu görüyor. Bu sebeple de birini veya birilerini değil toplumu yıldırmaya çalışıyor.

Altılı Masa, çoğunluğun hükmetmediği, hükmün pay edildiği bir yönetim tarzı oluşturarak çoğulcu bir demokrasi vaat ediyor. Şartlar bu kadar çetin olmasa ve toplum 2019’daki direnci göstermese siyaset bunu başarabilir miydi? Zannetmiyorum. Zulmün bağrında işlenmeyi bekleyen cevher de zaten bu; toplumsal barış.

Hal bu iken adaylık tartışmalarının kişiler veya konumlar üzerinden yapılmasının topluma faydası yok. Aday kim olursa olsun muhalefet içinde bir veya birkaç kesimde hayal kırıklığı yaratacağı muhakkak. Mühim olan bu gerçeği yok saymadan onu aşacak müşterek siyasi dili inşa etmek. İçinde bulunduğumuz şartlarda aradığımız kudret, coşkun duygulardan ziyade güven ve dayanışmadadır belki.

Mesele Altılı Masa’nın dirliği değil, muhalefetin birliği. Bu birliğin fikri düzeyde olmasına da gerek yok. Ayrı ittifaklar olarak aynı istikamette yol alabilsinler kâfi. Zira rejim ayrıştırarak, kuytu köşelerde teker teker indirdi muhalefeti, muhalifleri. Bunca zaman bu şekilde ayakta kalabildi. Bu yüzden en büyük tehdit olarak görüyor kendisi karşısında ortak aday etrafında bir araya gelinmesini. Bu yüzden sürekli nifak tohumları ekiyor ve bu yüzden önümüzdeki günler tehlikeli siyasi ve toplumsal kargaşalara gebe. Hazırlıklı olmalıyız.

Daha önce bu halin, yani toplumun tüm kesimlerinin bir ucundan tuttuğu siyasi bir birlikteliğin ihtimali dahi yaşanmadı Türkiye’de. Tecrübe edilmemiş bir şey bu. Arada düşüp kalkmalar, senkronize hareket edememeler veya ara ara öne geçme çabaları belki biraz da bundan. Sabırlı olmalıyız.

Muhalifler bilmeli ki dayatmanın, fırsatçılık yapmanın veya kendi tonunu baskın göstermenin o çok arzu ettikleri iktidara ulaşmaya katkısı yok. Tartışmalar ve hatta çatışmalar pek tabii olabilir lakin yaşayarak gördük ki muhalefet dayatarak değil diyalog kurarak ve uzlaşarak ilerleyebiliyor. Herkes kendisi olarak kalmalı; kimse bir diğerinin değerini yermemeli, nasırına basmamalı ama kimse de kendini dayatmamalı. Anlayışlı olmalıyız.

Yurttaş, kendi mahalle sakinlerinden birinin veya birkaçının işlediği günahı sahiplenmese de kutuplaşma neticesinde cefasını çekmeye mahkûm edildiği için sağa sola taş atmanın kimseye faydası yok. O taşın bir masumu incitme ihtimali bir hayli yüksek. Kim bilir belki daha az yargılayıp daha çok affedici olmalıyız. Toplumsal kesimleri içine hapsoldukları gettolardan çıkaracak ve hem ötekini hem de kendimizi özgürleştirecek siyasi dil belki de budur. Tarihi bir türlü aşamamanın ve yaşanmışlıkların yurttaşın oy verme içgüdülerine etkisi hala çok yüksek. Dikkatli olmalıyız.

Muhalefet, yüzleşmeyi korkulacak bir kavram olmaktan çıkarmalı, hesaplaşma yerine helalleşme dilini hâkim kılmalı zira toplumsal kesimler hesaplaşmaz. Cüzi olguların külli imgeleri belirlediği ve bu imgelerin kitlesel algılara dönüşebildiği, algıların da müesses nizamın manipülasyonlarına açık olduğu bir iklimde bin düşünüp bir söylemek gerekiyor. Siyasetin vebali çok büyük.

Milleti kutsamak ne kadar yanlışsa hor görmek de bir o kadar yanlış. Demokrasiyi manasıyla, hakkıyla yaşayamadı bu toplum. Hiçbir siyasetçinin ya da “aydının” halka kızmaya hakkı yok. İnsanlar eşitliğe değil, kendilerine sunulan hiyerarşik ilişkilerde altta kalmaya karşı; adaletsizliği savunmuyorlar ama ona karşı çıkacak imkanları ve mecalleri yok; özgürlüğü ise bilmiyorlar çünkü onu hiç tatmadılar. Toplum, iktidar tarafından ısrarla yüksek gerilim hattına sürüklenmek isteniyor. Muhalefete düşen gerilimi dağıtmak, gönülleri yatıştırmak.

Altılı Masa liderlerini bekleyen en büyük tehlike iktidarın atakları karşısında birbirine düşmeleri ve neticesinde müesses nizamın gölgesine sığınarak onun sufleleri ile konuşmaya başlamaları. Zira bu muhalefeti parçalar ve bu parçalanmanın kazananı iktidar kaybedeni ise Türkiye olur.

Farklı kesimlerden on milyonlarca yurttaşı bir araya getirebilmek için ortak bir adaydan fazlası gerek; önce ortak bir dil ve ortaklaşacak duygular gerek. Toplumun üstünde veya dışında değil, toplumun içinde olacak bir siyaset gerek.

Acıları bir anda dindirme iddiaları samimiyetten ve ciddiyetten uzak. Yaraların kabuk bağlayacağı uzun bir iç barış dönemine ihtiyacımız var. Siyasi ortamı yok sayarak doğru şeyler söylemek hakkın kendisine zulmedebiliyor. Muhalefet kaplumbağa adımları ile ama uyum ve ahenk içinde hareket etmeli. Liderler korkmasın, toplum arkalarında değil önlerinde.

Akışın uzun zaman önce bozulduğunun ve çatışmaların bundan kaynaklandığının farkına varmak lazım. Topluma bir şeyler anlatan değil onu anlamaya gayret eden bir siyaset lazım. Toplumun tek bir rengi olmadığını ve tek bir renge de indirgenemeyeceğini idrak etmek lazım. Artık yeni bir şeyler söylemek lazım.

Toplumun bir davası yok ama bin bir derdi var. Muhalefet Yunus’un “Ben dert ile ah ederdim, derdim bana derman imiş” satırlarının manasını kavrayabilir; önce bir araya gelmeyi ve sonra da bir arada kalmayı başarabilirse, Türkiye herkesin kazanıp hiç kimsenin kaybetmeyeceği bir zafere gebe.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.