Kaybetmek her şeyin sonu mu? Ya da kazanmak tüm sorunları kökten hallediyor mu? Her iki sorunun da cevabı kimi siyasetçiler veya kimi kesimler için “Evet” olabilir lakin toplumun ekseriyeti için cevabımız net olarak “Hayır”.
28 Mayıs’a dair yapılacak en büyük kötülük seçimleri yengi-yenilgi dikotomisine indirgemek ve kazananın her şeyi kazandığı, kaybedenin ise her şeyi kaybedeceği söylemini tedavüle sokmak. Zira millet 14 Mayıs’ta bunun aksini söyledi. Şu saatten sonra siyasete, daha doğrusu hepimize düşen görev, milli iradeyi yargılamak veya yaftalamak değil onu anlamaya çalışmak olmalı. Bu neticeyi ortaya çıkaran psikolojiyi ve sosyolojiyi görmemiz lazım. Aksi halde önümüzdeki günler yarınları yaşamaktan ziyade dünü tekrar etmenin ötesine geçemeyecek.
Türkiye çok keskin ve çok tehlikeli bir virajı kazasız belasız dönmeyi başardı. Bu husus başlı başına çok değerli ve olumlu anlamlar ifade ediyor. Kıymetini bilmek lazım. Yurttaşlar, iktidarın dayattığı zulüm ve yaşattığı sefalet; muhalefetin ise iş bilmez halleri ve işportaya çıkardığı siyaset karşısında çok büyük sabır gösterdi. Bu millet; siyasetin tüm başarısızlığına, ayrıştırmacı diline, kutuplaştırıcı söylemine rağmen tartışmaları çatışmaya dönüştürmeden sandığa gitmeyi ve sandıktan çıkmayı bildi. Toplum, devletin üzerindeki basıncı aldı, siyasetin tansiyonunu düşürdü.
Peki demokrasinin sandığa hapsedilmesine, adaletin yok edilmesine, rantın-rüşvetin rutine dönüştürülmesine ve sarsıcı bir ekonomik krize rağmen nasıl oluyor da muhalefet meclis çoğunluğunu alamıyor? Nasıl oluyor da Erdoğan net bir şekilde ilk turu önde kapatıyor?
Muhalefet, iktidarın kendilerini çektiği yere gidip kurduğu tuzağa düşerek adil olmayan bir seçim sürecinden gayet adil bir seçim mağlubiyeti almayı başardı. Gördük ki muhalefet gerek tarihi gerekse de mevcut zamanı okumaktan ve toplumu tanımaktan aciz. Niyetin iyi olması akıbetin de iyi olacağı anlamına gelmiyor.
Demokrasiyi inşa etmeden, “varmış” gibi yaparak, korkuları gidermeden yokmuş gibi davranarak siyaset inşa ederseniz başarısızlık kaçınılmaz olur. Lider veya parti ya bulunduğu siyasi atmosferin kabına göre şekil alır ya da o kaba şekil vermeye çalışır. Muhalefet bunlardan ikisini de yapamadı.
Siyaset zor zanaattır. Süreç içerisinde yapılması gereken siyaset sandıkta yapılmaz. Toplumun farklı kesimlerinin arasına örülen kimisi tarihsel kimisi dönemsel duvarları yıkmak veya aşmak ancak ve ancak süreç içerisinde, üstelik sığ ve yapmacık söylemlerle değil nakış gibi işleyerek yapılması gereken politikalar bütünüdür. İçselleştirmeden, pişirmeden ve olgunlaştırmadan yapılan siyaset samimiyet sınavından geçemezken; sanrılara, arzulara ve öfkelere yenik düşmek ise realitenin görülmesini engelliyor. Muhalefetin hikayesi bundan ibaret…
Madalyonun diğer yüzü de zannedildiği kadar parlak değil. AK Parti 2015’de yüzde 49,50 iken 2018’de yüzde 42,49’a düştü. 2023’de ise yüzde 35,61 ile düşüş aynı hızla devam ediyor. Yani halk AK Parti’den küçük küçük değil büyük parçalarla kopuyor. MHP için de durum farklı değil. Aldıkları oy kimseyi yanıltmasın. AK Parti’den kopan seçmenin alternatifsizlikten kendilerine yöneldiği ortada. MHP için esas tehlike üç büyük metropoldeki vekil sayısının neredeyse yarı yarıya düşmüş olması. Yani AKP-MHP ittifakı başarılı değil lakin muhalefet o kadar başarısız ki iktidar bir süre daha suyun üstünde kalmaya devam edecek.
Erdoğan ise iktidarını korudu. Lakin bunun kendisi adına bir Pirus zaferine dönüşmemesi için; değişimi, normalleşmeyi, hukukileşmeyi mutlak surette ve süratle sağlaması gerekiyor aksi halde Erdoğan için süreç sürdürülebilir olmaktan uzak. Zira hemen bir yıl sonra yerel seçimlerde iktidarı güvenoyu oylamasına çıkacak. Partisinin bu ivme ile %30’ların altını görmesi işten bile değil.
28 Mayıs’a bir hafta kala, sonrası için umut ve uzlaşı vaat eden bir dil kullanılması her kesimin yararına. Kalp yapan ellerin masalara vurmasının, vuran dahil kimseye faydası yok. Kim bilir belki de iktidarı değiştirmek için önce muhalefeti değiştirmemiz gerekiyor. Bunu zaman gösterecek.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Türkiye 14’ü aştığı gibi 28’i de aşacak güce sahip. Siyasette çeyrek asırlık uzun bir dilimin son çeyreğine giriyoruz, karamsar olma lüksümüz de zamanımız da yok. Sonrası için kolları sıvamaya şimdiden başlamalıyız.