Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Edgar Şar yazdı: Seçimlerde Erdoğan’ı kim yener?

Kamuoyu araştırmaları, uzun bir süredir muhalefetin toplam oyunun Cumhur İttifakı’nı geçtiğini söylüyor. Bir başka deyişle, bu pazar seçim olsa muhalefet seçimleri kazanacak gibi gözüküyor. Ancak sorun şu ki seçimler hiçbir zaman “bu pazar günü” yapılmıyor. Özellikle Türkiye gibi seçimli otoriter rejimlerde, muhalefetin seçimle iktidarı değiştirmesi mümkün olmakla birlikte, iktidarın seçimleri kendi kazanacağı şekilde kullanmak için geniş bir araç setine sahip olduğu da malum. Öyle bir seçim düşünün ki seçimlerin tarihine de kampanya sürecinin kurallarına da seçim sürecinin kim tarafından yönetilip denetleneceğine de iktidar karar veriyor.

Bu koşullarda muhalefet için önemli olan, kamuoyu araştırmalarında elde ettiği görülen çoğunluğu seçim günü geldiğinde hayata geçirebilecek bir seçeneği seçmene sunmak. Geçen haftaki yazımda da altını çizdiğim gibi, bunun için muhalefet partilerinin yapması gereken seçim sürecinde ve sonrasında neyin, nasıl ve de kim tarafından yapılacağına dair bir yol haritası çizip, günü geldiğinde bunu seçmenin karşısına çıkarmak. Zira ancak bu şekilde rejimin iktidara sağladığı adil olmayan avantajlar, muhalefet lehine dengelenebilir.   

Türkiye’de şu an tartışmanın önemli bir bölümü olası cumhurbaşkanı adayları üzerinden yapılıyor. Bu da gayet normal çünkü önümüzdeki seçimler esas itibariyle iki aday arasında geçecek. Diğer tüm parametreler ise buna göre şekillenecek.

Muhalefetin cumhurbaşkanı adayı genelde ideal nitelikler üzerinden tartışılıyor ama esas olan aday belirlenirken yazının şimdiye kadarki bölümünde anlatmaya çalıştığım zorlu sürecin dikkate alınması. Yani muhalefetin seçmenin önüne önce kazanabilir, sonra da yönetebilir bir seçenek ortaya çıkarıp Erdoğan’ı yenebilmesi için cumhurbaşkanı adayının iki temel özelliğe sahip olması gerekiyor.

Birincisi, mevcut kamuoyu araştırmalarında muhalefete oy vereceğini beyan eden seçmenlerin tamamıyla birlikte kararsızların da rahatlıkla yönelebileceği bir aday olmalı. İkincisi ise seçimlerde ve sonrasında mevcut Cumhur İttifakı’na karşı muhalefet bloğunda yer alan tüm partilerin ve özellikle de liderlerin desteğini alması.

Birinci özellik seçimi kazanmak için zaten şart. Fakat ikinci özellik de birinciden daha az önemli sayılmaz. Zira gerek kampanya döneminde seçimleri kazanmak gerekse seçimleri kazandıktan sonraki geçiş süreci boyunca ülkeyi krizlerden uzak tutup etkili bir yönetim yaratmak için muhalefet partiler arasında ciddi bir koordinasyona ihtiyaç olacak. Bu hassas süreçte en önemli rolü hiç şüphesiz parti liderleri oynayacak. 

Bu iki özelliğe de aynı anda sahip bir aday bulmak elbette ki kolay değil. Hatta bu iki özelliğin siyaseten birbiriyle zaman zaman çeliştiği dahi söylenebilir. Ancak muhalif kamuoyunda yapılan adaylık tartışmaları genelde sadece birinci özelliğe odaklanıyor. Buna göre kamuoyu araştırmalarında Erdoğan’a karşı kazanma ihtimali en çok aday kimse, onun aday yapılması gerekiyor. Böyle düşünenler pek de haksız sayılmaz, zira seçimleri kazanamadıktan sonra adayın sahip olduğu diğer hiçbir özelliğin pek bir anlamı kalmıyor. Fakat yine de aday seçilirken, ikinci özelliğin de göz ardı edilmemesi gerekiyor. Nitekim, partilerin ve liderlerinin desteği olmadan ne seçim kazanılabilir ne de sonrasında muhalefet Türkiye’yi yönetebilir.   

Bu çerçevede olası adaylığı en çok konuşulan kişi olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun birinci özelliği, yani seçilebilirliği epey sorgulanıyor. Kemal Bey’e nazaran, Ekrem İmamoğlu veya Mansur Yavaş’ın kazanma şansının çok daha fazla olduğu söyleniyor. Peki İmamoğlu veya Yavaş, liderlerin desteğini ne ölçüde alabilir? Özellikle geçiş süreci sonrasında siyasette halen önemli bir rol oynayabilecek yaş ve özelliklere sahip İmamoğlu gibi bir siyasetçi, siyasi kariyerlerini bu döneme erteleyen bu kadar liderin desteğini alabilir mi?

Bu yazının kapsamında yukarıdaki soruları sormak, bence cevap vermeye çalışmaktan daha önemli. Çünkü benim vereceğim cevapların çok bir anlamı yok. Önemli olan liderlerin “Hele bir seçim ilan edilsin de bakarız…” demeden bu iki özelliğe sahip adayın kimler olabileceği konusunda konuşmaya başlaması. Bugünden kamuoyuna açıklamak zorunda değillerse de tüm bu tartışmaları kampanya sürecine bırakmak, hele ki olası bir baskın seçim durumunda verilecek kararın sağlıklılığını da şüphesiz olumsuz etkileyecek.

Kemal Kılıçdaroğlu, İmamoğlu ve Yavaş’ın adaylığını doğru bulmadığını belirtirken, Meral Akşener’in Kılıçdaroğlu’ndan çok İmamoğlu’nu tercih ettiğine dair muhalif kamuoyundaki algı, aslında liderlerin bu konuyu henüz etraflıca tartışmadığını ortaya koyuyor. Nitekim hem Kılıçdaroğlu hem de Akşener, ittifak bileşenlerinin bu konuda bir araya gelip karar vermesi gerektiğini söylüyor. Peki halen ne bekleniyor? Kemal Bey’e “Aday mısınız?” diye sorulduğunda, “İttifak karar verecek” diyor ama tüm söylemlerini kampanyasını çoktan başlatmış bir aday gibi kurmaya devam ediyor. Sonuç olarak, bu konuda zaman kaybedildikçe, bir yandan partilerin olası tek taraflı adımları anlaşmazlık algı ve söylentilerini arttırıyor, diğer yandan da iktidarın bir araç olarak kullandığı seçimler muhalefet için kazanması giderek zorlaşan bir oyun haline dönüşüyor.

Şahsen Kılıçdaroğlu ve Akşener’in bu yazıda bahsettiğim, olası adayın iki temel özelliği meselesini gözden kaçırdıklarını sanmıyorum. Fakat muhalefetin her an ilan edilebilecek seçimlere kadarki değerli vakti sadece kendi partilerinin oylarını maksimize etme amacına ayırmasının, muhalefetin toplam oyuna çok da bir katkısı olmayacak. Kararsızlar ile Cumhur İttifakı seçmeninin muhalefete doğru hareketinin hızlanmasının kanımca yegâne yolu, muhalefetin kazanabileceği ve ülkeyi yönetebileceğine dair seçmendeki inancı arttırması. Bunun için de muhalefet, Erdoğan’ın karşısına adayı ve programıyla kapsayıcı ve tek bir seçenek sunmak üzere çalışmalarını hızlandırmalı.

Edgar Şar’ın önceki yazıları:

“Hele bir seçim ilan edilsin de bakarız…”

Kılıçdaroğlu, İnce’nin yaptığı hatayı yapar mı?

Ekonomik yıkım karşısında muhalefetin elinden ne gelir?

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.