Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Haluk Levent yazdı: CRISPR veya evrime hükmetmek

Orhan Bursalı ve Özlem Yüzak’ın büyük çabalarıyla yayın hayatına devam eden ve bence düzenli olarak izlenmesi gereken az sayıdaki bilim ve teknoloji dergilerinden, “Herkese Bilim ve Teknoloji”nin 17 Şubat tarihli sayısında “Nature” dergisinde 2022’de izlenmesi gereken yedi teknoloji ile ilgili yazının çevirisi yayınlandı. Metnin pek çok yeni kavramlar içermesi çeviriyi oldukça zorlaştırıyor, metni takip etmenin zaman zaman zorlaştığı ama bilgi verici bir çeviri olmuş. Kelime üzerinden çeviri yapıldığında elde edilen karşılık kavramın içeriğini tam olarak yansıtmaktan uzak kalıyor, dolayısıyla okurken ek kaynaklardan kavramların içeriğini tam olarak kavramak yerinde olur.

Yedi teknolojinin altısı genetik alanından. Yedilinin arasına genetik dışından girebilen tek teknoloji ise “kuantum simülasyonu”. Aslında o da bir yerlerden gen teknolojisine bağlanabilir. Kuantum simülasyonu, kuantum bilgisayarlara gidilen yolda önemli sayılabilecek bir aşamaya işaret ediyor. Kuantum bilgisayarların ise bugün için tahayyül edilmesi bile güç işlem hız ve kapasitesi pek çok alanda olduğu gibi genetik çalışmalarında da daha karmaşık modellerin işlenebilmesine imkan tanıyacağından büyük sıçramalar yaratacaktır.

Nature dergisinin seçtiği diğer altı teknolojik gelişmenin ikisi ise doğrudan, çığır açan CRISPR teknolojisi ile ilgili. CRISPR-Cas 9, ABD’den Jenifer Doudna ile Fransız Emmanuelle Charpentier tarafından geliştirilen bir gen yazım teknolojisi. On üç yıl süren “Human Genom Project” ile birlikte 2003 yılında insan genomunun tam dizilimi belirlendi, yani “okundu”. Okunmasına okundu ama henüz alt sekansların hangi işlevi taşıdığı tam olarak bilinemiyor. Elbette yıllar geçtikçe yapılan çalışmalar ile yavaş yavaş bu konudaki bilgi dağarcığımız da gelişiyor.

Doudna ve Charpentier birbirlerinden habersiz bir şekilde bir bakterinin virüsten korunma mekanizmasını merak ederek başladıkları çalışmalar gen yazımı konusunda önemli bir aletin geliştirilmesine yol açtı. Buluşun öyküsünü ve tekniğin anlaşılabilir sunumunu Doudna ve Sternberg’in yazdığı “Yaratılıştaki Çatlak” adlı kitapta bulabilirsiniz. Kabaca gen diziliminin hedeflenmiş bir bölümünü kesip çıkartmaya dayanan bu teknik yoluyla bugün için birkaç genetik hastalığın tedavi edilebilmesi mümkün gözüküyor. Hiç kuşkusuz, gen diziliminin alt sekanslarının işlevleri ile ilgili bilgimiz arttıkça bu teknik yoluyla iyileştirilebilecek hastalık sayısı da artacaktır.

Ancak her teknolojik gelişmede olduğu gibi bir dizi çok riskli gelişmenin ortaya çıkması da mümkün. Yaratılıştaki Çatlak kitabında anlatılan bir anekdot önemli. CRISPR teknolojisi duyurulduktan sonra kitabın ortak yazarı, o yıllarda henüz doktora öğrencisi olan Samuel Sternberg telefonda bir girişimciden akşam yemeği daveti alıyor. Yemekte, teknoloji startup’ının ortağı ve yöneticisi, bilimsel çalışmalarına övgüler yağdırdıktan sonra ortaklık teklif ediyor. Davet ederken kullandığı ifade ilginç: “Niçin bazı ailelerin hayallerindeki bebeğe kavuşmalarına yardımcı olarak onları mutlu etmeyelim” anlamına gelen ve genetik olarak tasarlanmış bebek doğumunu bir “iş alanı” olarak seçen bir şirketi tanımlıyor. Gen düzenleme ile yapılan bazı müdahalelerin sonraki kuşaklarda da etkisini devam ettirmesi mümkün. CRISPR’ı karmaşıklaştıran ve sorun yaratan kısmı bir ölçüde buradan kaynaklanıyor

2019 sonlarında Çin’den bir doktor bir tıp kongresinde HIV pozitif bir babadan CRISPR ile HIV negatif ikiz bebekler doğmasını sağladığını açıkladı. Son derece faydalı gözüken bu operasyonun açıklanmasıyla birlikte büyük bir tartışma başladı. Çünkü doğan bebeklerden sonraki nesillere de aynı özellikleri aktaracaklar, yani onlardan gelişecek nesillerin üyelerine de HIV bulaşamayacak. Bu açık bir şekilde evrimin tasarlanabileceği anlamına geliyor. Doudna’nın en büyük korkusunun gerçekleştiği ve onun deyimiyle pandoranın kutusunun açıldığını gösteriyor. CRISPR teknolojisini geliştirdikten sonra muhtemel sonuçları nedeniyle uykuları kaçan Doudna süratle bilim insanları, teologlar, iş insanları ve politikacılardan oluşan küçük bir grupla bu alanda etik düzenleme olanaklarını tartışmak üzere bir hafta sonunu kapsayan çalışma toplantısı düzenliyor. Bu toplantıda uzlaşmaya varılamayınca Doudna rüyasında “domuz kafalı Hitler” gördüğünü yazmış.

Yürütülen uzun çalışmalara rağmen herkesin hemfikir olduğu uluslararası etik ilkeler geliştirilemedi. Son bir hamle ile bu alandaki laboratuvar yani uygulamalı çalışmaların etik düzenleme ilkeleri üzerinde uluslararası kapsayıcı bir regülasyon gerçekleştirilene kadar dondurulmasına karar verilmesinden bir iki yıl sonra ikizler doğdu. Çünkü Çin dondurma kararına rağmen bütün dünyadan “bilimsel çalışma önerileri” toplamaya devam etti. Diğer bir deyişle kâr hırsı ile güdülenmiş yırtıcı şirketlere bir de devletler arasındaki rekabet eklenmişti. Çin’in çalışmalara devam ettiği biliniyordu ama diğer ülkelerin çalışmaları gerçekten durduklarını, hele askeri amaçlı “bilimsel” çalışmalardan vazgeçtiklerini kimse garanti edemiyor.

Bu tip çalışmaları yürütenlerin kendilerini sadece insan genomu ile sınırladıkları düşünmemeliyiz. Çünkü CRISPR öncesindeki hayvan deneylerinde bile, bilinebildiği ölçüde biyosferdeki gen havuzu en geniş haliyle kullanılıyordu. Diğer bir deyişle, eğer bu çalışmalar başarılı olursa, fiziksel açıdan güçlendirilmiş insan türüne ait bireylerin ortaya çıkması teorik olarak mümkün. Bunun bilimkurgu eserlerinin en çok tercih edilen fantezileri arasında yer aldığını biliyoruz. Bir de “insan makine bütünleşmesi” mottosuyla hareket eden ve yepyeni bir “iş modeli”, dolayısıyla çok yüksek verimlilik artışı ve elbette kar potansiyeli vaat eden “Endüstri 5.0” var. Endüstri 5.0 konusunda en yoğun çalışmaları yürüten ülkeler Çin ve Almanya. 2016 yılında yayınlanan bir makaledeki anahtar kelimelerin birkaçı konunun içeriği hakkında fikir veriyor: Sentetik biyoloji, bionics, biyolojik sensörler, biyosilahlar, sanal evrim, protocells, ekonomik önem.

Ancak küçük bir de sorun var, henüz tam olarak fonksiyonları anlaşılamamış gen diziliminde, parçaların kesilip yeni eklemelerin yapılmasının gelecek kuşaklarda ne tür komplikasyonlara neden olabileceği hakkında hiçbir fikrimiz yok. Kâr hırsı ve güç oyununda köşe kapma hırsı içindeki şirket ve devletlerin (belki de şirket-devlet demek daha anlamlı) evrimin doğal akışına müdahale etmekte pek duraksamaması evrimin kendisini bütün biyosferi tehdit edecek şekilde çığırından çıkartabilir mi, kestirmek kolay değil. Bu konuda ilginç bir tartışma, genetik mühendislik ile yaratılmış biyosferde yaşayan küçük bir toplum üzerine kurulu öyküsüyle Star Trek TNG “The Masterpiece Society” sezon 5, bölüm 13’te yer alıyor.

Ama turpun büyüğü halen heybede: “Gen Sürücüsü”. Birkaç kuşak içerisinde bütün bir canlı türünü veya hedeflenmiş bir bölümünü ortadan kaldırmak mümkün, hem de çok kolay, ucuz ve erişilebilir bir teknoloji ile. Söz konusu “zararlı” hayvanlar olunca, iyi de para getiriyor üstelik, hem de çevreyi zehirlemiyormuş! Önümüzdeki yazıda bu konuyu ele alacağız.

Haluk Levent’in önceki yazıları:

Kauffman: “Yaşam bir örgütlenmedir” | Bilim ve teknoloji yazıları 4

Bilim, teknoloji ve gerçeklik

Bilim ile teknoloji arasındaki bağ

Teknoloji, toplum ve iktisat

Türkiye işgücü piyasasında kadınlar

Yağmacı devlet kavramı

Paralel evrenler – Bir iktisat teorisinin yazılmamış tarihi

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.