Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Haluk Levent yazdı: Bilim, teknoloji ve gerçeklik

Bilim ile teknolojinin önemli farklarından biri de gerçeklikle olan ilişkileri üzerinden açıklanabilir. Bilim, bizi sarmalayan ve bir parçası olduğumuz gerçekliği anlamayı, açıklamayı ve anlatmayı temel alır. Teknoloji ise bilimin oluşturduğu bilgi birikimine yapılabilirlik açısından katkı sağlayarak gerçekliğin oluşumunun ve dönüşümünün bir parçası olur. Buna karşın gerçeklikle ilişkisinde teknolojiyi bir araç olarak değerlendirmenin ötesine geçmemek gerekir. Yani toplumsal dönüşümde esas olan toplumsal mücadeleler üzerinden insanlardır. Teknoloji salt bir katalizör olarak işlev görebilir. Toplumsal dönüşümün hızı üzerinde etkili olabilir veya toplumsal dönüşümde yeni yolların ortaya çıkmasına katkıda bulunabilir. Ancak bu yolları birer olasılık olarak kabul etmek ve teknolojinin yol tercihlerinde belirleyici bir faktör olmadığının altını çizmek gerek. Kısaca teknoloji toplumsal tercihler ve yönelimler bakımından nötr bir nitelik taşır.

Teknoloji ile bilim arasındaki ilişki elbette tek yönlü değildir. Yapabilirlik üzerinden teknoloji bilimsel gelişme, diğer bir deyişle gerçekliği kavrama düzeyimiz üzerinde de etkide bulunur. Gözlem ve ölçüm gücümüzü belirleyen asli unsur teknolojinin seviyesi ve yarattığı imkânlardır. Örneğin, James Webb teleskobu bir teknolojik ürün olarak evren hakkındaki gözlem gücümüzü ve alanımızı uzam ve zaman olarak genişletecek. Bugüne kadar teorik olarak yapılan açıklamaların gerçeklikle uyumlu olup olmadığını gözlemleme fırsatı verecek.

NASA’nın uzaya gönderdiği James Webb uzay teleskobu

Bilimin gerçekliği kavrama araçları salt gözlem ve ölçüme dayanmaz. Teori bilim aracılığıyla gerçekliği kavramak için attığımız ilk adım olarak değerlendirilebilir. Yani soyut düşünce, soyutlamanın alfabesini oluşturan kavramlar, kategoriler ve bağıntılar gerçekliği kavrama yönündeki ilk ve asli unsurdur. Teorinin getirdiği açıklamalar, çeşitli bilim alanlarında biraz farklılıklar göstermekle birlikte, gözlem, ölçüm ve testler yoluyla sınanır. Geçerliliği gösterilmeye, nedensellik bağıntıları gerçeklenmeye çalışılır.

Fizik nedenselliğin en çıplak haliyle ve netlikle göründüğü bilim alanı olarak değerlendirilebilir, en azından belirli alanlarda. İlk olarak teoriden gelen bir hikaye ortaya konur. Sonrasında fizikte bu hikayenin mantıksal örgüsü içerisinde herhangi bir dışsal faktörün etkisi olmadan, tüm ilgisiz dışsal faktörlerin sistem üzerindeki etkisi izole edilerek gözlem/deney yapma olanağı vardır. Diğer bir deyişle fizikçiler, salt ilgilendikleri konuya ait gerçekliği bir deney olarak yeniden üretip bunun üzerine çeşitli gözlemler ve analizler yapabiliyorlar.

Fizikte teorik bakış önce gelir, önemli buluşların büyük bölümü önce teorik olarak geliştirilir, sonra deneysel olarak kanıtlanır. Deney sonucu ile teorik açıklamada uyumsuzluk varsa teorinin yanlış veya eksik olduğu sonucuna varılır. Bu süreci yakın geçmişte, belki de en magazinel şekilde, “higgs bozonu” deneyinde izledik. Birkaç yıl önce İsviçre’de gerçekleştirilen CERN deneyindeki temel amaç teorik modeller aracılığıyla varlığı tespit edilen ancak henüz gözlemlenememiş, dolayısıyla olgusal olarak ispatlanamamış “higgs bozonu”nun tespit edilmesiydi. Deneyi yöneten bilim insanının bir röportajda, peki higgs bozonunu bulamazsanız ne olacak sorusuna verdiği yanıt fiziğin yaklaşımındaki netliği ortaya koyuyor: “Bildiğimiz her şeyi çöpe atıp yeni bir teori geliştirmek için çaba harcayacağız”.

higgs bozonu

Polisiye romanlardaki örgü ile oldukça paralel bir tavır. Sosyal bilimlerde ise, her teori “ideoloji yüklü” olduğu için biz ne yazık ki bu kadar rahat davranamıyoruz. Fizikte teori tamamen ve salt olgulara dayanırken, sosyal bilimlerde teori ideolojinin süzgecinden geçmiş olgulara dayanmaktadır. Diğer bir deyişle, sosyal bilimlerde hikayeyi kurmakta kullandığımız temel referans noktası “yanlılık” taşımaktadır ve bu nedenle sınıflı toplumlarda, son kertede herkesin tek ve bütünleşik bir teori üzerinde anlaşması mümkün değildir. Ölçüm ve gözlemler de teoriden gelen kavram ve kategoriler üzerinden gerçekleştirildiği için uygulamalı çalışmalara dayalı “doğrulamalar” da aslında felsefi anlamda totolojik bir duruma işaret eder.

Örneğin, Türkiye’de de günümüzde gelişmiş ülkelerin pek çoğunda olduğu gibi işsizlik oranları, enflasyon oranları gibi çok sayıda iktisadi gösterge üzerinde tartışmalar, itirazlar var. Bu oranları üreten istatistik kurumları çoğunlukla en azından söz konusu oranlar için güvenilmez ilan ediliyorlar. Peki gerçekte durum nedir? İçinde bulunduğumuz genel “anomi” hali ve ana akım iktisat teorisinin bu durumu anlama ve açıklama konusunda neredeyse geçerliliğini yitirmesi elimizdeki iktisadi göstergeler ile gerçeklik arasındaki bağı kopartıyor.

İktisadi göstergeler ile gerçeklik arasındaki bağın kopmasının göstergeler temelinde farklılaşan pek çok nedeni var. Genelleştirmek gerekirse ya da en temele inmek gerekirse esas sorun değer ile fiyat arasındaki bağın kopmasına neden olan teknolojik gelişmelerdir. Teknolojinin üretim sürecinde neden olduğu büyük dönüşüm, yani canlı emeğin üretim sürecinin dışına sürülmesi olgusu ana akım iktisadın gerçekliği kavrama ve yansıtma iddiasındaki göstergelerini işlevsizleştiriyor. Öte yandan, teknolojinin günlük hayatın içinde yarattığı imkânlarla (dijital gerçekliği oluşturan tüm alet, yazılım, kültür ve insanların) reel ekonomik işleyişin bir taklidinin yaratılması işi iyice karıştıran ikinci bir etmen. Bu iki faktörü de ayrıntılı olarak ileriki yazılarda ele alacağım.

Bir sosyal bilim olarak ana akım iktisadın yöntemi bugünün karmaşık toplumsal ve ekonomik süreçleri kavramak için fazla doğrusal ve başlangıç koşullarına yani varsayımlara fazlasıyla bağımlı. Doğrusal yaklaşım ve varsayımlar ile çizilen gerçeklik resmi içinde yaşadığımız gerçekliğin karmaşık ve çok boyutlu dünyasını kavramak için fazla basit. Üstelik, teknolojik olanaklar makine öğrenmesi, büyük veri analizleri vb. gibi daha karmaşık modeller yaratma konusunda pek çok araç sunarken.

Modern uygulamalı iktisat çalışmalarında bu tür araçlar, analizler kullanılıyor ancak ana akım iktisadın teorik kurgusuna sadık kalmak ve iktisadi gerçekliğin naifleştirilmiş tarifine uygun kavramsal tariflerle devam etmek gerçekliği kavrayışımızdaki yamuk bakışı ortadan kaldırmıyor. Ana akım iktisattaki yamuk bakış, yetersiz kavramsallaştırma ve bu ikiliye dayalı gözlem, ölçüm ve analizler uygulamalı çalışmaların teknolojik yöntemlerle “kurtarılmasına” olanak tanımıyor. Gerçeklikle güçlü bir bağın kurulması ancak teorik bakışın radikal bir şekilde değişmesi ile mümkün olabilir. Hem ana akım iktisatta hem de alternatif iktisadi yaklaşımlarda. Belki de fizikten biraz yardım gelebilir.

Bu yardım aslında, metodolojik yaklaşımın bilim alanları arasında on dokuzuncu yüzyılda aşırı uzmanlaşma vurgusuyla örülmeye başlanan duvarları aşındırmaya başlamasıyla mümkün olacaktır. Uzmanlaşma son derece gerekli ve faydalı ama düşünceyi ve yaratıcılığı sınırlandırmaması koşuluyla. Bilimsel düşüncenin alamet-i farikası olan yaratıcılık ise bütünsel bakıştan, farklı bilim dallarının bilgi birikiminden ve metodolojik yaklaşımları ile elbette sanat gibi gerçekliği kavrayışımızın farklı yollarından faydalanmadan ortaya çıkamaz. Bir bakıma yeniden “rönesans insanına” geri dönüş ihtiyacından bahsedilebilir. Bunun parlak bir örneği, 2019 sonlarında Türkçesi yayınlanan teorik biyolog Kauffman’ın “Fiziğin Ötesinde Bir Dünya -Yaşamın Ortaya Çıkışı ve Evrimi” adlı kitapta görülebilir. Önümüzdeki hafta canlı hayatın, yaşamın doğuşunu bu kitap üzerinden ele alacağız. Sonrasında ise sırada Lee Smolin var. Bu iki büyük bilim insanından sosyal bilimler ve gerçeklikle bağımızı tarif edebilmek adına öğreneceğimiz çok şey olduğuna eminim.

Haluk Levent’in önceki yazıları:

Bilim ile teknoloji arasındaki bağ

Teknoloji, toplum ve iktisat

Türkiye işgücü piyasasında kadınlar

Yağmacı devlet kavramı

Paralel evrenler – Bir iktisat teorisinin yazılmamış tarihi

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.