Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Alphan Telek yazdı: İslamcılığın iflası ve Müslüman prekarya

Gyorgy Lukacs’ın deyimiyle, “Uğruna mücadele verilen özgürlükler, iktidara ulaşıldığında diğer kesimler için baskılara dönüşür”. Türkiye’de siyasal İslam hareketini sanırım bundan daha iyi özetleyen bir formülasyon olamaz. Devlete hakim olan seküler elitlerin söylemsel ve politik düzeyde dışlamayı tercih ettiği ve bundan bir mağduriyet öyküsü yaratan İslamcı hareket iktidara geldikten sonra ulaştığı tüm özgürlükler karşısında diğer kesimler için yeni baskılar yarattı. 

İktidarın doğası gereği bu baskıları kendi tabanına anlatabilmek, safları sıklaştırmak ve geride kalanları ikna edebilmek için bir tehdit algısını sürekli pompaladı. Karşısında özgürlük mücadelesi verdiğini iddia ettiği ve vesayetçi dediği laik rejimin dediğini yapmadı ama yaptığının aynısını ve daha fazlasını yaptı. Böyle olunca devlete hakimiyet dışında değişen hiçbir şey olmadı. Mesele sadece devlete yani bütün iktidarları yöneten en büyük iktidara hakim olmakmış demek ki. Bu şekilde, İslamcı hareketin demokratik bir doğasının olmadığı da anlaşıldı. Normal ama Türkiye’de zor olan onun anaakımlaşması, radikal ve taşralı bir çizgiden ziyade kentli ve demokratik ama muhafazakar bir çizgiyi izlemesiydi. Buna ne hareketin kendisi ne de onun dışındakiler izin verdi. 

İslamcı hareketin yükselişi

İslamcı hareket tüm dünyada solun düşüşe geçtiği anda mazlumların, yoksulların, kenara itilmişlerin yeni ideolojisini ve yeni eylem dağarcığını sunmuştu. Sosyalizmde olduğu gibi sistemik bir eleştiri de barındırıyordu. Ancak bu sistemik eleştiri sınıf/bölüşüm sorunları üzerinden değil çok daha ciddi bir şekilde kimlik üzerinden şekillendiriyordu. 1980’lerde dünyada yükselen yeni muhafazakar dalgaya son derece uygun bir ideolojik dönüşümdü bu. 

İslamcı hareket Türkiye’de yalnız değildi. İran, Tunus, Mısır, Endonezya,  Afganistan, Hindistan ve Müslümanlar’ın yoğun olarak yaşadığı Fransa ve Almanya gibi yerlerde de etkili oldu. Bir noktada İran’daki İslami Devrim ve etkileri dalga dalga Ortadoğu’ya yayıldı. Ancak İran’daki rejimin etkileri yayılırken, İranlı dindar entelektüeller siyasal İslam’ın devlet/iktidarla birleştiğinde yorulduğunu ve bu birleşimin sonuçlarının yıkıcı toplumsal etkiler uyandırdığını söylemeye başlamışlardı. Halen aynı noktadayız. Siyasal İslam iktidar ve devletle birleştiğinde on yılların ezilmişlik ve itilmişlik mitini çok kuvvetli bir şekilde kullandı. Kendi içinden çıkardığı radikal ve pragmatik isimler hareketin uyumlulaşabilecek/normalleşebilecek isim ve timsallerini ya bastırdı ya satın aldı ya da onları hareketin dışına attı.

Büyü bozumu

Şimdi elimizde siyaseten son derece canlı ama sosyal olarak çürümeye yüz tutmuş bir İslamcı hareket var. Siyaseten canlı çünkü siyasetin gerçekçi doğası ile İslamcı hareketin pragmatist ve radikal tavrı uyuşuyor. Burada bitip tükenmek bilmez bir enerji var. O yüzden İran’da 1979’dan bu yana rejimin sosyal damarları çürüse de rejim ayakta kalmaya devam ediyor. Belirleyici olan her vakit devlet gücü çünkü. 

Türkiye’de İslamcı hareket halen canlı ama sosyal gücünü yitiriyor. Küresel dönüşümler ve teknolojinin etkisiyle yeni bir dünyanın varlığı gençlerin gözünde daha canlı görünüyor. Aşağıda ciddi bir sekülerleşme dalgası var. Sekülerleşme bir büyüsüzleşme eğilimidir. Kaba bir çeviri, kabul ediyorum. Büyünün kırılması diyoruz aslında. İslamcı hareketin kuşak, aile ve siyaset içinde vaat ettikleri gerçekleşmiyor. Sosyal gerçeklikle vaat edilen arasında büyük bir fark var. Bu da büyüyü bozuyor. Gençler bu yüzden muhafazakarlıkla aralarına mesafe koyuyor. Ama öfkeliler. Bu ise her zaman olduğu gibi ilk tepkilerini tepkisel bir şekilde milliyetçiliğe yönlendiriyor. Ortadoğu’daki genel eğilim bu zaten. İslamcı rejimler de doğal olarak bununla ayakta kalmaya çalışıyor ama attıkları her adım, gerçek anlamda daha çok sosyal çürüme getiriyor. 

Buradaki kaynamanın toplumcu ve siyaseten iyi bir sonuç verebilmesi için Türkiye’deki siyasal partilerin ciddi olarak bu eğilimi dikkate alması ve buraya uygun siyaset örmesi gerekiyor. Dahası bu kez bu yeni sosyal iklimin kimlikçi temelde değil bölüşüm/ekonomi temelinde gittiği gerçeği var. 

Kısacası siyasal partiler oy ararken ve ikna etmeye çalışırken sokaktaki Müslüman’ı değil, ama güvencesizliğin ve yoksulluğun şekillendirdiği Müslüman prekaryayı ya da seküler prekaryayı (güvencesizler) görürlerse bu eğilim devlete yansır ve sosyal çürümeden doğan siyasal bir dönüşüm ihtimalini konuşmaya başlayabiliriz. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.