Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır yazdı: Demirtaş, Öcalan’ın yerini mi alacak?

Başlıktaki sorunun birbirinden farklı, hatta birbirine düşman kesimleri rahatsız edeceğinin farkındayım. Ancak böylesine çetrefil bir konuyu tartışmaya böylesine tahrik gücü yüksek bir soruyla başlamak iyi olabilir. 

Baştan söyleyeyim, bu soruya cevabım “hayır”. Fakat cevabımın “hayır” olması, Selahattin Demirtaş’ın yakın dönemde Kürt siyasi hareketinin en önde gelen ismi olmasını düşük bir ihtimal gördüğüm anlamına gelmiyor. Hatta tam tersini düşünüyorum. Bugünden bakıldığında Kürt siyasi hareketi içinde önü en açık isim bana göre Demirtaş ve eğer bir süredir izlediği çizgiyi bozmazsa bu hareketin lideri haline gelmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Ama Demirtaş’ın, bu hareket içerisinde “Liderlik” olarak tanımlanan Abdullah Öcalan’ın yerini almak yerine, hareketin farklı aktörleriyle beraber, “l”si büyük harfle yazılmayan yepyeni bir liderlik inşa etmesini beklemek daha gerçekçi olur.

Bir dönüm noktası olarak Mersin saldırısı

22 Temmuz 2015 günü Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde iki polis memuru evlerinde öldürülmüş, PKK hemen ardından saldırıyı üstlenmiş, daha sonra da Murat Karayılan olayın PKK değil de onunla örgütsel bağı olmayan bağımsız bir grup tarafından yapıldığını söylemişti. Çözüm sürecinin sonlandırılmasının miladı olarak görülen ve hâlâ esrarını koruyan bu olayın ardından, Demirtaş’ın eş genel başkanı olduğu HDP’den etkili bir çıkış görememiştik.

Bundan yedi yıl sonra, 26 Eylül 2022 pazartesi gecesi, Mersin’in Mezitli ilçesindeki Tece Polisevi’ne yapılan ve bir polisin hayatını kaybettiği silahlı saldırıyı ise önce Demirtaş, ardından HDP hızlı ve açık bir şekilde kınadılar. 

Demirtaş şöyle dedi: “Mersin’deki silahlı saldırıyı kınıyorum. Siyasetin sorumluluğu, şiddet dışı çözümlerde ısrarcı olmaktır. Ölümleri durdurmaktır. Şiddetin her türlüsüne karşı çıkacağız, demokratik siyasette ısrarcı olacağız. Bunun herkes tarafından net olarak bilinmesini isterim.”

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar ise “Seçim öncesi kaos planlarının bir parçası olarak görmek gerekir. 7 Haziran–1 Kasım 2015 arası yaşananları yeniden canlandıracak her türlü hazırlık veya niyeti boşa çıkarmak için çok geniş bir demokratik irade ortaklığına ihtiyaç var” dedi.

Demirtaş ve HDP’nin PKK tarafından düzenlendiği belli olan saldırıyla aralarına mesafe koymaları üzerine Kandil’in ne diyeceği merak edilirken çok geçmeden örgütün üstlenme açıklaması geldi. Açıklamadaki “Kürt halkını ve değerlerini korumak için kendisini feda eden fedailerin, hangi gerekçeyle olursa olsun düşman diliyle kınanması ancak sindirilmişlikle ifade edilebilir” sözlerinin muhatabının Demirtaş ve HDP olduğu düşünüldü.

Demirtaş ise yine hızlı bir şekilde, tabii ki doğrudan adını vermeden Kandil’e cevap vererek “geri adım” atmayacağının altını çizdi: “Demokratik siyasette ısrar ve barış politikası, bizim için ilkeseldir. Kimse geri adım atmamızı beklemesin. Her koşulda ilkelerimizi savunacak, halkın demokratik çözüm ve barış isteğini tüm olanaklarımızla, gür sesle söylemeyi sürdüreceğiz. Faşizmi yıkacak, mutlaka kazanacağız.”

Demirtaş, ayrıca “Milyonların sessiz barış çığlığını hücremden duyuyorum, halkın duygularının tercümanı olmaya çalışıyorum” diyerek PKK açıklamasındaki “Kürt halkını ve değerlerini korumak” sözlerine; “Elbette bunun bedelleri oluyor. Mahallenin ‘delisi, popülisti, tek adamı, sinmişi’ ya da karşı mahallenin ‘teröristi, katili’ olarak yaftalanmayı göze alıyorum” diyerek yine aynı açıklamadaki “sindirilmişlik” sözüne de cevap vermiş oldu.

Sonuçta, ardından söylenenler ve alınan tavırlardan hareketle Mersin saldırısının Kürt siyasi hareketinde daha şimdiden bir dönüm noktası olmaya aday olduğunu ileri sürebiliriz. 

Tabii daha yolun çok başındayız ve sürecin aktörleri sadece Demirtaş, HDP ve Kandil’den ibaret değil. Bundan sonra yaşanabilecekleri birkaç soruyla irdelemeye çalışalım:

Kandil’in cevabı ne olur?

Öncelikle, üstlenme açıklamasında da belirttikleri gibi saldırıları sürdüreceğe benziyorlar. Bu yolla kendilerini eleştirenlere de kulak asmadıklarını göstermiş olacaklardır. Fakat örgütün üst düzey isimlerinin, gerek Kürtler’in, gerekse Kürt siyasi hareketinin son yıllarda yaşadığı değişim ve dönüşümden memnun olmasalar da haberdar olmamaları mümkün değil. Harekette inisiyatifin adım adım yasal/barışçı siyasete geçtiğini görüyor ve bunu çevirmeye güçlerinin yetmeyeceğini fark ediyor olmalılar. Dolayısıyla çok büyük kopuşlara, iç çatışmalara yol açmadan otoritelerini muhafaza etmeye çalışacaklardır. 

Öcalan’ın tavrı ne olur? 

Her ne kadar tecrit koşulları altında tutulsa da Öcalan’ın yaşananları yakından takip ettiğini düşünmek için elimizde çok sebep var. Örneğin devletin Öcalan ile sürekli olarak görüştüğü söyleniyor ki bu hiç şaşırtıcı olmaz. Öcalan’ın tavrının da Kandil için söylediklerimle ana hatlarıyla benzeşeceği kanısındayım. Fakat Öcalan bir tarihi simgeliyor ve Kürt siyasi hareketi ne kadar değişip dönüşse de o tarihi silip atma noktasında değil, o noktaya gelmesi de beklenemez. Dolayısıyla yaşadığı müddetçe Öcalan hep merkezde olacaktır, fakat konumunun daha fazla “sembolik” olmasını bekleyebiliriz.

Devletin tavrı ne olur?

Yakın bir zamana kadar Kürt hareketi, önem sırasında göre İmralı, Kandil ve Ankara (HDP) olarak tarif edilirdi. Bir süredir bunlara Edirne (Demirtaş) da eklendi ve sıralama da epey değişti. Bu değişimden siyasi iktidarın hiç memnun olduğunu sanmıyorum. Zira öncelikle Demirtaş, daha sonra HDP, şu ya da bu şekilde muhalefetin iktidarı devralma çalışmalarına dahil ve destek oluyorlar ve iktidarın onları bu çizgiden vazgeçirmesi pek mümkün gözükmüyor. Halbuki son yerel seçimler öncesinde olduğu gibi Öcalan seçim konularında iktidarla pazarlığa girmekten çekinmiyor. Onun kadar olmasa da benzer bir durumun Kandil için de geçerli olduğunu varsayabiliriz. Dolayısıyla iktidar en azından seçimlere kadar bu gidişatı durdurup tersine çevirmek isteyecektir.

HDP bundan sonra ne yapar?

HDP, İmralı ve Kandil’e rağmen, hele onları öfkelendirecek tavırlar almak ve politikalar geliştirmek açısından Demirtaş kadar rahat değil. Ancak Mersin saldırısına karşı tavırlarının tabanda ters tepkilere yol açmadığını görüp, seçimlere çatışmasız bir ortamda gitmeyi savunmaya devam edecekleri muhakkak.

Demirtaş bundan sonra ne yapar?

İçeriden ve dışarıdan engellemek isteyeni çok olacaktır fakat Demirtaş’ın, o meşhur tabirle “zamanın ruhu”nu yakaladığı muhakkak. O da bunun farkında ve gücünü de buradan alıyor. Kürt hareketinin güçlü ve zayıf yönlerini çok iyi biliyor, farklı aktörlere karşı farklı politikalar geliştirebiliyor. Dile de çok hakim. Halkla ilişkiler konusunda da cezaevinde olmasına rağmen peşpeşe başarılara imza atıyor. Özetle Demirtaş’ın işi hem çok zor, hem bir o kadar da kolay. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.