Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ayşe Çavdar yazdı: Muhalefet etmeyi bırakıp iktidara alternatif olmak

Bir süredir, Altılı Masa’yı oluşturan aktörlerin, herhangi bir grup AKP seçmeninden bir farkı var mı diye düşünüp duruyorum. Cevap vermeye korkuyorum çünkü onların, AKP seçmenlerinden farklı olmasını beklemeye hakkımız var mı acaba sorusuna takılıyorum elimde olmaksızın. Hayır hayır, yanlışlık yok, Altılı Masa aktörleriyle adını sanını bilmediğimiz AKP seçmenlerini koyuyorum yan yana. Yalnız o altı kişiyi de değil, çevrelerine topladıkları, akıl danıştıkları, düşüncelerine önem verdikleri insanları da ekleyin kompozisyona. Edindikleri statüleri, yaptıkları kariyerleri, biyografilerini bir kenara bırakın. Hassasiyet gösterdikleri kavramlar ve durumlar, olayları birbirleriyle ilişkilendirme biçimleri ve hatta Erdoğan’la münasebetleri itibariyle farklılaşabiliyorlar mı herhangi bir AKP seçmeninden?

Zorlarsak şöyle küçük bir fark bulabiliriz: AKP seçmenlerinin Erdoğan’ın gücünü paylaşma yöntemleriyle, o masa civarındakilerin aynı gücü kendi aralarında üleştirme yöntemleri aynı değil. AKP seçmeni, Erdoğan’ın arkasında durarak sebepleniyor onun gücünden, Altılı Masa ise gücünü Erdoğan’ın karşısında durarak. Eğer Erdoğan ve idare anlayışı memleketin yalnız kurumlarını değil, tüm ilişki biçimlerini, özellikle de siyasi alanı bunca çürütmemiş ve kurutmamış olsa, o masa etrafında olan herhangi bir siyasetçinin “Ülkenin geleceğine talibim” deme şansı olur muydu?

Hatta Erdoğan’ın seçmeni, Altılı Masa’ya göre hayli avantajlı. Çünkü onlar, liderlerinin bütün rakiplerine kurduğu oyunlar ne zaman başarıya ulaşsa, her türlü acılarını dindirecek evsafta ve dozda bir sakinleştiriciye de vasıl oluyorlar. Erdoğan’ın, kendi iktidarını korumak için verdiği savaş, gene onun gücünün ve savaşının, hayatlarında sebep olduğu yıkımın acısını dindirecek bir ilaç işlevi görüyor. Çünkü Erdoğan kazandığında kendilerini kazanmış sayıyorlar. Bakın Elif Gökçe Aras ne güzel anlatıyor bu sakinleştirici etkisinin nasıl çalıştığını. Altılı Masa sakinleri ise böylesi bir teselliye bile sahip olmaksızın, handiyse birer serdengeçti misali siyasetlerini ve dillerini onun belirlediği sınırlarda tutmak için gerekirse birbirleriyle ve seçmenle mücadele halindeler. Çünkü iktidarın anahtarının kendi partilerinde, siyasetlerinde, kadrolarında, ahalide ya da seçmende değil, onda olduğu vehmindeler. Bu nedenle onunla, onun sahasında, onun sürekli kendi ihtiyaçlarına göre kurallarını yeniden yazdığı saçma sapan bir yarışı sürdürüyor, gücüne güç, şanına şan, hevesine heves katıyorlar.

Umut arayanlar ikbalperestlere karşı

Fakat aynı şeyi bütün muhalefet için söylemek mümkün değil. Siyasi partilerde, öyle çok da görünür olmayan pozisyonlarda bulunan insanlarla konuştuğunuzda hem tek tek parti yönetimlerinin hem de toplamda Altılı Masa’nın siyasetini ne kadar onaylamadıklarını görüyorsunuz. O masadan Demokrat Parti ve Gelecek Partisi hariç tüm siyasi örgütlerden konuşabildiğim insanlar var. Çoğunluğu da gençler. Öyle acayip görünür yerlerde, yönetici pozisyonlarda vs değiller. Her biri ellerinin, ayaklarının nasıl bağlandığından, bunun kendilerini ümitsizliğe sevk ettiğinden bahsediyorlar.

Düşünün! Memleketin şu halinde, muhalefetteki siyasi partilerin gösterdikleri onca başarısızlığa rağmen kalkıp gidiyor, zaman ayırıyor ve siyaset yapıyorsunuz. Bir işin ucundan tutmak, şu lüzumundan çooooook uzun sürmüş dönemin nihayete ermesi için emek etmek istiyorsunuz. Size hep beraber içinde bulunduğumuz durumun hassasiyeti nedeniyle kan kusup kızılcık şerbeti içmeniz, mümkünse sizden isteneni yapmanız ve gerisine karışmamanız söyleniyor. Çağrıldığınız toplantılarda konuşabilirsiniz ama çok da uzatmayın lütfen. Hem toplantıyı düzenleyen vekillerin, üst düzey partililerin bilmedikleri ne söyleyebilirsiniz ki?

Şu anda bu siyasi partilerden ikbal beklentisi olanlar çoğunlukla en üstlerde bulunanlar. Bilen bilir, işin tabiri caizse “hamallığını” sırtlananların kafası genellikle başka türlü çalışır. Doğru dürüst bir siyasi partide “lider”in en önemli işlerinden biridir partiyi sahada taşıyanları ikbalperestlere ezdirmemek. Fakat kriz dönemleri, bu kaideyi ihlal etmek için bulunmaz zamanlardır. Nitekim çok uzun zamandır bir kriz zamanındayız. Ama bir saniye! Bu, herkesi ilgilendiren bir kriz de değil.

Neredeyse bir yıldır, nereden geldiğini bilmediğimiz bir “zafer” garantisinden aldıkları enerjiyle Altılı Masa partilerinin ikbalperestleri arasında müthiş ve hiç de tatlı olmayan bir rekabet var. Şu son zamanlarda iyice yoğunlaşıp neredeyse elle tutulabilir hale gelen umutsuzluğun sebebi de bu. Önce muhalefet partilerinde işleri asıl götürecek olanlara sirayet etti bu umutsuzluk. Giderek daha da kenara atılmaya başladıklarını fark ettiler. Çünkü parti başkanlarının ikbalperestler arası rekabeti sakinleştirmeye muktedir olmadığını gördüler.

Yetmezmiş gibi, Altılı Masa’nın hiçbir konuda netleşmemesi yüzünden ortaya çıkan belirsizlik hem teşkilatlar içinde hem de teşkilatlar arasında çelmeleşme sürecini uzattıkça uzattı. Tadı kaçtı muhalefetin. Bizler siyasi partileri dışardan seyredenler olarak bu tatsızlığı da yine dışardan deneyimliyoruz. O yerlere, hiç fark etmez kendisi ya da ülke namına, bir umut gördüğü için gidenlerin hallerini düşünün bir de…

Diyeceksiniz ki bunlar siyasi partilerin, particiliğin fıtratında var. Hiç de değil! Bu fıtratı sorgulamayan, aşmaya hiç değilse niyet göstermeyen siyasi partilerle geçilebilecek bir patikada değiliz ki. Hem belki siyasetin bu şeyleri particiliğin fıtratı olarak görenlere kalması yüzünden başımız ikbalperestlerin açtığı dertlerden kurtulmuyordur belki! Parti teşkilatlarında işleri sırtlayanlar da gördüğüm kadarıyla muhalif seçmenden farklı halde değiller. Önlerine doğru dürüst hedefler konmuyor bir türlü. Sözüm ona ittifak etmiş bulunan partilerin her biri, diğerinin seçmenine yeşilleniyor. Seçime şu kadar az zaman kalmasına rağmen, erken zafer borularından aldığı teşvikle hovardalığa koyulup dağılan ittifak siyasetinde bir toparlanma belirtisi yok. İş bölümü yapılmıyor. Partiler arasında ve parti içinde süregiden “kazanacak aday” tartışması sinirleri iyice geriyor. Erdoğan çıkartacakları tek bir adayı yıpratmasın diye, birbirlerini ve seçmeni kendi elleriyle örseleyip duruyorlar.

Ne değil, nasıl?

Adayın kim olacağını belirleme işini sona bırakma fikrinin mucidi kimdi bilmiyorum ama anladığım kadarıyla tek kaynağı Erdoğan’ın kime, ne zaman, ne yapacağı konusundaki deneyim ve öngörülerdi. Oysa Altılı Masa gibi, teorik olarak gayet iyi çalışabilecek bir siyasi ittifakın motivasyonu, Erdoğan’ın değil ahalinin ne yapacağı, neyi, nasıl göreceği sorularına verilen cevaplar olmalıydı. Erdoğan’ın ve seçmeninin reflekslerini merkeze alan hesaplarla Altılı Masa’yı var eden ve muhalefet partileri şu haldeyken bile yüzde 55’i bulan muhalif seçmeni motive eden dinamikler sürekli baskılandı ve köreltildi şimdiye kadar. Altı lider birbirlerine sürekli ve daima en yanlış soruları sorarak, yalnız kendi teşkilatlarının değil, toplumsal muhalefetin ve Emek ve Özgürlük İttifakı’nın da etkinlik alanını sınırladılar.

Yarın (28 Kasım) bir kez daha toplanacak ve bu defa önümüze bir paket koyacaklar. Hangi konu başlıklarını, ne denli detaylandırdıkları kimsenin umurunda olmayacak. Eğer bu paketten de bu seçimi nasıl kazanacaklarına dair net bir söz çıkmazsa korkarım şimdiden yenilmiş sayılacaklar. Bunca alengirli ama ölçüsüz aday tartışmasından sonra, çıkaracakları herhangi bir adayın bundan bir yıl önceki kadar bile heyecan yaratacağını sanmıyorum. Ağır başlı, ülkeyi ve seçimi gözettikleri için birbirlerini, yalnızca liderlerini değil, birbirlerinin parti örgütlerini de gözeten bir dil tutturmak zorundalar.

Onlar “kazanacak aday” ve “masayı aslında kim kurdu” tartışması yaparken Erdoğan dış politikayı, içerde canının istediği gibi kullanacağı bir zemin oluşturdu. Üstelik İstiklal Caddesi’ndeki bombalı saldırıyı araçsallaştırarak hem içeriye hem dışarıya, muhalefetin memleketin en temel meselelerinde kendisiyle hemfikir olduğu ve hiçbir alternatif önermediği havasını verdi. Onun yarattığı bu havayı bozmak, bir yıl öncekinden daha zor artık. Muhalif seçmeni konsolide edip şenlikli bir siyasi dayanışma örgütlemeden AKP’den yana duran kararsız seçmeni Erdoğan’ın kaybedebileceğine ikna etmek de pek mümkün değil. Dolayısıyla Altılı Masa’nın yarım yamalak bir muhalefet ittifakı olmaktan çıkıp bütüncül bir iktidar alternatifine dönüşmesi için çok kısa zamanda büyük işler başarması gerekiyor.

Dün Edgar’ın bitirdiği gibi bitireyim ben de… Umudu elden bırakmış değilim. Hâlâ başkanlık yarışında Altılı Masa’nın avantajlı olduğunu, Meclis’te de Emek ve Özgürlük İttifakı’nın kilit rol oynayacağı bir ittifakın oluşabileceğini düşünüyorum. Tek yapmaları gereken siyasi egolarını bir yana bıraktıkları konusunda hem seçimi sırtında taşıyacak olan teşkilatlarını hem de seçmeni ikna etmek. Bu seçimde muhalefetin neyi vaat ettiğinin hiç önemi olmayacak. Herkes biliyor işlerin bir müddet yolunda gitmeyeceğini. Muhalefete kazandıracak olan, yapılması gerekenleri nasıl yapacağına açıklık kazandırması. Bu olmaksızın her türlü vaat afaki kalacak.

İki ayrı ittifak halinde örgütlenen muhalefet mahfilinin birbirleriyle ve seçmenle ilişkilerini nasıl yürüteceğine dair soruları cevaplaması gerekiyor. Yani artık bir zahmet siyaset yapmaya başlamaları gerekiyor. Seçimi Erdoğan’la kavga ederek değil, Erdoğan’ın seçmeniyle helalleşerek değil, kendi seçmen kitleleri ve teşkilatları arasında sahici bir diyalog örgütleyerek kazanacaklar. Onları geleceğe Erdoğan’dan kopya çekerek yaptıkları yerli-milli ev ödevleri değil, bizzat kendi elleriyle hırpalayıp umutsuzluğa düşürdükleri teşkilatları ve seçmen taşıyacak!

*Kapak fotoğrafı: “Patterns of Sorrow” – Mischa Gordin

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.