Ayşe Çavdar yazdı: Düzenbazlar ve dinleri

Babam cennet bahçesini iki buğday tanesine sattı, ben neden bir arpaya cihan mülkünü satmayayım?

Hırka giymem pek dindar olduğumdan değil. Yüzlerce gizli ayıbı bir perdeyle örtüyorum.

Hafız Divanı’ndan, Farsça aslından çeviren: Abdülbaki Gölpınarlı, İş Bankası Kültür Yayınları, VII. Baskı, 2020

Size inanmak insanı sonsuz derecede özgürleştirir, bilmek ise aynı oranda sınırlandırır, hatta haddini bildirir desem kızarsınız bana eminim. Şöyle diyeyim: İnandığınız varlığın içeriğini, ona inandığınız sürece ve inancınızın şiddeti ile ihtiyaçlarınızın, arzularınızın kesişim kümesi dahilinde değiştirmekte, yeniden düzenlemekte özgürsünüzdür. İnancınızla var ettiğiniz bir hali, varlığı ya da ne bileyim gücü, onu inkâr ettiğinizde terk eder ve onunla aranızdaki karşılıklı değiştirme ve özgürleştirme ilişkisini de yitirirsiniz.

Düzenbazlar ve dinleri
Ayşe Çavdar yazdı: Düzenbazlar ve dinleri

Hatta inancınız, ona konu olan varlıkla ilişkinizde sizi öylesine özgürleşirtirir ki, bütün diğer bağlar zül gelmeye başlar. Çünkü diğer bağlar inancınızın konusunun, ona inanmak suretiyle dahil ve ortak olduğunuz yaratıcılığını sınırlamaya çalışır, yapamazlarsa sizi yargılarlar.

Tropikal bir adada kendi kendine oluşan Hay bin Yakzan’ın Allah’ı da yine kendi aklıyla keşfettikten sonra, onun toplumsal bir düzen ilkesine dönüştürüldüğü haliyle karşılaşınca kaçıp yine oluştuğu adaya sığınmasındaki hikmet de budur

Bütün dinlerin dervişlerinin yollarda, dağ başlarındaki manastırlarda, yer altındaki kuyularda, şehirlere uzak tepelerdeki mağaralarda aradıkları özgürleşme budur. Siz inanarak ve inandıkça değişirken, inancınız da sizinle birlikte değişir.

İnancınızın konusuyla baş başa olduğunuz anlar o kadar lezzetli, o kadar mahremdir ki, inancınızla bunca özgürlükçü bir bağ kurmayasınız diye örgütlenmeye başlar dünya. Cemaatlerin ve ritüellerin inancın yerini alması gerekir ki, ortaya bir katastrof çıkmasın. En nihayetinde insan kendi türünden başkalarıyla yaşamadıkça “biri” olmaz. Biri olmaktan vazgeçecek kadar inanan insanların varlığı her türlü topluluk için tehlike arz eder.

İnanç norma, ritüele, gücün ortak kaynağına dönüştüğü ölçüde dünyevileşir. Dünya sınır demektir. Düzenbazlar da dünyanın bekçileri. Yalnız insanları insanlardan değil, inancı iradeden ayırıp ikisini birden kendi ördükleri duvarın amelesi kılmakta üstlerine yoktur. Ellerine geçirdikleri her şeyi parçalarlar. Çünkü insanların dünyaları parçalandıkça onlara yeni egemenlik sahaları açılır. Önce parçalar, sonra kendi arzularınca şekil vermeye çalışırlar iradeye.

Bilgi, nesnesini sabitler ve tek taraflı bir ilişki kurar. Bilginizi kullanarak pek çok şeyi değiştirebilirsiniz ama bilginin nesnesini değiştiremezsiniz. Çünkü o zaman bilgi de değişir. Önceki bilgi yanlışlanmıştır, yani artık yoktur. Bilgi de yaratıcılığa zemin oluşturur. Kumaşları tanımak sizi daha iyi bir terzi yapar. Nota bilmeden de şarkı söyleyebilirsiniz, ama bilirseniz notalarla yapabilecekleriniz konusunda ufkunuz açılır.

İnançla bilgi karşı karşıya geldiğinde bilgi değişmez ama inanç size tanıdığı o sonsuz özgürlükle kendisini değiştirmenize izin verecektir. Tersi söz konusu bile değildir. Bilginin konusunu inkâr etmeniz onu değiştirdiğiniz anlamına gelmez. Suyun formülü bozulmaz siz bilmek istemiyorsunuz diye. Dünya kendisinin ve güneşin etrafında dönmekten vazgeçmez. Mecburen inancınızı değiştireceksiniz. Değiştirmezseniz inanmaya devam edemezsiniz.

Herkesin gözünde “komik” olmak kimin umurunda. İnancınızı değiştirme, onunla birlikte yeniden oluşma olanağını kullanmadığınız için kendi iradenizden, inancınızla aranızdaki müstakil ilişkiden vazgeçmiş olursunuz.

Böylesi bir ihmale dayanamaz inancınız, sizi terk eder. Çünkü siz onu geride kalmakta olan dünyaya hapsettiniz ihmalkârlığınızla. Bilginin değiştirdiği, yenilediği dünyada sizin aracılığınızla bir yer bulması için, kendinizi bir köprüye dönüştürmekten vazgeçtiniz. Tam da bu nedenle hem inançlı, hatta dindar, hem de seküler bir insan olmak mümkündür, hatta ikisi daima ve bütün bünyelerde bir arada bulunur. Rekabet ettikleri de olur, tatlı tatlı atıştıkları da, birbirlerine omuz verdikleri de.

Lakin bu kadar güçlü bir fiilin, inanma fiilinin, başıboş bırakılması beklenemez. Kontrol altına alınmalı, disipline edilmelidir. Kullanışlı, yarayışlı hale getirilmelidir. Tanımı gereği belirsizlik (kriz) üzerine kurulduğu ve güç, özellikle siyasi güç de belirsizlikleri belirliliklere tahvil etmekle, bu mümkün değilse —ki hiç bir zaman değildir aslında— (tıpkı düzenbazların yaptığı gibi) belirsizliği kesinlik ilüzyonuyla katlanılır hale getirmekle mümkün olduğundan, inançlar ve inanca konu olan her şey güç oyunlarının başlıca araçlarıdır. 

İnancı yarayışlı, kullanışlı bir dünyevi güç yatırımına dönüştürmenin yolu da ona bilgi muamelesi yapmaktan geçer. Böylece inancın içerdiği, gücünün kaynağı olan belirsizlik perdelenmiş olur. İlle kocaman tapınaklarda oturması gerekmez o kalın perdeleri dokuyup dikenlerin. Bazen komşu olurlar, çoğunlukla baba, arada bir büyükanne, ulema, hoca, rahip, büyücü, şaman… İradeniz kaybolmanıza neden olmasın, sizin için biçilmiş rolleri, giysileri terk etmeyin, hele inancınızın konusu ortaksa başkalarını da böylesi terk edişlere özendirmeyin diye inanç, bilgi kisvesine büründürülmüş normlarla sınırlanır. Dini normlara indirgemek, mü’minin inancının konusuyla arasındaki alabildiğine geniş özgürlük sahasını parsellemek ve sonra da o parsele çökmektir.

Kelimenin tüm anlamlarıyla bu “çöküş”ün baş aktörleri de düzenbazlardır. Sanki mü’minle inancının konusu arasındaki ilişki dolaylı olabilirmiş gibi girerler araya. Teklif ettikleri şey bir tür simyacılıktır. Mü’minin inanmayı tercih eden mütevazı iradesini, kulakları sağır, gözleri kör ederken, kalbi de taşlaştıran bir kibre dönüştürmekle başlarlar işe. Gariban mü’minin iradesini bu kadar kolay kaptırmasının sebebi de inancın tanımı gereği içerdiği belirsizlikten duyduğu korkudur. Nenem galiba bu yüzden derdi, kendinden şüphe etmeyenin imanından şüphe et diye. Mü’minin kendinden ettiği şüphe, inancın içerdiği belirsizliğin bıraktığı iz belki de. Her sabah şüpheyle uyanılacak, her gece imanla teslim olunacak uykuya.

Aslında kendinden şüpheye tahammül eşiği ne kadar düşükse, yani insan kendinden emin olmaya ne kadar mailse, demek ki inanç ne kadar zayıfsa, iradeyi düzenbaza teslim etme ihtiyacı da o kadar artacak.

Düzenbaz, inancın belirsizliğini onu bilgiymiş gibi paketleyerek örtecek. İnanç bilgiyi taklit ettikçe gücünü yitirecek. Çünkü iradenin alanı azalacak. Davranış, ”bir bilen”in elinde şekillendirilecek.

Hacılar, hocalar kendilerinin rehberliği olmaksızın kutsal kaynakların okunmasına bu yüzden karşı çıkar. Onlar inancı zamanda, nefislerinin ihtiyaçlarında sabitlemeye çalışır. İnananların ihtiyaçları ve öğrendikleriyle her an ve karşılıklı olarak yeniden oluşan bir inanç evreninde onları kim ne yapsın?

Mü’minlerin düzenbazları yükselttiği yerde, inanç yerini iradeyi çekiştiren iki zıt endişeye bırakır. İnancın konusundan tamamen kopma ve içinde yaşanılan mü’minler topluluğundan dışlanma endişeleri. İlki, inancın konusunu, tam da inandığımız için değiştirmemiz yönünde irade kullanmaktan vazgeçmenin yarattığı boşlukta büyür. İkinciyi, o boşluğun içine yerleşen bir ur gibi düşünebilirsiniz; inancın konusunun yerine koyduğumuz topluluktan dışlanma endişesi. İkinci endişe büyüdükçe, ilki önce genleşir, derken parçalanıp dağılır. Artık dahil olduğumuz cemaat, inancımızın konusunun yerini almıştır. Mü’mine şah damarından daha yakın olan Allah değil, cemaattir artık. Düzenbazların gürültücülükleri dışlanma endişesini harlayıp durur. Düzenbaz bağırdıkça inancı mümkün kılan irade sesini yitirir.

***

Böyle bir yazı yazmak değildi niyetim. Belki de bir zamanlar inanmanın verdiği o sonsuz özgürlüğü deneyimlemiş, sonra da ondan vazgeçmiş biri olduğum için, bir ağıta benzedi yazdıklarım. Örnekler verecektim oysa, şakalar yapacaktım hatta. Ama o yola saparsam uzayacak yazı. Artık daha kısa yazmaya çalışacağıma söz verdim.

Hülasa, bu çağın düzenbaz siyasetçileri dinin içinden inancın konusunu tamamen silip yerine kendi iktidar iddialarını koyuyor. Çünkü inancın konusu çekilip gitse bile inanma ihtiyacı ve alışkanlığından kalan boşluk orada duruyor ve insanların canını çok acıtıyor. Dünya öngörülemezleştikçe o boşluğu doldurmak, o boşluğun acısını hissetmemek için iradeyi uyuşturmak dünyada kalabilmenin ön şartı haline geliyor. Literatürün post-seküler, benimse yeni-dünyevileşme demeyi tercih ettiğim vaziyetin itici gücü bu uyuşma isteği. Uyuşturucunun bu türlüsünün baronları diğer tür uyuşturucuların baronlarıyla boşuna işbirliği yapmıyor dünyanın her yerinde.

Dahası, bilgi, çok hızlı çoğalıyor ve yayılıyor. Düzenbaz siyasetçilerin bu çağda en çok yararlandıkları kriz de bu. Suçu dinsizlere yükleseler de —belki de dinsizler asıl mü’minlerdi— düzenbazlar, dinlerin mü’minlerinin dünyayı öğrendikçe inançlarını müstakil olarak değiştirmelerine, yani inançlarıyla içeriği, tanımı, tarifi her an değişen dünyada yeniden ve yeniden oluşmalarına izin vermemek için ellerinden geleni yaparak yarattılar bu krizi.

İnanç böyle çekildi hayattan. Düzenbazların dünyayı sabitleme iddialarına aldanmayı seçen mü’minler ayak uyduramadılar bilginin çoğalma hızına. Bilginin yerine inançları değil, ama bilgi taklidi yapan inancımsıları yerleştirdi düzenbaz siyasetçiler. Böylece dinin içinde ne kadar küçülse de bir özgürleş(tir)me potansiyelini hep taşıyan inançla irade arasındaki bağ tamamen kesildi. O yüzden “inşallah cehennem vardır ve tam da tarif ettiğiniz gibidir” diye sesleniyor dinsizler düzenbazlara.

İçinde yaşadığımız zamanda dinler artık inanılan değil, üstlenilen, giyinilen, kuşanılan esvaplar. Kimlik kategorilerine indirgendiler bizatihi o dinlerin eşik bekçiliğini üstlenen düzenbazlarca. Fakat inanca olanca gücünü veren o belirsizlik potansiyelinin kalıntıları da varlığını yine dinlerde sürdürüyor. Düzenbazlar o potansiyeli, kitleleri büyük, aklın hayalin almayacağı yalanlara inandırmak için kullanıyorlar. O yalanlar inançlarıyla müstakil olarak ilişkilenebilmiş mü’minlerin kurabilecekleri ortaklığa el koymak için kullanılan sahte tapu senetleri. Düzenbazlar, insanların inanmaya duydukları özlemi, artık inan(a)mamaktan duydukları acıyı, iradelerini kiraya vermenin yarattığı suçluluk duygusunu, kendi siyasi cemaatlerini, hatta kendi milletlerini kurgulama girişimlerinde har(a)ç olarak kullanıyorlar. Söyledikleri büyük yalanlara inananlarla inanmayanlar arasına “ya bizdensiniz ya bize düşman” terörizmini ekiyorlar.

Demiştim ya, düzenbazlar bayılır sınırlara. Bu çağın siyasetinde de onları dini kimlikler üzerinden kitleleri kutuplaştırırken görüyoruz, yücelttikleri aileleri, o ailelerde büyüyen çocukların inançlarını, bazen haysiyetlerini parçalıyorlar bu yolla. İnsanlardan akıllarını, mantıklarını, inançlarını yani iradelerini askıya alıp, bu hasletlerden oluşan boşluğu kendilerine iktidar alanı olarak kiralamalarını istiyorlar.

İnsanlar da eyvallah diyor düzenbazlara. İçlerindeki boşluğu düzenbazlara kiralıyorlar egemenlik sahası olarak. Niye yapmasınlar? En son ne zaman gördünüz akla, mantığa, iradeye ve özgürleştiren inanca çağrı yapan bir siyasetçi? Sanki siyasi güç için değil de düzenbazlıkta birbirlerine tur bindirmek için yarışıyorlar değil mi? Rakip, hatta düşman olsalar bile birbirlerini tam da düzenbazlık becerilerini överek taltif etmiyorlar mı? Sahalara yeni giren siyasetçilerden hangisinin yıldızının ne kadar yükseleceğine, öncekini alt edecek düzenler kurma potansiyeline bakarak karar vermiyor mu anket(çi)ler?

***

Düzenbazların ördükleri duvarların, çizdikleri sınırların gölgesinde şu ya da bu şekilde yaşamaya devam ederken inancı ve iradeyi yeniden tarif etmeye ihtiyacımız var. Daha önce öğrendiğimiz tüm dersler eksik ya da yanlış. İnancımızı ve irademizi yenileyebilmek için ille de yeni bir şeyler öğrenmemiz lazım belli ki. Çünkü inanç ve iradeye sadece direnmek ve dayanmak değil, asıl olarak değiştirmek için ihtiyacımız var. Hal böyle ise bu da benim yeni yıl dileğim olsun: Yeni yılınız kutlu, mutlu, umutlu olsun efendim. Direnme, dayanma ve değiştirme gücü dilerim hepimize. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.