Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Gülçin Karabağ yazdı: Erdoğan’ın Akşener’e çağrılarının düşündürdükleri

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İYİ Parti lideri Meral Akşener’e bir kez daha “Altılı Masa’dan kalk” çağrısı yaptı. Akşener’in cevabı gecikmedi. Kendisine has üslubuyla yaptığı konuşmasındaki en dikkat çekici cümle şöyleydi: “Milletimizin geleceğinin heba edildiği bir kumar masasında hiç olmadık, bundan sonra da olmayız.”

Buna benzer söylemleri daha önce de duymuştuk. Devlet Bahçeli de 5 Ağustos 2020’de Akşener’e “Evine dön” çağrısı yapmış, Erdoğan da üç gün sonra “Birlik beraberliğin tesisine yönelik inşallah bir adım olabilir” diyerek bu çağrıya destek vermişti. Bahçeli, 24 Ağustos 2020’de de “Eve dön çağrımız hâlâ geçerlidir” diyerek söylemini yinelemişti. Akşener ise bu çağrıları her seferinde net bir dille reddetti ve hatta “evine dön” çağrısını siyaseten bir espri malzemesi haline de getirdi.

Son dönemde yaşanan bir diğer benzer gelişme de Erdoğan’ın Akşener’e “Yanındakilere bak” demesiydi. Akşener buna şu şekilde bir cevap verdi: “Sayın Erdoğan tavsiyeni dikkate aldım, yanımdakilere şöyle bir baktım… Gördüğün gibi yanımdakiler fevkalade sağlam, liyakat tavan. Ya senin yanındakiler nasıl?”

Bu çağrıların ne anlama geldiği tartışmalı. İktidar paydaşları Akşener’in yalnızca Altılı Masa’dan kalkmasını mı istiyor yoksa Cumhur İttifakı’na katılmasına yönelik bir istekleri de var mı? Erdoğan bu söylemlerle Akşener’e mi, İYİ Parti tabanına mı, İYİ Parti kadrolarına mı hitap ediyor?

Bir yandan Akşener ve İYİ Parti’nin iktidarla bu ilişkilenme ya da ilişkilenmeme biçimi dikkatleri çekerken diğer yandan İYİ Parti’nin Altılı Masa’daki konumu, Akşener ve Kılıçdaroğlu arasındaki uyum ya da uyumsuzluk muhalefeti derinden etkiliyor. Peki, bu çağrılar İYİ Parti’nin Altılı Masa’da elini kuvvetlendiriyor mu yoksa onun konumunu güvencesizleştiriyor mu?

Akşener ve İYİ Parti halihazırda Türkiye siyasetinin en tartışmalı, açıklanmaya ve anlaşılmaya muhtaç aktörlerinden. Bakalım bu siyasi aktöre dair hangi sorular ön plana çıkıyor ve bu sorulara hangi açılardan cevaplar üretmek mümkün?

Akşener’e ve İYİ Parti’ye dair sorular

İYİ Parti merkez siyasette veya merkez siyasetin sağ kanadında konumlanabilir mi?

Türkiye’de merkez siyasette bir aktör eksikliği olduğu uzun zamandır üzerine konuşulan bir mesele. Dünyada ve Türkiye’de merkez siyasette bir boşluk mevcut. Sağ popülizmin yükseldiği siyasi atmosferde, siyasi yoğunlaşma çeperlere kaymış durumda. Merkez siyasetin temel alıcısı olması gereken orta sınıftaki erimeyi de merkez siyasetin boşluğu meselesinde akılda tutmak gerekiyor.

Peki, bu siyasal boşluğu İYİ Parti doldurulabilir mi? Bunu anlayabilmek için aşağıdaki sorular bize yol gösterebilir diye düşünüyorum:

Türkiye siyasetinin ANAP çizgisinde bir siyasi aktöre mi ihtiyacı var? Merkez siyasette konumlanabilmesi için bir siyasi partinin hangi meseleleri kendisine dert edinmesi ve hangi konuları kapsayabilmesi gerekir? İYİ Parti’nin böylesi bir konuma yerleşebilme potansiyeli var mı, önündeki riskler ne?

Öncelikle kısaca merkez siyasetin özelliklerine bakalım. Tanıl Bora’ya göre; “Merkez, içerikle değil konumla ilgili bir tanım. Merkez siyasetin içeriği bakımından, ancak göreli bir tanımı olabilir; uç-olmayandır, radikal-olmayandır, ılımlı, orta yolcu olandır.”

Peki, merkez siyasette konumlanan bir partinin hangi özellikleri olmalı?

Öncelikle merkez bir partinin siyasal söylemi ve programı kimliksel açıdan yalnızca toplumun belirli kesimlerini kapsamamalı, yani bir diğer ifadesiyle merkez siyaset aksında bir parti net bir ideolojik tavırdan ziyade kapsayıcı bir siyasi şemsiyeye sahip olmalı. Merkez bir parti, toplumun geniş kesimlerinin sorunlarının daha demokratik bir siyasi ortamda tartışılabilmesi için siyasi atmosferi uçlardan çekip merkeze getiren bir işlev görmeli.

İYİ Parti’nin merkez siyasette bir parti olup olamayacağı onun konum alışıyla ve bunun seçmende bir karşılık bulup bulamayacağı ile ilgili.

Metropoll Araştırma’nın Türkiye’nin Nabzı Ekim 2022 verilerine göre İYİ Parti, “Kararsızlar dağıtılmadan yüzde 10,9 seviyesinde ve son aylarda oy oranında önemli bir değişiklik yok. Geçtiğimiz bahar aylarında kararsızlar dağıtılmadan yüzde 15’i gören İYİ Parti oyları son aylarda yüzde 11- yüzde 12 civarına takılmış durumda.” Bir gösterge olarak İYİ Parti’nin merkez siyasetteki boşluğu henüz dolduramadığını, yüzde 11-12 bandında takılan oy oranından görebiliyoruz.[1]

Burada 2017’ye, İYİ Parti’nin kuruluş sürecine gidelim. İYİ Parti’nin kuruluş sürecinde Akşener, Türkiye’de merkez siyasette bir boşluk olduğunu ve kendilerini burada konumlandırmayı planladıklarını belirten açıklamalar yapmıştı ama bu açıklamalara rağmen bana göre İYİ Parti’nin sonraki yıllardaki siyasi pratikleri çok da merkez siyasetin gereklerini yerine getirmeye yönelik değildi. Ancak halen İYİ Parti’nin merkez siyasetteki boşluğu doldurup dolduramayacağı güncelliğini koruyan bir soru.

İYİ Parti’nin kuruluş sürecini değerlendiren bir röportajında gazeteci Kemal Can, İYİ Parti’nin merkez sağ siyasetteki boşluğu doldurma iddiasına dair şunları söylemişti:

“Gerek program, gerek kurucular kurulu ya da kadro açısından beklenmedik, değişik, şaşırtıcı bir tablo ortaya çıkmadı. MHP’yle milliyetçilik mücadelesine girecek bir parti görüntüsü vermeme ihtiyacına karşılık eski bazı merkez sağ isimlerle, söylemde milliyetçilik vurgusunu mümkün olduğunca az kullanarak bir denge oluşturmaya çalışmışlar. Biz merkez sağ partiyiz demek için ellerinden geleni yapmışlar. Ellerinden gelen de bu. Ama tabii kaçınılmaz olarak bütün o olağanüstü kongre süreci ve MHP muhalefeti sırasında birlikte hareket ettiği ekibi güçlü şekilde partiye taşımak zorunda kaldığı için eski ülkücü, milliyetçi, MHP’li isimler Kurucular Kurulu’nda biraz ağırlıklı.”

İYİ Parti merkez siyasetteki boşluğu nasıl doldurabilirdi?

Herhalde bu soruya en net cevabı şu şekilde verebilirim: Kimlik siyaseti yapmadan, toplumun daha geniş kesimlerini kapsamaya dair, ortak paydalar oluşturan bir siyasal hat inşa ederek.

Dolayısıyla buradan çıkan sonuç şimdiye kadar İYİ Parti’nin Türkiye siyasetinde merkezde konumlanabilmesinin önündeki en temel engel olan Kürt meselesinde yeterince kapsayıcı siyasi pratikleri gerçekleştirememiş olduğu. Kürt meselesinde güvenlikçi paradigmadan çıkıp diyaloğa daha açık bir konumda olamadığı sürece İYİ Parti’nin merkezde konumlanabilmesi güç diye düşünüyorum. İYİ Parti’nin kendisini böyle bir diyaloga açamamasının çeşitli nedenleri mevcut. Bunlardan biri, milliyetçi seçmenlerin kaybedilmesi endişesi. Bir diğeri de İYİ Parti kadrolarının seçmen tabanına nazaran daha milliyetçi kodlara sahip olması. Ve son olarak Akşener’in ülkücü geçmişi ve bir lider olarak İYİ Parti kadrolarını bir arada tutma sorumluluğu da onun elini kolunu bağlayan bir faktör. Tüm bunları tartışırken şunu da unutmamak lazım ki İYİ Parti homojen değil ve zaman zaman basına da yansıdığı gibi siyasi konuları farklı biçimlerde ele alan kadrolara sahip.

Buraya bir not düşmek gerekirse, Mart 2022’de Akşener partinin ana kadrosunda ciddi değişiklikler yaptı ve bu değişiklikler hem Millet İttifakı’nı koruma hem de İYİ Parti’nin merkez siyasete yönelmesi olarak yorumlandı. Yavuz Ağıralioğlu gibi daha milliyetçi söylem ve pratiğe sahip isimler geri çekilirken, Koray Aydın ve Cihan Paçacı gibi İYİ Parti’nin merkez sağ boşluğa oynamasına yönelik çalıştıkları yorumları yapılan isimler kritik konumlara getirildi.

Akşener kendisini siyaseten nerede konumlandırmak istiyor?

İYİ Parti’nin kuruluşuyla sonuçlanan MHP’deki olağanüstü kongre dönemine yukarıda değinmiştik. O günleri hızlıca tekrar hatırlayalım. MHP içi muhalif isimler olağanüstü tüzük kurultayı topladı ve kurultayın mahkeme kararıyla iptal edilmesinden sonra apar topar yeni bir parti için teşkilatlandılar. İYİ Parti 2018’de ilk seçimine girdi. Yüzde 9,96 gibi ciddi bir oy oranına ulaşmasına rağmen parti daha fazlasını umuyordu ki sonrasında İYİ Parti içinde Akşener’in liderliğine karşı eleştiriler de görüldü. Ancak o günden bugüne Akşener özellikle Millet İttifakı’nda ve şu anda da Altılı Masa’daki konumuyla siyasi liderliğini perçinlemiş gibi görünüyor. Türkiye siyasetinde kendine önemli bir rol inşa etti ve siyasal manevra kabiliyeti olduğunu da çeşitli örneklerde gösterdi. Özellikle Kılıçdaroğlu ile arasındaki uyum ya da uyumsuzluk son yıllarda muhalefet içinde ciddi bir rol oynuyor.

Akşener’in önümüzdeki seçimlerde cumhurbaşkanı adayı olmayacağını, sonrasında başbakanlık yapmak istediğini açıklaması muhalefetin ortak cumhurbaşkanı adayı olacak mı, kim olacak tartışmasında önemli bir yere oturdu. Bu süreçte Akşener, bir yandan yerel siyasette halkın sorunlarına temas ederek sahada, diğer yandan da farklı toplumsal grupların temsilcilerine söz verdiği etkili Meclis grup toplantılarında boy gösterdi.

Gelelim yine Erdoğan’ın çağrısına. Bu çağrı hiç şüphesiz Akşener’e bir ortak yönetim vadetmiyor. Akşener halihazırda muhalefetin bu kadar önemli bir aktörüyken ve olası bir iktidar değişikliğinde iktidarın da önemli bir aktörü olacakken muhtemelen iktidarının son aylarını yaşayan bir ittifaka neden dahil olmak istesin ki?

İktidar ile Akşener ve İYİ Parti ilişkisini nasıl anlamak lazım?

Burada en temel soru, iktidar gerçekten İYİ Parti’nin Altılı Masa’dan kalkacağını düşünerek mi böyle bir çağrıda bulunuyor yoksa amacı Altılı Masa’daki aktörler arasındaki ilişkileri etkileyerek masanın zayıflamasına mı sebep olmak? Akşener, Bahçeli ile yeniden yan yana durabilir mi?

İktidar tabii ki İYİ Parti’yi ve seçmen tabanını kendisine çekmek isteyebilir ya da İYİ Parti’yi kendisine benzeştirip özellikle milliyetçi-güvenlikçi söylemle siyasi atmosferi kutuplaştırıp muhalefetin masada bulunmayan en kritik aktörü HDP’yi masadan uzaklaştırmayı amaçlıyor olabilir.

İktidarın aklındaki senaryoyu bilmek mümkün değil bu yüzden tabii ki durumu ancak çeşitli açılardan ve çeşitli parametrelerin etkisiyle yorumlayabiliyoruz ama ben açıkçası Erdoğan’ın gerçekten Akşener’in Altılı Masa’dan kalkabileceğini düşünerek böyle bir çağrı yaptığını düşünmüyorum. Spontane yapıldığı izlenimi veren konuşmanın bir siyasal stratejiden bağımsız olmadığını düşünüyorum. O zaman ortaya şöyle bir amaç çıkıyor ki Erdoğan Akşener’e yaptığı çağrıyla muhalefetin aktörleri arasındaki ilişkileri zedelemeyi ve muhalefetteki çatlakları derinleştirmeyi amaçlıyor.

Peki iktidar açısından İYİ Parti’ye yaptığı çağrıların handikapları neler?

Bu çağrılar günü geldiğinde iktidarın “yerli ve milli” olma üzerinden toplumu kutuplaştırma stratejisini bir açıdan boşa düşürebilir. Muhalefetin gayri-yerli ve gayri-milli olarak konumlandırıldığı bu söylemde İYİ Parti’nin bu torbaya konulması söylemin inanılırlığını zayıflatabilir. Başka bir açıdan bakıldığında ise iktidardan kopmuş ama henüz muhalefete angaje olmamış kararsız seçmenin yerli ve milli olma açısından neredeyse Erdoğan’ın “onayını” almış bir siyasi partiye yönelmesini, muhalefetin diğer aktörlerine nazaran daha kolay kılabilir ama burada şunu da not düşmek gerekir ki kararsız seçmen çoğunlukla ekonomideki kötü gidişat sebebiyle iktidardan koptu ve bu yüzden basit bir akıl yürütmeyle muhalefete angaje olabilmesi de çoğunlukla ekonomide vaat edilenler ile olacaktır.

Peki İYİ Parti açısından bu çağrının nasıl bir handikabı olabilir?

Altılı Masa’daki konumu açısından düşünüldüğünde; muhalefetin siyasi aktörleri tarafından Akşener’in her hamlesi “gideceği başka bir kapı” olduğu için böyle bir konforla davrandığı eleştirisi üzerinden değerlendirilebilir. Akşener iktidardan gelen çağrılara her seferinde net bir sınır çizerek karşılık verse de bu davetin varlığı Akşener’i iki arada bir derede kalmış gibi gösterip onun muhalefet içinde elini zayıflatabilir.

Seçime yakın siyasi atmosferin farklılaştığı ve siyasi gerginliğin arttığı bir konjonktürde şu anda çok da gerçekçi görünmeyen bu çağrılar farklı anlamlar kazanabilir. Bu yüzden şimdiden bu çağrılara dair düşünmek anlamlı. Her gün farklı açılardan anlamaya çalıştığımız bir satranç oyunu mu dersiniz, taht oyunları mı, ortada her birimizin hayatını derinden etkileyen siyasal hamleler mevcut ve biz de elimizdeki verilerin ışığında akıl yürütmelerle tabloyu anlamlandırmaya ve buradan doğru önümüzü görmeye çalışıyoruz. Bakalım Türkiye siyasetini daha ne kritik çağrılar, ne kritik karşılıklar ve bunların toplumdaki yansımaları bekliyor. Yaşayıp göreceğiz


[1] Partilerin oy oranları farklı kamuoyu araştırmalarına göre farklılıklar gösterebiliyor ve kamuoyu araştırmalarının araştırma yöntemleri çeşitli tartışmalara sebebiyet verebiliyor. Bunların bilinciyle yukarıdaki verileri kullandığımı, siz okuyucularımızın da eleştirel bir bakışla ele alacağından emin olarak, not düşmek isterim.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.