“İnsan en çok savaşta insandır” derler. Ne olduğu, ne olmadığı, hırsları, korkuları, bağlılığı, sevgisi, sevgisizliği ortaya çıkar. Kimi gözünü kırpmadan insan öldürür savaş meydanında. Kimi güvercin ürkekliğinde savaşmak istemez, eli tetiğe gitmez. Kimi kendi canı için arkadaşlarını savaş meydanında bırakır kaçar, kimi en büyük zorluklara göğüs gererek kurşunların arasına girer arkadaşını sırtlar ve kurtarır.
Türkiye içinse böylesi bir anda en büyük sınamanın seçim sathı maili olduğunu sadece düşünmekle kalmıyorum aynı zamanda her gün, her an görüyorum. Sizler de görüyorsunuz.
İnsanlar tanınmaz oldu. Aday tartışmalarındaki suçlamalar, aday eleştirisi karşısında çileden çıkma görüntüleri, “Aman eleştirmeyelim” talepleri ve “Sizler şucusunuz-bucusunuz” yaftalamaları.
Bunun adı memleket sevdası değil. Bunun adı saray entrikasıdır. Saraylı olmadan, saraydaki pozisyonlar için rezervasyon çabalarıdır. Büyük bir gerginlik var.
Hani dönüştürücü siyaset, hani yeni siyaset, özgür eleştiri, ifade özgürlüğü. Hepsi bitti, hepsi kuş oldu gitti. Gerçek olan tek şey iktidar arzusu ve çıkarlar kaldı geriye. Yarın bu seçimi muhalefet alırsa biz nerede oluruz; alamazsa nasıl konumlanırız, suçu kime atarız, bu işten nasıl sıyrılırız savaşı var. Bu da bir savaş ve herkes kumaşını belli ediyor.
Öte yanda, 85 milyon insanın geleceği, onların çocuklarının yarını söz konusu. Türkiye MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Erdoğan karşıtıyken sıklıkla kullandığı ifadedeki gibi “freni patlamış bir kamyon gibi” tam hızla otoriter bir Ortadoğu rejimine doğru yol alıyor.
“Hayır yapamazlar, burası Türkiye, 200 yıllık miras var, ya bu ülkenin yarısı izin vermez, panik yapmayın biz bu seçimi alacağız” gibi boş gösterenlerle bugüne kadar hareket edildiği için hakiki bir siyaset örülemedi. Bu örülemeyen siyaset sürekli olarak Erdoğan’ın kutuplaşmacı ve mahalleci söylemlerini toplumun gözünde haklı kıldı. Onu güçlendirdi.
AKP iktidarı ve lideri şimdi güçsüz. Ama güçsüz haliyle bile toplumsal desteğini belli bir oranda tutabiliyor. Bu oran onun kurallarını kendi belirlediği yarışta kalmasına cesaret veriyor. Cesaretinde bazen gedikler açıldığına eminim ama tam bu gedikler açıldığında muhalefet o gedikleri tutup genişleteceğine kendi iç kavgaları ve ruh emici söylemleriyle kapatmasına izin veriyor. Muhalefet neden ayağına kadar gelen fırsatları tepiyor, ne yapmaya çalışıyor anlamak mümkün değil.
Öte yandan seçim sürecinde Erdoğan cephesinde önemli gedikler göreceğimizden eminim. Mesele, bu gedikler oluştuğunda muhalefetin hazır olması ve gediği daha da büyütecek adımları atabilmesi. Bugüne kadar yapamadılar. Toplumdaki kaygının bir sebebi de bu.
Ortaklık kavgası verdikleri müddetçe esas mücadeleye enerjilerini ve dikkatlerini ayıramıyorlar. Bu da toplumda belirsizlik ve endişe olarak kendini gösteriyor. Biz siyasal elitleri bunun farkında olmamakla eleştirsek de son derece farkındalar. Lider dinamiği nasıl işliyor, kimlerden etkileniyorlar, kimi dinliyorlar, kimlerle plan yapıyorlar bilmiyorum. Ama onların dış halelerinde yer alanlar siyaseti son derece iyi okuyan, toplumu tanıyan insanlarla dolu. Fakat bu isimler de lider sultasından muzdarip bir şekilde oyunun kaderini değiştirebilecek bir oyuncu olamıyorlar, maçın skorunu değiştirecek adımlar atamıyorlar. Bunu sadece muhalefetin liderleri yapabilir çünkü.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Böylesi karanlık bir anda muhalefetten ışık olmasını bekliyoruz. Ve görünen o ki Türkiye bir iktidar değişikliğine gidiyor ama bu değişimin lideri yok. Lidersiz siyasal değişim olur mu? Dahası muhalefet partisi liderleri bunu bilmiyor olabilir mi?