Elif Gökçe Aras yazdı: Kurtçuk

Neden yenildik?

Neden olacak, iktidarı kudururcasına ağzımızdan köpükler saça saça istemediğimiz için yenildik. Adaylardan aday beğenemediğimiz çokluğumuza rağmen, ülkenin krize dönüşmüş sorunlarını çözebilecek onca kadroya rağmen, Erdoğan’dan başka hiçbir alternatifi olmayan, her şeyin onun yüzü suyu hürmetine döndüğü Saray rejimine yenildik. Seçim sonrası dertleştiğim bir arkadaşımın dediği gibi;

“O öldükten sonra kazanmak içimi soğutmayacak.”

Onu nasıl yendiğimizi görsün isterdim, o gördü aslında ama biz göremedik. Bizim de gördüğümüzü görmeliydi. Kazandığımız bir seçimi avuçlarımızda tutamadık. Herkes biliyor yarım puancık farkla ikinci turu beklemezdi Erdoğan. Birinci turun ardından MHP’nin asla beklenmeyen oy artışıyla eşzamanlı öğrendik ki birçok bölgede YSP oyları MHP‘ye yazılmış. Küfür gibi. Birbirimizden bile işkillendiğimiz bu düzende bu manzara karşısında kafamda bir komplo teorisi belirmeye başladı. Kılıçdaroğlu ilk yenilginin ardından henüz kabuğundan çıkıyordu ki çoğumuz “Acaba milliyetçi oy tuzağına düşer mi” diye endişe ediyordu. 16 Mayıs tarihli bir tweette şunu yazmıştım: Erdoğan başından beri oyunu ikinci tura göre planlamış olabilir, çok dikkatli olunmalı!!

Şimdi size bir komplo teorisi kuracağım.

Erdoğan, Kılıçdaroğlu ile yarıştığında başa baş bir mücadele olacağını, Kılıçdaroğlu’nun az farkla kazanabileceğini anketlerde görüyor. Kaybetme ihtimalini tamamen ortadan kaldırmak ve kimsenin itiraz edemeyeceği bir başarı için birinci turu, ikinci turu ve seçim sonrası susturmakta zorlanacağı yüzde elliyle nasıl mücadele edeceğini planlıyor.

Plan şu:

Erdoğan, cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci turunu kaybetmemek için Oğan ve İnce’yi muhalif aday olarak pazarlar. Her iki aday muhalif gibi propaganda yapar ancak en çok Millet İttifakı ile mücadele eder. Tıpkı Erdoğan’ın seçim stratejisini kurduğu gibi milliyetçilik üzerinden Millet İttifakı’nı eleştirirler. Böylece Millet İttifakı’nın imajı olabildiğince yıpranırken, ülkeyi mülteci cennetine döndüren, ekonomik krizi tırmandıran, yerli ve milli diye diye neyin karşılığında olduğunu bilmediğimiz desteklerle ekonomiyi döndüren Erdoğan sorgulanmaz ve cumhurbaşkanlığı yarışı kesin olarak ikinci tura kalır. Seçim iyice yaklaşırken, kendisinden beklenen performansı gösteremeyen oynar başlıklı aparata el çektirildi mecburen. Yarış bir barışçı, iki milliyetçi, üç aday arasında geçti.

Milletvekili seçimlerinde çalınacağından endişe edilen oylar AKP üzerinden değil, dikkat çekmemek için MHP üzerinden çalınır. Böylece cumhurbaşkanlığı seçiminde birinci turda Sinan Oğan’ın oyları ile “Milliyetçilik yükseldi” algısı işlenirken, milletvekili seçimlerinde de MHP’nin oy artışı ile bu algı pekiştirilir. Seçmen ve rakip partiler allak bullak olur. Ne hikmetse MHP artmış, Oğan ciddi oy almış ama İYİP bu potansiyelden nasibini alamamıştı.

İkinci seçime yalnızca on üç gün kalmıştır ve planın işlemesi için geriye kalan yalnızca Kemal Bey’in panikle barış söyleminden uzaklaşıp milliyetçi söyleme geçmesi ve Kürt oylarını elinden kaçırması.

Tam o dönemde Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nu sağ partilere verdiği milletvekili konusunda “sazan sarmalında” dolandırılmakla itham ediyordu. Bu ifade çok dikkatimi çekti. İlki fazla dikkat çekmeyince 20 Mayıs’ta üçlü bir tweet’le konuyu biraz daha açtım.

Erdoğan’ın “sazan sarmalı” göndermesi boşuna değildi. İlk seçimde İYİP seçmeni kadar ciddi oranda MHP seçmeni de Sinan Oğan’a oy vermişti. Erdoğan bunu en başından Bahçeli’yle planlamış bile olabilir. Kemal Bey milliyetçi söyleme yönelip Oğan’ı kendine çekmeye çalışırken, Erdoğan “plana sadık kalacak” ve Oğan’ı yanına çekecekti. Bütün ikinci tur kampanyasını da PKK suçlamalarını sürdürüp, ne kadar milliyetçi olduğunu ispatlamaya çalışan Kemal Bey ile dalgasını geçmek üzerine kuracaktı. Yani Kemal Bey için “sazan sarmalını” planlayan Erdoğan’dı.

Ben bu komplo teorilerini inanıp ona göre hareket etmek için kurmuyorum. Sadece hiçbir ihtimali kaçırmadan olayları analiz edebilmek için kuruyorum ve ara ara o gözlükle olaylara bakıyorum. Böylelikle türlü türlü tuhaflıklar ilginç açıklamalar bulmuş oluyor. Size anlattığım ilk komplo teorimi “Metamorfoz” yazımda yazmıştım. Bir de o komplo teorimin perspektifinden olayı anlamaya çalışalım çünkü o gözlükle bakınca olay çok ilginç bir boyut kazanıyor.

O yazımda demiştim ki Erdoğan’ın bile meze olduğu bir plan yürüyor olabilir. Bir akıl, Türk siyasetini yönlendirmek için bir piyonunu Cumhur İttifakı’na yerleştirdi, diğer bir piyonu olan malum bakanı hükümetin içine yerleştirdi ve Erdoğan’ı boğan bir piton yılanı gibi onu esir aldılar. Bu akıl, muhalefeti de koordine etmek için bir piyonunu Millet İttifakı içerisine yerleştirdi ve bu piyon ittifaka her daim yarardan çok zarar verdi. Şimdi gelelim Bermuda Şeytan Üçgeni’nin üçüncüsüne. Bu akıl bir piyonunu da üçüncü bir ittifak ile cumhurbaşkanı adayı olarak bize sunmuş olsun.

Bir piyon hükümeti esir aldı ve oyları kendisi üzerinden çaldı, diğer piyon her iki tarafı da kendisine muhtaç etti. Üçüncü piyon kendi ittifakındaki adayın kazanmaması için elinden geleni yaptı, teşkilatına üçüncü cumhurbaşkanı adayını destekletti, kendi adayı için doğru düzgün çalışmadı.

İşte bu komplo teorisi gözlüğüyle şu tuhaflıklara bakın şimdi.

Akşener’in seçim gecesi neşesi.

Sinan Oğan’ın “plana sadık kal” açıklamaları.

Devlet Bahçeli’nin “Önümüzdeki günlerde çok şey değişecektir, inşallah Türkiye değişmez” açıklaması.

Bilmiyorum ki milliyetçi bir odak hepimizden ayrı kendileri için bir plan mı yürütmektedir, yoksa bütün bunlar benim paranoyam mıdır, izleyip göreceğiz.

Bunu şimdi yazmanın ne anlamı var diyebilirsiniz. Yukarıdaki tweet’lerim yeterince dikkat çekmeyince bu fikri ilgili kişiye ulaştırmaya çalıştım. İlk turun ardından yazdığım ilk köşe yazım ile seçim arasında bir hafta kaldığı için birden değişen dilin arkasında Kemal Bey’i o kadar destekleyen biri olarak benim bile duramayıp sessizce ve kaygıyla izleyeceğimi, bu yeni dilin yanlış olduğunu ifade etmekle yetindim.

Bunun yerine ne yapılabilirdi?

Mülteci konusu uzun süredir zaten CHP tarafından dile getiriliyordu, söylem ve kampanya korunup, AKP’nin günahları ve yalanlarıyla ilgili daha aktif bir ifşa süreci, Anadolu’ya yayılan adam adama markaj ile o yüzde beş fazlasıyla alınabilirdi. 

Öyle zannediyorum ki biz bu seçimi ilk turda kıl payı kazandık. İkinci turun elden kaçırılması için suyun bulandırılması yeterliydi. Ülkeyi kuru soğana muhtaç edenlerin hırsla bırakmak istemedikleri ümüğümüz ellerindeydi. Bizler muhalif seçmen olarak yıllardır yaptığımız gibi üzerimize düşen her şeyi fazlasıyla yaptık. Muhalif seçmen olarak bizler bu seçimi aldık ama muhalif partiler bizim kadar sürece sahip çıkmadı. Ekrem İmamoğlu, Sezgin Tanrıkulu ve Mustafa Sarıgül örneği açık seçik gösteriyor ki bu iş ancak canını dişine takıp ev ev, insan insan dokunarak değişebilirdi. Gitmediler, dokunmadılar. 

İkinci turdan iki gün önce sokağımdan geçen bir araçtan yayılan ses “filanca partinin filanca kişisi bugün saat 14:00’te ilçe başkanlığımızda sizleri bekliyor” diyor. Cevaben kendi kendime “Daha çok beklersiniz” dedim. Birinci tur kaybedilmiş, yürekler ağızda, belli ki genel merkezin iteklemesiyle filanca kişi teşrif etmişler de çok kıymetli fikirlerini bize ulaştırmak için yollara düşmüş, canım. Aynı hafta boyunca AKP’nin çoktan seçilmiş, yolsuzlukla malum vekili sokağımda hiç utanmadan sıkmadık el bırakmamışken, bu kişi değerli fikirlerini zerk etmek için halkı ayağına çağırıyor seçimden iki gün önce. AKP teşkilatı sokaklara asılan afişleri bile yırtarken, diğer partiler geniş meydanlara kurulu cılız çadırlarda erik dalı oynayan birkaç teyzeyle oy alamazlar. Kaldı ki ben bir büyükşehirde yaşıyorum, bunun taşrası var, köyleri var.

Aylarca “Adayı açıklayın, bir an önce çalışmaya başlayın” dedik, tık yok. Seçim zamanı kampanya süper dedik ama kampanya sadece mitinglerle kalmış. Defalarca yazdım, seçimi almak için esnafa kafa sallama sporunu bırakıp ev ev gezmeli, pahalı takım elbiselerinize yemek kokuları sinmeli, çoraplarınızla halkın halısına basmalısınız. Tanımadığınız bir halkı anket rakamlarıyla, genel merkezin deri koltuklarında strateji geliştirerek kendinize çekemezsiniz.

Kemal Bey’in adaylığını çok desteklediğim için beni eleştirenler olabilir. Neden desteklediğimi çokça yazdığım için tekrara düşmek istemiyorum. Halen aday konusunda aynı şeyleri düşünüyorum. Önümüze konulan üç adaydan en makulü oydu. Yüzde 45 ve yüzde 48 almış bir aday için “Bakın gördünüz mü, bizim adayımızı göstermediniz, seçilemedi” diyenler, muhalefetin bu gevşek performansıyla kendi adayları da aynı oyu aldığında bu sefer, “Bakın gördünüz mü bizim dediğimiz aday bile bu oyu aldıysa Kemal Bey en fazla yüzde 30 alırdı” diyeceklerdi. Ben seçim yenilgisinin faturasını en çok, çalışmayan ittifak paydaşlarına ve teşkilatlarına kesiyorum. İkinci tur stratejisi haricinde ben Kemal Bey’in kampanya performansını çok başarılı buluyorum ancak bu kadar zor şartlarda girilen bir seçimde İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de canavar gibi kampanya yapmak tüm seçim için yeterli olmuyor. Aynı enerjiyi tüm teşkilatlara yaymalıydınız. Seçim geçtikten sonra demesi kolay demeyin, zira aylar önce bunları defalarca yazdım, o yüzden bugün yüz bulup yazabiliyorum.

AKP bir seçim partisi, 11 milyon 241 bin 230 resmi üyesi var. Bu partide herkes bir şeyin başkanıdır, mahalle başkanı bile vardır, mahalle başkanı. Kadın kolları bu teşkilatın çok önemli bir parçasındır. Seçim haricinde herkes kendi bölgesinde çalışır, bu kişiler sürekli teşkilatla bağlantı halindedir. Muhtemelen çoğu devlette, belediyede ya da bu kurumlarla ticaret yapan şirketlerde birlikte çalışmaktadır. Çoğunluğu zaten ya mahalleli ya akrabadır. Bu kişiler belli periyodlarla birbiri ve halk ile sürekli toplantılar düzenler. İçeriği biliyorsunuz, elbette yemekli toplantılar, adeta düğün gibi. AKP’de seçim, seçim zamanında kazanılmaz. Beş yıl boyunca o kutlu gün için çalışırlar ve seçim döneminde büyük bir kampanya ile seçimi alırlar. Bu yüzden sizin son dakika gelip şampiyonluğu almamanız için işi asla şansa bırakmazlar. Gerekirse çalar, gerekirse döver ama alır o seçimi. Fanatikçe kendisine oy veren bir seçmeni olduğu halde seçmenini iki dakika olsun rahat bırakmayan, onu teşkilatıyla, medyasıyla, sosyal medya gönderileriyle, iltimasla sürekli yanı başında tutan Erdoğan nasıl yenilir? 

Tüm bunlara rağmen bu çarktan iğrenmiş olan milyonlarla sürekli bağ kurup, onlara güven verip, onlarla aynı güçte mücadele ederek. Seçimden aylar önce “Yapayalnız Muhalif Seçmen” başlıklı yazımda “Eğer bu seçimi alamazsanız hükümetle birlikte siz de topun ağzında olacaksınız Altılı Masa üyeleri” demiştim. Gün, büyük hayal kırıklığımızın faturasını kesme günü. Kim koltuğunu bırakır, kim kurultayda kimi ikna eder, şahsen benim umurumda bile değil. Belli ki bu kadrolarla, bütün iteklemelerimize rağmen ancak bu kadar oluyormuş. Bireysel olarak bir partinin ucundan tutup bayağı aktif siyaset yapmaya başlamayı düşünüyorum. Siz de bunu ciddi ciddi düşünün sevgili okur. Artık siyasi partilerin de, Meclis’in de genetiği değişmeli. Bu konuda da iş başa düştü maalesef.

Hikâye odur ki, Süleyman Peygamber öyle güçlü bir peygamberdir ki cinlere bile hükmeder. Cinlerini ağır işlerinde çalıştırır ve onları bir an olsun başıboş bırakmamak için asasına yaslanarak başlarında bekler. Bir gün Süleyman Peygamber olduğu yerde yığılır, meğer çoktan ölmüştür. Ancak asasına yaslanır halde öldüğü için cinler uzun süre öldüğünü anlamadan çalışmaya devam etmişlerdir. Bir kurtçuk, asayı yavaş yavaş kemirir ve çürüyen asa kırıldığı anda Süleyman Peygamber yığılır.

Erdoğan devri çoktan bitti, “Tahliye Tebligatı” diye bir yazı bile yazmıştım o bitişi gördüğüm için. Ancak postacı tebligatı çaldırmış, tebligat ulaşmamış. Bugüne bugün uğradığımız baskıya, yediğimiz dayaklara, haklarımızın çiğnenmesine rağmen, biz hala bu ülkenin yarısından fazlayız ve tüm ayrıştırmalara rağmen bir aradayız. Sonraki seçime kadar AKP depreminden geçen hafta yazmış olduğum yaşam üçgenine sığınarak hayatta kalacağım.

Bu düzenle mücadelemde, peygamberler içerisinde en güçlüsü ama nihayetinde ölümlüsü, cinleri onun için çalışmayı bırakmasın diye asasına dayanmış halde ölen Süleyman Peygamber’in asasını yiyen kurtçuk olacağım. 

Bu seçimi Erdoğan kazandı, Türkiye kaybetti. Türkiye kazanıncaya kadar mücadele etmeye devam edeceğim.

e-mail: elifgokcearas@gmail.com

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.