Kemal Can yazdı: Kuralsızlık, belirsizlik ve cazip fırsatlar

Dünya bir süredir belirsizlik ve kuralsızlığın kışkırttığı sürekli endişe ve saldırganlaşan korkunun hükümranlığı altında. Ülkeler, sektörler ve diğer özgün koşullardan bağımsız olarak, hemen her alanda hükmünü sürdüren ağır bir atmosfer mevcut. Bu atmosferin beslediği, giderek kabalaşan faşizan dalga, her meşrebe, her ortama göre “yeni” aktörler ve yordamlar üretiyor. Hadisenin Türkiye’deki hikayesi ise epey erken ve uzun örneklerden biri olarak, bu zemini kullanmaya teşne olanlara ilham veren pratiklerle dolu. Murat Sabuncu, Prof. Dr. Cemal Kafadar’ın ABD’de Trump örneği hakkında anlattıklarını aktarıyor. Yani bizlerin bizzat yaşayarak yıllardır deneyimlediği karanlık, bazılarının zihninde aydınlatıcı ilhamlara dönüşüyor. Zararlı alışkanlıklar gibi kötülüğün yayılma hızı da her zaman yüksektir. Hemen öğrenilir, basitçe aktarılır ve çok hızlı taklit edilir. “Başarılı” veya sonuç alıcı örnekler söz konusuysa, böyle bir etiketten rahatsızlık duyulmayıp övünç bile çıkarılabilir. Sonuç almış bir kötülüğü durdurabilmek, işte bu yayılma ve bulaşma yeteneği yüzünden çok daha güç.  

Kurumsallığın, medeniyetin ve liberal demokrasinin mabedi sayılan, yaklaşan aşırılıkları öcü olarak kullanarak idare etmeye çalışan memleket yönetimleri de, Gazze olayında açıkça görüldüğü gibi, kendi koydukları kuralları bir kalemde çöp edebiliyor. Belirsizlik, güvensizlik, kuralsızlık ve güç yettiğinde de sınır tanımaz hale gelen keyfiliğin, sadece rahatsızlık duyulan, şikayetçi olunan veya karşı çıkılan bir mesele olmadığını ibretle görüyoruz. Bahsettiğim, popülist aşırıcılığın veya iktidarların, daha fazla insanı ikna edebiliyor veya kışkırtabiliyor olması değil. Kuralsızlık ve keyfiliğin cezbedici tarafına, karşısında yer aldığı iddiasındakileri bile etkileyebilme gücüne ve bunun yaygınlığına dikkat çekmek istiyorum. Post truth hadisesinin de, sadece iktidar sahiplerinin zorladığı bir durum olmaması ya da egemen dilin kolayca mağduru da içine çekebilmesinde olduğu gibi. Bir döneme damgasını vuran (adını veren) güçlü dalgalar veya belirleyici trendler, bu yordamların kazananları ya da müellifleri dışında çok daha geniş bir alanı hatta karşıtlarını bile sürükleyebildikleri için çok etkili oluyor. 

Mağduriyet üzerinden meşruiyet inşası, popülist dilin hedef ve yön belirlemede veya bunları saptırmada en sık müracaat ettiği araçlar. Her türden duyarlılık imkanı ve kışkırtılmış endişe, “söyletme faşizminin” meşru gerekçesi haline getirilebiliyor. Yine her türden kural dışı hatta açık suç teşkil eden eylem (tutum), tamamen bağlam dışı bir tepkiyle ilişkilendirilebiliyor. Bunun en karikatürize örnekleri, dolandırıcılıktan göz altına alınan birinin, polislerin arasından gazetecilere “bayrak inmez, ezan dinmez” diye bağırabilmesi. Koca koca devlet yetkilileri batırdıkları ekonomi için “dış saldırı” bahanesine sığınabilirse, elbette sıradan bir suçlu da “düşmanca” bir saldırı altında olduğu gerekçesini ileri sürebilir. Kaç seçimdir yürürlükte olan “Beka Davası” söyleminin, tüm siyasi dinamikleri rehin almanın vesilesi olması gibi, bu dili ödünç alarak uyulması gereken siyasal realite tarif etmek de ipotekli alanı büyütüyor. Son yıllarda daha sık karşımıza çıkan linç kültürü de, imal veya manipüle edilmiş mağduriyetlerle besleniyor. Bu konulardaki suskunluk da gevezelik de aslında aynı argümanları kullanıyor.

Mesela son günlerde çok sayıda habere konu olan ve futbol insanlarının yüksek yüzdeyle dahil olduğu tefecilik-dolandırıcılık hadisesi, taraftarlık zeminine taşındığında tuhaf bir işlem görmeye başladı. Hadiseye dahil olanların ilişkili oldukları takım üzerinden konuşulması veya savunulmasına ve bu noktada bütün ölçü ve ayarların yok oluşuna tanık olduk. Gazetecileri televizyonlarda tehdit edenler çıktı. Sonraki açık bir şiddet olayında yine benzer tepkileri, bahaneleri izledik. Eleştirilmeye kalkılan, tutarsızlıkları dile getirilen siyasetçiler hatta siyasi partiler, daha ilk cümleden kendilerine karşı komplonun gündemde olduğu bilgisini otomatiğe aldılar. Önünde, arkasında, içinde, yanında, yakınında bir komplo olduğu iddia edilmeyen herhangi bir siyasi hadise kalmadı. Gazeteciden akademisyene kadar herkes, ileri sürdüğü görüşler fazla hırpalandığında ya da argümanları güçlensin diye  “linçe uğradığını” söylemekte sakınca görmez oldu. Oysa böyle kuruntuları hatta maksatlı abartmaları uluorta kullanmak, kavram kırımına neden olmak yanında böylesi eylemlerden gerçekten mağdur olanlara saygısızlık. Bir takımın taraftarları, bir siyasi parti veya sosyal medyadaki herhangi biri. Nedense herkes büyük ama “özel” bir saldırı altında. Özel bir mağduriyet üretebilirsen her davranışın ve sana yönelen her eleştiri için cevap da bulabilirsin konforu. 

Bir başka mesele ise kişiye ve duruma özel tarih yazımı. Zamanında “resmi tarih” eleştirisi üzerinden, tarihin inşa (tahrif) edilmesi çok tartışılmıştı. Şimdi herkesin kendi için ürettiği özel bir tarih mümkün. İsterseniz tamamen keyfi bir sıfır noktasından anlatmaya başlayabilirsiniz, isterseniz kronolojiyi kafanıza göre değiştirebilirsiniz. (“Çuvaldızı kendimize” kabilinden: Neredeyse her gazetecinin kendi tarihine göre “gazetecilik üzerinde baskılar” miladı olduğunu söylenebilir) Tarihsel gerçekleri tahrif etmekle hiç uğraşmadan, ihtiyaç duymadan her şeyi tamamen de uydurabilirsiniz. Üstelik bunu, geçmiş bir hadiseyi aktarırken veya herkesin gözü önünde gerçekleşmiş bir olay için yapabilirsiniz. İsminin önünde yüksek makamlar, prestijli sayılması gereken unvanlar olabilir ya da herhangi biri olabilirsiniz. Hiçbir kanıta, meşru dayanağa veya ahlaksal ve mantıksal bir kurala tabi değilsiniz. Doğru olmadığı ortaya çıktığında bir yaptırımı yoksa, gerçekle bağ kurmak zahmetine ihtiyaç nedir? Çünkü bunu binlerce insanın önünde, milyonlarca insanın duyacağı şekilde tekrar tekrar yapan ve bunun sorun yaratmadığı bir vasat, kendini çoktan kabul ettirmiş durumda. Ancak asıl büyük tehlike, bu vasatın herkese sunduğu cazip fırsatlar yarattığının düşünülmesi.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.