Gürkan Çakıroğlu yazdı: Çankaya

Oturmayı arzu ettiği fakat halkın teveccühü olmadığını gördüğü için dilinden düşürdüğü tahta, ansızın ve şaibeli bir at ile Üsküdar’ı geçip oturuverdi. O, artık “Tek Adam’dı”. Kudret damarlarında dolaşıyordu. Her türlü yetkiyi alarak var olan tüm etkileri gösteriyordu. Musa’nın asası ondaydı. Simsiyah güneş gözlüğünün daha da keskinleştirdiği yüz hatları, heybetli yürüyüşü ve haşmetli sarayı ile o, modern zamanların sultanı idi. Onun kararnamelerinin gücü padişah fermanlarında yoktu.

Heyhat, durum gerçekten böyle mi? Yani Recep Tayyip Erdoğan yıllardır bahsedildiği üzere yasama, yürütme ve yargı erklerinin üzerinde temerküz ettiği bir tek adam mı? Yoksa bilakis birkaç kötü adamın vesayeti altında kalmış bir garip adam mı?

Son 10 yılda Türkiye’nin temel meselelerine dair alınan kararların hepsinin altında Tayyip Bey’in imzası olduğu muhakkak ama iradesi var mı, işte orası biraz muğlak. Tabii bu onu sütten çıkmış ak kaşık yapmıyor. Lakin önemli dönemeçlerde ikna edilerek veya mecbur bırakılarak tavır almak zorunda kaldığı aşikâr.

İktidarının ilk 10 yılında cemaat ve liberallerle, ikinci 10 yılında ise milliyetçiler ve ulusalcılarla yol yürüdü Erdoğan. Yürümek zorunda kaldı. Türkiye’nin şartları ve kendisinin hayalleri, hataları, günahları, ihtirasları onu bu ittifaklara mecbur bıraktı. O da sonunda milletin kendisine emaneti olan iradeyi müttefiklerine ciroladı. İktidarı sade bir koltuktan ziyade beyaz bir kefenle özdeşleştiren kişinin psikolojisi başka türlü davranmaya ne kadar elverebilirdi?

Netice ne mi oldu? Nobel barış ödülü alır denilen, İslam coğrafyasının hemen her yerinde posterleri duvarlara asılan, Batı’nın ve Doğu’nun gözlerinin içine baktığı, milli iradenin ete kemiğe bürünmüş hali denilen adam; ittifak etmeden tek başına seçimlere giremeyen, önemli hiçbir konuda müttefiklerine söz geçiremeyen, partisinde kendisinden başka kimseye güvenemeyerek suyu bile sadece oğlunun elinden içen, kendi atadığı Anayasa Mahkemesi üyelerine sahip çıkamayan ve İslam coğrafyasında sözü Katar emiri kadar dahi geçmeyen bir adama dönüştü.

İnsana en büyük kötülüğü kendisi edermiş. Tayyip Bey kendi elleriyle girdiği dipsiz kuyudan tek başına çıkamıyor, çıkabilecek gibi de durmuyor. Ama çıkmayı arzu ettiğini de alenen ilan ediyor. Kadir Mısıroğlu kendisi ile alakalı olarak, “Aklına değil bahtına güveniyorum” demişti. Bu zamana kadar haklı da çıktı. Ama bakalım 20 yıldır kendisine sayısız badireyi atlattıran bahtı bu sefer de yanında olacak mı Cumhurbaşkanı’nın?

Kobani Davası’nın neticesi “normalleşme”, demokratikleşme arzu eden milyonlarca insanı umarım karamsarlığa itmez. Zira şubatın ertesine bir günde bahar gelmez. Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır. Çok zor ama sabretmek gerek. 10 yılın enkazı bir günde kalkmıyor.

Bu savaş ancak ve ancak kaybedeni olmadığı zaman bitebilir. Diyalog kanallarının açık tutulması, çok keskin cümlelerin kurulmaması, ötekileştirmenin yapılmaması hayati önem arz ediyor. Bu olduğu takdirde zaman içerisinde adaletin kapıyı sessizce çaldığına ve demokrasinin usul usul geldiğine şahit olabiliriz.

Çankaya’ya giden yol Oğuz töresine göre aslanlı yoldur. Bu açıdan her bir kesimin güçlü, dirençli ve dirayetli olması gerekir. Lakin gücün şehvetine kapıldığımız an akıbetin hepimiz için berbat olma ihtimali maalesef çok yüksek. Türkiye Tayyip Bey’in TBMM’de CHP oylarıyla birlikte Cumhurbaşkanı seçilerek uğurlandığı bir Çankaya’ya ve yeniden inşa edilen bir parlamenter sisteme gebe.

Böylesi bir fırsat kapımızı çaldığında, kişiselleştirdiğimiz düşmanlıklar uğruna bunu baltalamayız umarım. Tayyip Bey 20 yıldır var; millet acının, yoksulluğun, adaletsizliğin her türlüsünü 200 yıldır çekiyor. Bugün haklı olarak isyan eden bazı kesimler dünün zalimleri. Dünün mazlumları ise oldular bugünün zalimleri. İlk taşı günahsız olanımız atsın. 

Ayyuka çıkan çatışmalar önümüzdeki günlerde daha da sertleşebilir. Bu bizlere umudu kaybettirmesin. Zira bizleri demokrasiye götürecek fırsat bizatihi yine bu çatışmanın içinde doğuyor. Tek adamı bırakalım, birkaç kötü adamı da düşman bellemeyelim. Unutmayalım ki CHP-AK Parti mutabakatı anayasa hükmümde lakin veto etme gücü de hala MHP’de. Mücadele, müzakere ve nihayetinde mütareke. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.