Gürkan Çakıroğlu yazdı: Barış, barış ve barış

Dar ağacında da olsak son sözümüz barış olacak!

Ve barış için her ihtimali değerlendirecek, her söze kıymet verecek, uzatılan her eli sıkacağız. Samimiyeti ve neticeyi kantara çıkaracak olan millet. Bize düşen temkinli, tedbirli olmak ve itirazlarımızı yapıcı şekilde dile getirmek.

Çok acı çekildi, çok kan aktı, çok gözyaşı döküldü. Şehitlerin kanı, dağda nöbet tutanların canı ve geride kalanların hakkı için barış, barış ve barış. Birileri iktidarda kalacak veya ötekiler iktidar olacak diye değil millet bir ve beraber yaşasın diye barış.

Barış hayat demek. Barış bolluk bereket demek. Barış adalet, özgürlük, eşitlik demek. Barış kardeşlik demek. Barış birilerinin kazanacağı değil hiç kimsenin kaybetmeyeceği bir büyük kutlu zafer demek.

Öfke ve nefretle barışa rehberlik edemeyiz, rıza arayacağız. Sebebi zorbalık olan bu savaşı başka türlü nasıl bitirebiliriz? Tarafları telif, milleti terkip ve hukuku tahkim edeceğiz.

Kürtler imtiyaz değil, Cumhuriyet’ten paylarına düşen eşit yurttaşlığı talep ediyorlar. Gasp edilen haklarının peşinde koca bir asrı geride bıraktılar. Asimilasyonun ve ihanetin her türlüsünü gördüler. Ama vazgeçmediler ne bizden ne de mücadele etmekten. Ve vazgeçmeyecekler.

Kürtler yaşadıkları tüm acılara rağmen Türkiyelileşme arzularının azalmak şöyle dursun giderek daha da arttığını lakin bunu Kürt kimlikleri ile gerçekleştirmek istediklerini söylüyorlar bize, azıcık kulak verelim. Yani Kürtler hem daha Kürt hem de daha “Türkiyeli” olmak istiyorlar.

Kürt modernleşmesi yaşıyoruz. Kürtlerin özgün yanı modernleşme hikayelerinin lokomotifinin aristokrasi, burjuvazi veya devlet değil halkın bizatihi kendisinin olması. Bu da Kürtlere modernleşmenin beraberinde getirdiği ulus devlet sürecinin acıtan, yıpratan, sancılı ve yaralayıcı süreçlerinden uzak adil, yaratıcı ve kapsayıcı bir hikâye yazma fırsatı tanıyor. İşte barış, Cumhuriyet’i demokrasi ile taçlandıracak bu imkânı sunuyor bize.

Türkler ise asırlar önce demiş ki “İl gider töre kalır”. Türk kendisi için kutsal olanın devlet değil hukuk olduğunu 1000 sene önce söylemiş. Türk milleti zorbalığa karşı bu düsturu ile kutlu yürüyüşünde hep ayakta kalabilmiş. Son asırlarda yaşadığımız yıkımların temel sebebi de bu şiarın yara almış olması. Şimdi bizler için de bir fırsat var.

Türk’ün Müslümanlığı dahi dönemin egemen gücünün etnik dayatmalarına karşı gösterdiği dirençten ileri gelirken, Türküm diyenin bugün kalkıp da etnik kimlik dayatması mümkün mü? Ne demiş büyük Türk Yunus Emre: “Ağyar dahi yar bize, kamu alem bir bize”.

Türk olmak da bizi kurtarmıyor. Devletin çizdiği sınırlar içerisinde “Türk” olmamız gerekiyor ki o “Türklüğün” de Türklük şuurunda yeri yok. Kılıçla, zorla olsaydı her şey, Moğol kalırdı bu topraklarda biz değil. Türk anlama, paylaşma ve bir arada yaşama karakteriyle kök saldı Anadolu’da. Türk alın teri, kanı ve canı dahil her şeyini verdi Anadolu insanına. Ve onlardan da aldı iyiye güzele dair ne varsa. Tüm ayrıştırıcı çatışmalara rağmen milleti bir arada tutan duygudaşlık bu. 

Bizim ortak bir tarih anlatımız ve ortak bir gelecek tahayyülümüz var. Bizim birlikte yolculuk etme irademiz var. Bizi biz yapan, bizi bir ve beraber yapan, bizi bir millet yapan ruhumuz bu. Barış halinde Türk devlet birikimi Kürt halk dinamizmi ile birleşecek ve Kürtler ile Türklerin çağı; Türkiye yüzyılı başlayacak. 

Barışın gerçekleşebilmesi için “Devlet” katından millet sofrasına inmesi; evlerde, kahvelerde, dükkanlarda samimiyetle konuşulması ve sahiplenilmesi gerek. Bunun için de hukuk gerek. Kayyım atayarak, terörize ederek veya partizanlık yaparak milleti sürece dahil edemezsiniz. Ve milletin dahil olmadığı hiçbir süreçte başarı elde edemezsiniz.

Boyun eğdirerek kucaklaşamayız. Kardeşlik tokalaşmakla başlar. İmralı’nın umudu olsun elbet ama Edirne’nin sesini duymadan Diyarbakır’ı harekete geçiremezsiniz. Tek çiçekle bahar gelmediği gibi tek kişinin sözüyle de barış gelmez. Hiçbirimiz bir diğerinden üstün ya da önemli değiliz. Her birimiz yapbozun kıymetli bir parçasıyız ve bir parça bile eksik olsa süreci tamamlayamayız.

Yapmaya çalışandan çok yıkmaya çalışan olacak. Hem dahili hem harici birçok odak süreci sabote etmek isteyecek. Tüm bunlara karşı zor da olsa yaklaşımımız yapıcı ve kapsayıcı olmalı. Zira barışın dili ne pahasına olursa olsun şeytanlaştırmamayı; önce anlamayı, sonra anlatmayı gerektiriyor.

Artık kabul etmemiz gerek; bizi bir arada tutan irade silaha değil rızaya dayanıyor. Kürt halkı ayrılmak isteseydi tanklar bunu durduramazdı. Onların bu niyetine ve iradesine sahip çıkalım, hakikate sırtımızı dönmeyelim. Hakkı gözetir, halk ile beraber olursak her şeyin daha kolay olduğunu göreceğiz.

Büyük konuşmayalım ama küçük de düşünmeyelim. İmparatorluk bakiyeleri arasında bizim kadar fakiri yok. Ne zordur yoksulluk iyi bilir bu millet. İktidarın ihtişamı içinde yaşanıyor olanca sefalet. Eğer devraldığından daha iyi bir ülke bırakmak istiyorsa hükümet, bizi refaha götürecek yolun adıdır barış. Millet yorgun. Umudumuz yok ama ümidimiz var. Allah muvaffak olmayı nasip eylesin.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.