Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ülkü Doğanay yazdı: Bir rejimin fotoğraf albümü

Öyle fotoğraflar vardır ki, tek bir kare ile yüzbinlerce insanın öldüğü bir savaşın yıkımını anlatabilirsiniz. Eğer niyetiniz gerçekten görmek ise, çocukları hayatta kalsın diye kendi çoraplarını çıkarıp onların ellerine geçiren Afgan annenin poşet geçirdiği ayaklarıyla donmuş bedeni, evini barkını terk edip yollara düşmenin, mülteci olmanın ne tür bir çaresizliğin eseri olduğunu anlatmaya yeter. Evlatları için, kuşlar ve hayvanlar zarar vermesin diye bir hafta boyunca annelerinin yerde yatan cansız bedenini gördükleri pencere önünde nöbet tutmanın ne demek olduğunu tek bir fotoğraf anlatır. Yine fotoğraflarda, bir rejimin iflah olmaz biçimde yozlaşmaya başladığının en yalın ifadesine tanıklık edebilirsiniz. Son zamanlarda medyaya sık sık yansıyan kimler kimlerle berabermiş fotoğrafları çok şey anlatır bize. Karanlık ilişkiler ağının, kimin eli kimin cebinde hikayelerinin, iki yüzlülüklerin ve sahtekârlıkların izini sürmek mümkündür fotoğraflarda.

Bir de bir rejimin iflah olmaz biçimde yozlaşmaya başladığını gösteren fotoğraflar vardır. İleride bir gün, olur da üniversiteye geri dönersem, Türkiye Siyasal Hayatı derslerinde son dönem Türkiye tarihini anlatmak için kullanabileceğim türden fotoğraflar. İşte bu yazıyla, o farazi derste öğrencilere göstereceğim fotoğrafların olduğu bir albüm oluşturayım istedim. Bir rejimin fotoğraf albümü.

Sanırım böyle bir dersin açılışını sosyal medyaya “duşakabinoğulları” diye yansıyan o fotoğrafla yapardım. Hani sarayına yeni taşınmış Cumhurbaşkanı’nın iki yanına zırhları, mızrakları ve kostümcüden kiralanmış hissi veren kıyafetleriyle sıralanan temsili Türk devletleri askerlerinin sıralandığı fotoğrafla. Daha o günden bu işin nerelere varabileceği ortadaydı. Çok sürmeden, önce 7 Haziran seçimleri iptal edildi. Sonra şiddet, korku, baskı sarmalında anayasa değişikliğini ve tek adam rejimini mümkün kılacak ittifakın ilk adımları atıldı.

Aradan geçen altı yılda yaşananları anlatmak için birçok fotoğraf bulunabilir. Bu yazının sınırlarını da düşünerek sizler için birkaç tanesini seçtim. Albümün kapağına “duşakabinoğulları” fotoğrafını koyduktan sonra, ilk sayfaya yerleştirdiğim fotoğrafın mürekkebi henüz kurumamış. 2021’in son günlerinden. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, yazılı sınavda yüksek puan alıp da mülakatta elenen gençlerin isyanını dile getirmek, ne olup bittiğine dair bilgi almak için gittiği Milli Eğitim Bakanlığı’nda bahçe kapısına vurulmuş kilitle karşılaşıyor. Her ne kadar Milli Eğitim Bakanı ertesi gün “Kapımız herkese açık, emrivaki talepleri karşılamamız beklenmesin” diye açıklama yaptıysa da, asma kilit takılmış bakanlık kapısının önündeki Anamuhalefet partisi liderinin görüntüsü, ileride bir gün Erdoğan rejimini anlatırken başvurulacak simge fotoğraflardan biri olmaya aday.

Bir çırpıda bu türden birkaç görüntü daha saymak mümkün. Hatta bunlardan bir kolaj yapıp, o farazi dersin vize sınavında sormak var öğrencilere. Bundan beş yıl önce Ankara’da Cebeci kampüsünde ihraçları protesto etmek için akademisyenlerin yere serdiği cüppeleri ezip geçen postalların görüntüsü mesela… Kayyum rektörü protesto eden öğrencileri ve öğretim üyelerini kampüse almamak için Boğaziçi Üniversitesi’nin kapısına takılan kelepçe…

Üçünün de iktidarın her fırsatta kültürel sermaye olamadık, ne yaptıysak istediğimiz gibi dindar ve kindar nesil yetiştiremedik diye hayıflandığı eğitim alanıyla ilgili olması tesadüf değil elbette. Bir yanda kendi kadrolarını doldurduğu, kendine yakın olmayanı mülakatta elediği bir kayırmacı sistemle zaten vasat ve yıllardan beri bir türlü dikiş tutamamış milli eğitim sisteminin ne denli siyasileştirildiğinin, ne denli tümüyle liyakatten uzak, tarikatların bahçesi haline getirildiğinin fotoğrafına bakıyorsunuz. Atanmış bir bakan, seçilmiş Anamuhalefet partisi liderini içeri almamak için bakanlık kapısına kilit vurduruyor. Öbür yanda, sınırlı da olsa özgür düşüncenin mekanı olabilmiş bir kampüste, üniversitenin bir çırpıda 100 hocasının ihraç edildiği günlerde polis, cübbeleri ezip geçerek giriyor içeriye. Geride kalanlara göz dağı vermek için ve bir daha o kampüste özgür düşünceye yer olmasın diye. Dört yıl geçtikten sonra, bu sefer Türkiye’nin en gözde üniversitelerinden birinde, Boğaziçi’nde, Cumhurbaşkanı’nın atadığı kayyum rektörü kabul etmedikleri için, öğrenciler ve hocalar içeri giremesin diye çifte kelepçe takılıyor demir kapıya. Cübbelerin üzerinden geçen postallar ve parmaklıklara takılan kelepçeler, on binlerce öğrencinin tutuklu olduğu bu rejimde üniversitelerin ne hale getirildiğini anlatmak için aranıp da bulunamayacak görüntüler. Sağ olsun, dersi anlatacak olanları pek zahmete sokmamak için, iktidar, kendi görsel tarihini de kendi yazıyor.

Hadi birkaç fotoğraf daha ekleyelim aile albümüne. Bir tanesi eskilerden. Bugünlerin habercisi. Danıştay Başkanı’nın Erdoğan’ın önünde düğmesi olmayan cüppesinin önünü kapamaya çalıştığı zamanlardan. Öbürü yeni. Urfa Adliyesi’nin önünde 300 gündür adalet nöbeti tutan Emine Şenyaşar yine adliye bahçesinin demir parmaklıkları önünde oturuyor. 2018 yılında seçim kampanyası sırasında AKP milletvekili İbrahim Halil Yıldız’ın koruma ve yakınlarının saldırısı sonucunda eşini ve iki oğlunu yitiren ve bir oğlu tutuklanan annenin adalet arayışı hâlâ yanıtsız. Davada tek bir tutuklu yok.

Başka başka fotoğraflar da var elbette bu devre damgasını vurmuş cezasızlığı anlatmak için. Roboski var. Cenazelerinin önünde yas tutan ailelerin görüntüleri. Burada paylaşmayacağım ama onuncu yılında: “unutursak kalbimiz kurusun.”

Geçenlerde Cumhurbaşkanı’nın Meclis’te milletvekillerine izlettiği Kılıçdaroğlu’na linç görüntülerini de koyalım aile albümüne. Ne de olsa tek bir kişinin ceza almadığı bu olayın üzerinden geçen onca yılın ardından tek sorumlu olarak Kılıçdaroğlu’nun koruma müdürünün görüldüğünü ve görevden alındığını öğrendik daha yeni.

Albümün sayfaları daha çok fotoğraf alır. Ama yıllar sonra vereceğim ders burada bitsin. Son sayfaya 94 gün boyunca haksız yere tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilen Boğaziçi öğrencileri Berke ve Perit için adliye önünde toplanan gençlerin sevincini ve direncini koyalım. Bundan sonraki sayfaları onlar dolduracak çünkü.

Ülkü Doğanay’ın öneki yazıları:

İki buçuk Türkiye

Yalan söyleme, gözlerime bak bu kez

Öyle OHAL komisyonları vardı ki onlar aslında hiç yoktular

Bir ihtimal daha var – Gidiyor gitmekte olan

İlk sahibinden az kullanılmış kamu hizmeti – AKP’nin Kılıçdaroğlu videoları

Ne olmuşsa olmuş!

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.