Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Haluk Levent yazdı: Gen sürücüsü

Popüler mini belgesel dizisi “Doğal Olmayan Seçilim”de loş ışıklı bir evin eşyaları arasında derisinden fosforlu yeşil ışık saçarak dolaşan farenin görüntüsü oldukça ilginçtir. İlginçlik büyük ölçüde sıradan bir evde salt konuya meraklı bir insan tarafından “yapılmasından” gelmektedir. Birkaç yüz dolar harcamayı göze alanlar ABD’de satın aldıkları kitleri kullanarak bu tür işlemleri gerçekleştirebiliyorlar. Öte yandan bu teknolojinin aynı mini belgesel dizisinde ağır genetik hastalıklara tutulmuş bazı insanlara da iyileşme umudu verdiği de görülmektedir.   

Eylül 2002’de Nature’da Regev ve Shapiro tarafından yayınlanan tek sayfalık bir makale, “Cellular abstraction: Cells as computation” hücrenin bir bilgisayar programı gibi ele alınması fikrinin yolunu açtı. Biyolojik bir varlığın programlanabilir bir makine gibi ele alınması ve ardından geliştirilen CRISPR teknolojisi ile buluşması “gen sürücüsü” (gene drive) olarak adlandırılan teknolojinin ortaya çıkmasına kadar vardı. Gen sürücüsü, belirli bir gen grubunu, doğal süreç içinde kalmak koşuluyla türün bütün bireyleri arasında yayan bir genetik mühendislik teknolojisidir. Kısaca CRISPR teknolojisi ve bilgisayar programlama yaklaşımı ile canlı türlerinin evrimini düzenleme imkânı tanıyan bir teknoloji olarak görülebilir. Normalde cinsiyetin belirlenmesi yüzde 50’lik olasılığı sahiptir; gen sürücüsü ile bu olasılığı ortadan kaldırarak birkaç kuşak içerisinde türün bütün bireylerinin aynı cinsiyete sahip olmasını sağlamak ve bir türü tamamen yok etmek mümkün. Bu şekilde sıtma yayan bir sivrisinek türünü gen sürücüsü teknolojisi ile birkaç kuşak için bütün bireylerin erkek doğması sağlanarak ortadan kaldırılarak sıtma yok edilebiliyor.

Gen sürücüsü kullanarak çeşitli hastalıklarla mücadele etmeyi öneren ve yer yer bunu gerçekleştiren şirketler de var elbette. Çünkü bu teknolojilerin kullanımını sınırlandıran uluslararası düzeyde kabul edilmiş sıkı bir yasal düzenleme yok. Üstelik bu teknoloji şirketlerin elinde varsa halkın da elinde olmalıdır görüşünden hareket eden “biohackerlar”, evin garajında fosforlu derisi olan fare benzeri varlıklar elde etmeyi sağlayan ve kolayca ulaşılabilen malzeme paketlerini dağıtıyorlar. Ortaya çıkan sonuçla kıyaslandığında son derece ucuza mal edilebilen bu teknoloji yasaların arkasından dolaşan şirketler yoluyla, çeşitli genetik hastalıklarından kurtulma umudu taşıyan insanlara da ulaşıyor. Kısacası bu son derece tehlikeli ve etik olarak tartışmalı teknoloji büyük oyuncuları, tamamen veya kısmen kayıt dışı şirketleri ve aktivistleri ile piyasalaşmış durumda.

Evrimde esas olan rakamlardır. Büyük bir kibri yansıtan bu cümle bu işi yapan şirket pazarlamacılarının dilinde ve zihniyet dünyamızı etkileme kabiliyetine sahip. Biyolojik varlıkları makine metaforu ile anlamaya çalışan ve uzun geçmişi olan bir yaklaşıma dayanıyor. Biyolojik varlıklar makineye indirgendiklerinde ekosistemin bir parçası olmaktan çıkıp bir üretim aracı veya ürün haline dönüşüyorlar. O zaman da faydalı veya faydasız kavramı ile değerlendirilmeleri ve faydalıların kullanılması, faydasızların ise gereksiz statüsüne indirgenerek ortadan kaldırılmaları kolayca kabul edilebilir hale geliyor. Hele bir de sıtma yaymak gibi kutsal insan türünü rahatsız eden bir özelliği var ise yok edilmeleri elzem görülebilir.

Bu görüşün taraftarlarına göre insanları bu makinalardan ayıran şey ise “ruh”. Ruh, insan türünü kutsallaştıran kavram. Ama, izleri ve uygulamaları halen devam eden kölecilik zihniyeti düşünüldüğünde insan türünün bir bölümü de bu ruhtan yoksun sayılarak makine statüsüne indirgenmesi mümkün olmuştu. Irk ayrımcılığının bu derece yaygın ve etkili olduğu bir dönemde bu görüşün hızla yaygınlaşması da mümkün. Üstelik gen düzeyinde müdahale imkanı kaba ırkçılığı bir hayli törpüleme imkânı veriyor. Dolayısıyla, iyice piyasalaşan bu tehlikeli teknolojiyi korkutucu kılan unsurlardan biri de ırkçılıkla buluşma ihtimalinin azımsanmayacak ölçüde güçlü olması. Bu durumda ortaya çıkabilecek sonuçları düşünmek bile mide bulandırıcı. Şimdilik, “gereksizler” nitelemesini, önümüzdeki yazılarda tekrar dönmek üzere not etmekte fayda var.

Bir türün ekosistemden silinmesi piyasa aktörleri tarafından kolayca dile getiriliyor ve bunun üzerinde iş modelleri geliştiriliyor ancak sonuçlarını kestirmek mümkün değil. Evrim kimyasal süreç olarak sonsuz olasılıkta bir set içerisinden çizilen bir yol ve esas itibariyle devasa bir örgütlenme ile uyum içerisinde gerçekleşmek durumunda. Kauffman’ın vücudumuzda kalp niye var sorusu basit ama önemli bir soru. Vücudun kalbe, kalbin ise vücuda ihtiyacı olduğu açık. Bütün ekosistemi bu şekilde düşünmek mümkün. Aslında Aborjinlerden, Amazon ve Kuzey Amerika yerlilerine kadar tüm kadim halklarda kendisini doğaya ait sayan düşünce bu açıdan anlam kazanıyor. Ekosistemde bir türün değişime uğraması veya bir dizi çevresel koşulun değişiklik göstermesi sistemde sayılamayacak kadar çok aktörün bu değişikliğe uyum göstermesi anlamına da geliyor. Fakat bu değişikliklerin hızı uyum sürecini mümkün kılacak kadar yavaş ve buna rağmen uyum gösteremeyen yok oluyor veya yeni aktörler ortaya çıkıyor. Ekosistemdeki türleri koruyan ise sonsuz olasılığı içeren evrimin uyum kabiliyeti de taşıması. Eğer bir dışsal faktör aniden ortamı değiştirirse evrimin rasgele karakteri türün yeni ortama bir miktar uyum gösterme şansını barındırıyor.

Eğer bu süreci eldeki teknolojiler ile deterministik bir şekilde belirlemeye kalkarsak aslında kontrolü ele alırken türün uyum gösterme kabiliyetini zayıflatmış oluruz. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar ile yapılan veya tohum çeşitliliğini azaltarak belirli şirketlere bağımlılığı artıran tarımsal faaliyetin en tehlikeli tarafı da burası. Oluşabilecek bütün tehditleri öngörmek mümkün olmadığından genetik çeşitlilik azaldığında türün yeni duruma uyum ihtimali düşüyor ve toptan yok oluş tehdidi güçleniyor. Bir türün ortadan kaldırılması veya insan türünün evriminin kontrol edilmesi de ekosistemi bir bütün olarak yok oluşa sürükleyebilecek kadar tehlikeli. Elbette bildiğimiz ve tür olarak insanın var olabileceği ekosistemin yok oluşundan bahsediyorum.

İklim yıkımını bir de bu gözle değerlendirmekte fayda var. İnsan faaliyetleri sonucunda ekosistemin temelini oluşturan kimyasal karışım bilinçli olarak değiştiriliyor. Fosil yakıt kullanımı, plastikler vb. gibi çok sayıda insan faaliyetinin atmosferde, denizlerde ve karalarda hızlı ve radikal değişikliklere yol açtığını gözlemliyoruz. Ekosistemin bu kadar yüksek hızla değişmesine denizanası gibi birkaç tür dışında bildiğimiz canlı türlerinin uyum göstermesi mümkün değil ve hepimiz büyük yok oluşun eşiğindeyiz. Eğer son müdahale şansımızı da kullanmazsak yeni bir ekosistem ortaya çıkacak ve insan dahil milyarlarca türün bu yeni ekosistemde var olması mümkün olmayacak.

Bir kez daha aynı noktaya geldik. Aslında sınırlı ve hedefe yönelik bir şekilde kullanıldığında kanserden çeşitli genetik hastalıklara kadar çok sayıda illetle mücadelede büyük fayda sağlayabilecek ve pek çok farklı alanda geliştirilecek uygulamalar ile birlikte hayatımızı değiştirebilecek bir teknoloji içinde büyük bir yok edici güç barındırıyor.  Bu haliyle piyasalaştığında ise aktörlerin kaotik davranış potansiyeli, kar hırsı ve sınır tanımama özelliği son derece tehlikeli bir yola girmemize neden oluyor. “Gelecek İçin Cumalar” hareketinin 27 Mart iklim grevi bildirisi net bir tespit ile başlıyor: “iklim mücadelesi bir sınıf mücadelesidir.” Sanırım bu aşamada teknolojinin karakterini de sınıf mücadelesi belirleyecek.

Haluk Levent’in önceki yazıları:

CRISPR veya evrime hükmetmek

Kauffman: “Yaşam bir örgütlenmedir” | Bilim ve teknoloji yazıları 4

Bilim, teknoloji ve gerçeklik

Bilim ile teknoloji arasındaki bağ

Teknoloji, toplum ve iktisat

Türkiye işgücü piyasasında kadınlar

Yağmacı devlet kavramı

Paralel evrenler – Bir iktisat teorisinin yazılmamış tarihi

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.