Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Kemal Can yazdı: İktidarın neye ve ne kadar ihtiyacı var?

Son yıllarda motive muhalefet seçmeninin en hassas olduğu konuların başında, destekledikleri partilere dönük eleştiriler var. Bu kadar fena bir iktidar varken, muhalefetin eleştirilmesine -hatta konuşulmasına- bir türlü anlam veremiyorlar, çok lüzumsuz buluyor, gündemi bozmak olarak değerlendiriyorlar. Bazen aşırı saldırgan olabiliyorlar. Üstelik bu konudaki hassasiyet, sıradan seçmenden deneyimli akademisyenlere kadar hayli geniş bir profile yayılabiliyor. Muhalefet partilerinin yüksek kadroları ve liderleri ise “bize parmak sallanamaz” diyerek herkese parmak sallamaktan hiç geri durmuyorlar. İktidardan bu kadar yılmış, muhalefetin kazanması için yapmadığı “totem” kalmamış ama hala endişelerini yenemeyen insanların, duygularını gemleyememeleri son derece anlaşılır. Ancak her eleştirinin peşinen yıpranmaya yol açacağı inancının insanları nereye sürüklediğini görmek için, çok eleştirdikleri iktidarın durumuna bir daha bakmaları yeter. Bir de “yapıcı ve yapıcı olmayan eleştiri” diye tamamen keyfi ölçütleri olan kategoriler var. Saldırı niteliği ve niyeti olmayan eleştirinin kendiliğinden istifade edilmesi gereken bir yapıcılık içerdiği asla anlaşılmıyor. Neyse bu konuda daha derine girmeyelim çünkü kendi başına ayrı bir yazı konusu. 

Böyle bir zemin varken, seçim bu kadar yakına gelmişken, iktidarın yaptığı her hamlesinin ardından muhalefetten bahsetmek zorunda kalmak sıkıntılı bir durum. Fakat siyaset üzerine yazıp çizen insanların bu sıkıntıdan kaçınması neredeyse imkansız. Çünkü iktidar çok uzun bir süredir hamlelerinin büyük bölümünü ya muhalefete dönük veya muhalefeti belirli bir yöne itecek şekilde tasarlıyor ve gerçekleştiriyor. Yani iktidarın yapıp ettiklerinin çoğu muhalefete dair, dolayısıyla iktidar konuşurken muhalefete değinmek mecburiyet. İktidarın yapıp ettiklerini muhalefetin nasıl karşıladığı veya hamleye nasıl dahil olduklarını dikkate almadan tartışmak imkansız. Bunun çok yeni bir durum olmadığını da söylemek gerek. Başka açılardan da milat olarak gösterilen, sık sık hatırlatılan 2015 yılı bu konuda önemli dönemeç sayılabilir. 2011 seçiminde tek başına yüzde 50 sınırına tırmanan AKP, bu seviyede çok kısa tutunabildi. Dört sene içinde yüzde 10 seviyesinde bir kayıp yaşayarak 7 Haziran 2015’te tek başına iktidarını kaybetti. (Son ekonomik kriz dolayısıyla AKP’nin -dramatik- erimesi de yine yaklaşık bu kadar) Bu tarihten sonra iktidarın kurduğu stratejilerde, kendi tabanı kadar -hatta daha çok- muhalefetin kontrolü önem kazandı. Bu süreçte muhalefetin önemli bir öğrenme sürecinden geçtiğini, bazı bağışıklıklar kazandığını dikkatten kaçırmamak lazım. 

Üç önemli seçim testi, bu stratejinin hayati önemini iyice büyüttü. Sayısal olarak ezici bir ittifak (AKP-MHP) kurulmuş olmasına rağmen ucu ucuna kazanılan (aslında belki de kaybedilen) 2017 referandumu ve 2018 seçimi ve ciddi bir mağlubiyetin kapısını açan 2019 yerel seçimleri, iktidarda kalmanın yolunun muhalefetle yakın ilgisini açıkça gösterdi. 2011 itibariyle başlayan ve toplamda yüzde yirmi civarına (alabildiği dört oydan birini) varan oy gerilemesini durdurmak için yapılabilecek çok fazla şey, destek temini için kullanılabilecek kaynak kalmamıştı. Konjonktür daha iyi bir gelecek vaat etmediği için yenilgiyi durdurmanın yolu çok daha fazla rakiplere odaklanmaktı. Siyasi alanı daraltmak, baskı ve sıkıştırma yöntemleri, kutuplaştırma tırmandırılırken muhalefeti şekillendirme, yön verme, en azından belirli rotalara teşvik etme adımlarını izledik. Bazen kışkırtarak, bazen sıkıştırarak, bazen de teşviklerle muhalefet aktörlerinin her biri için ayrı ayrı işleyen taktik hamleler yürürlüğe konuldu. Karşılıklı öğrenme süreciyle yaratıcı savunmalar ve bağışıklıklar aşılmaya çalışıldı. Hatta “Yerli-milli muhalefeti de biz yaratacağız” bile denildi. Muhalefet bazı hamleleri başarıyla savuşturup zemini tutmaya çalıştıkça hamleler sıklaştı ve karmaşıklaştı. Artık çok daha fazlasını beklemeliyiz.

Senelerdir iktidarın muhalefete dönük şaşırtıcı hamlelerine tanık olmuştuk ama iktidar bu alanda birilerini hala şaşırtmayı ve belki de yönetmeyi başarabiliyor. Geçtiğimiz iki hafta biri HDP’ye diğeri İYİ Parti’ye dönük iki ilginç adım daha atıldı. Bunları -muhalefet sözcülerinin yaptığı gibi- “iktidar sıkıştı, çaresizlik içinde her şeye saldırıyor- diye yorumlayıp önemsiz saymak mümkün. İktidar kaybetme korkusuyla Kürt oylarını veya milliyetçi tabanı (tam olarak) ittifakına katmak istiyor diye -sürreal- aritmetik çıkarımlar yapmak olası. Ancak daha öncekiler gibi bu hamlelerin, iktidarın kendi ihtiyaçları kadar muhalefetin kırılganlıklarıyla ilgisini ve iktidarın ihtiyaçlarına sağladığı cevap kadar muhalefeti dalgalandırma etkisini görmeden gelmenin kimseye faydası yok. Çünkü herkes kritik seçimin iktidarın desteğindeki konsolidasyona bağlı olduğunu düşünse bile asıl sorun ve belirleyici faktör, muhalefet blokundaki konsolidasyon olacak. İktidar yanlısı en iyimser yoklamalar yüzde 40-45 bandını aşamıyor ve iktidardan rahatsızların oranı yüzde 50’nin epey üzerinde ölçülüyorken “kim kazanır” sorusunun hala boşta kalması bunu gösteriyor. Buradaki en önemli mesele, muhalefet tarafındaki bütün aktörlerin (seçmen dahil) kendilerine ve birbirlerine güven konusunda yaşadıkları büyük sıkıntı. 

Anayasa paketi dolayısıyla HDP’yi ziyaret eden AKP heyeti fotoğrafı ve İYİ Parti’ye Erdoğan’ın yaptığı “Altılı Masa’dan kalk” çağrısı, zaten temas ve güven sorunları olan muhalefet blokunun fay hatlarını yine harekete geçirdi. Saklanmış ve baskılanmış adaylık tartışmaları, blok içindeki güç ve ilişki dengesi gibi meseleler, bu fay hatları boyunca tam da iktidarın istediği yönde hareket ediyor. Akşener’in AKP-HDP görüşmesini merkezi genişletme imkanıyla değerlendirmek yerine, kırmızı çizgi siyasetini sahiplenen bir fırsat gibi kullanmak istemesi, kendi manevra alanını daraltmakla kalmayıp HDP ile (hatta Demirtaş ile) saçma bir polemiği ateşledi. HDP görüşmesinin hemen sonrasında Erdoğan’ın çağrısıyla, başkalarını “olağan şüpheli” ilan ederek ötelemeye kalkmanın nasıl bumerang gibi geri dönebildiğini de gördük. Daha önce de yapılmış çağrı sonrasında Akşener yine eski ve beklenen cevabını verse bile İYİ Parti hakkında -hem içeriden hem dışarıdan- tevatürler üretilmesi mümkün hale geldi. Bu çalkalanmanın masada mızıkçılık yapmayı zorlaştıran tarafları yanında seçimden kısa bir süre önce kongre yapacak olan İYİ Parti içinde nasıl etkiler yaratacağını göreceğiz. Her iki olay, iktidarın kendisini etkileyecek ciddi manevralar yapmadan muhalefette çalkantı, en azından ciddi kafa karışıklığı yaratabildiğini gösterdi. Ve bize yine muhalefeti konuşturdu.

Yukarıda bahsettiğim iki olay vesilesiyle sık tekrarlanan bir değerlendirme yine gündeme geldi. “İktidar kaybetme riskini gördü ve bunu engelleyebilecek her türlü hamleyi, bu endişesinin görünür olmasını bile göze alarak yapmaktan çekinmiyor”. Bu değerlendirmenin yanlış bir tarafı yok. İktidarın kaybetme riskini gördüğü hatta kaybettiği anlarda yeniden kazanmak için nasıl riskli hamleler yapabildiği defalarca görüldü. Ayrıca en önemli “davası” iktidarda kalmak olanlar için, bunun şaşırtıcı hiçbir tarafı yok. Senelerdir -hatta hala- bu iktidarı yenmenin tek yolunun “karşı taraftan oy devşirmek” olduğu söylendi. Şimdi yenilginin kokusunu almış iktidarın kurtulabilmek için tek çaresinin bu olduğu söyleniyor. İşte yanılgı tam burada. Ne muhalefetin kendisine gelmeyecek oylara (mesela caminin solunda saf tutmayanlara) ihtiyacı var ne iktidarın kaybettiği oyları geri kazanmak için mutlaka ittifak değişikliğine. Muhalefet kısmını şimdilik bir kenara bırakalım. İktidarın, Kürt oylarına, İYİ Parti’nin ve bir kısmı kendi içinden çıkmış diğer sağ partilerin tuttuğu oya elbette ihtiyacı var. Fakat bu ihtiyaç, o partilerin bir bütün olarak devşirilmesini gerektirmiyor. Onları bulundukları yerde blok ve birlikte davranmaktan alıkoyacak bütün gelişmeler iktidar için son derece yararlı olabilir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.