Medya, özellikle sosyal medya gerçekliği eğip bükme konusunda nereye kadar gidebilir? Bu soruya yanıt vermek zor ama yıllardır üzerinde çokça konuşulan bir konu. Taze bir örnek geçen hafta sonu BBC’den geldi, Harkov’da yaşayan Oleksandra’nın öyküsü. Moskova’da yaşayan annesi ile düzenli olarak telefonda konuşan Oleksandra savaşa dair şahit olduklarını çektiği videolar ve fotoğraflar ile annesine yansıttığında ailesinden aldığı tepki ilginç. “Benimle ilgili kaygılanmalarına rağmen, halen olanların (sivillerin ve çocukların ölümü) kaza olduğunu, Rus ordusunun asla sivilleri hedef almayacağını, Ukraynalıların kendi insanlarını öldürmekte olduklarını söylediler.” İçinde bulunduğu gerçeklik konusunda Moskova’da yaşayan ailesini ikna edememiş ve iletişimi kesmiş.
Putin’in yasaklar ve büyük cezalar ile kurduğu enformasyon izolasyonu alıcısı hazır bir kitle ile buluştuğunda yaratılan gerçekliğin benimsenmesini sağlamışa benziyor. Elbette BBC’nin “fakenews” yaratmadığını varsayarsak. Ancak kaynak BBC de olsa bu ortamda, savaşın sisi her yanı sarmışken haberin gerçekliğinden yüzde 100 emin olmak zor. Geçmişte şirketleşmiş medyanın ve şirketlerle iş tutan medyanın yaptıklarını biliyoruz.
Biraz daha detaya gidersek soruları çoğaltmak mümkün. Dijitalleşme hem alıcı hem de servis sağlayıcı açısından sahte gerçeklik konusunda neler vaad ediyor? Bu alanda ne kadar ileri gidebilirler? Bu işlerden para kazanmak, çok para kazanmak mümkün mü? Bu işler nasıl yapılıyor?
Bu soruların yanıtlarına biraz yaklaşabilmek için önce bazı kritik alanlarda bilgileri tazelemek gerekir. İlk olarak interneti kısaca irdelemekte fayda var. İnternet Assange’ın “Şifrepunk” kitabında dediği gibi bir özgürlük alanı olarak inşa edildi. İlk küresel ağ, dünyanın farklı yerlerindeki bilim insanlarının birlikte çalışmasını kolaylaştırmak için yaratıldı. Uzunca bir süre üniversite ve araştırma kurumlarını birbirine bağlayan bir ağ olarak iş gördü.
Bir ağın çalışması için veri akışını düzenleyen bazı standartların olması gerekir. İlk katmanda internet protokolü (IP) olarak adlandırılan kaynak ile hedef arasında veri akışını sağlayan standartlar yer alır. Bu protokoller olmasaydı adresleme ve dolayısıyla internette düzgün veri akışı gerçekleşmezdi.
Bizim açımızdan önem taşıyan ikinci katmanda web protokolleri yer alır. Hiper-Metin Transfer Protokolü İngilizce akronimi ile “HTTP” bir kaynaktan dağıtılan ve ortak erişime açık bilgi sistemleri için en yaygın olarak kullanılan web protokolüdür. Bir web sayfası oluşturduğunuzda internet ağı üzerinde saklama kapasitesine sahip bir hizmet sağlayıcıdan bir miktar saklama kapasitesi kiralar buradan geliştirdiğiniz içerikleri genel erişime açık ortama göndermeye başlarsınız. Genellikle burası da tek seviyeli değildir, daha doğrusu eskiden tek seviyeli olan bu türden işlemler hizmetlerin çeşitlenmesinden ve hiper ortamın tahayyül edilmesi güç bir şekilde büyümesinden ötürü çok seviyeli hale gelmiştir.
Hiper ortamdaki geometrik büyüme matematiksel olarak zeta vb. gibi adlar taşıyan ve pek de alışık olmadığımız bol sıfırlı sayılarla ifade edilebilecek bir kütleye erişmiştir. Bu aynı zamanda büyük yatırımlar yaparak hiper boyutlu depolara sahip ve sayılabilecek kadar az sayıda şirketin faaliyet gösterdiği bir alan yaratmıştır. Bu hizmet alanına girmek maliyet ve risk yapısı nedeniyle kolay değildir. Web sayfası tasarlamak ve kullanmaya başlamak, sayılamayacak kadar çok sayıda şirket arasından birinin seçilmesi, genellikle onlar tarafından verilen tasarım hizmetlerinden de faydalanılması ile gerçekleşir. Alan adları ise yerel otoriteler tarafından düzenlenmektedir.
İnternette içerik paylaşılması, web sayfası veya bir web sayfası üzerinden yer kiralayan şirketlerin aracılığı (bloglar vb.) veya platformlar (e-ticaret vb.) ya da kişiselleştirilmiş alanlar üzerinden müzik, video, yazı, resim vb. gibi çeşitli paylaşımlar yapmamızı sağlayan uygulamalar (eski adıyla facebook yeni adıyla meta, instagram, youtube, whatsapp, twitter vb. gibi) aracılığıyla mümkün olabiliyor. Bunun dışında da çeşitli alternatifler olabilir ama bu kadarı bile üretilen içeriğin miktarı ve ortamın çok katmanlılığı hakkında bir fikir vermektedir. Çok katmanlılıktan bahsedebiliriz ama burada yatay ve dikey bütünleşmeler olduğunun da altını çizmek gerekir. Örneğin meta, instagram, whatsapp tek bir şirketin kontrolü altında, youtube devasa bir veri bankasının, Google’ın, sahip olduğu bir şirketin ürünü; bu türden çok sayıda yatay bütünleşme olduğunun altını çizmek gerek. Dikey bütünleşmeyi ise takip etmek kolay değil ancak kullanıcı olarak bizim gördüğümüz seviyenin diplerine doğru daldıkça bir yandan görünmezliğin arttığını ve bununla orantılı bir şekilde veri akışına erişim ve kontrol gücünün de yükseldiğini de unutmamak gerekir.
İçerik üretebileceğiniz herhangi bir alandan yayın yapmaya başladığınızda izleyicilerinizle ilgili çeşitli bilgilere de ulaşabilmeniz mümkün olur. Bazen işin gereği form doldurtarak gerçek bilgileri, bazen de moda deyimle avatar bilgileri üzerinden izleyicilerinizin veya müşterilerinizin davranışlarını analiz etmenizi mümkün kılacak veri tabanları oluşturmanız mümkün. Bu bilgilerin gizli kaldığını düşünebilirsiniz ama hemen söyleyeyim web sistemi içerisine girmiş herhangi bir bilginin gizli kalma olasılığı düşük, daha doğrusu istenildiğinde elde edilme olasılığı oldukça yüksek. Kök hizmet sağlayıcı devasa şirketler, yani katmanlarda dibe doğru gittikçe karşımıza çıkanlar bu konuda büyük avantaja sahipler. Çeşitli “analytics”leri kullanıcılara satarak veya hizmet kiralama bedeli dahilinde vererek bunu yaptıklarını veya en azından yapabileceklerini gösteriyorlar aslında.
Web protokolünün merkezi yapısı, iletişimin erişilebilirliğini ve dolayısıyla kontrolünü rahatlıkla mümkün kılıyor. Yüzeyde yer alandan en diptekilere kadar giderek artan bir avantaj ile. Öte yandan bu merkezi yapı dışarıdan meraklı bazı kişi ve kurumların da sisteme sızarak iletişimin bilgisine ulaşmalarını mümkün kılıyor. Kurumsal kapasite ve yapabilirlik, finansal olanaklar ve siyasal güç bu erişimin düzeyini belirleyen faktörler. Tabii ki bu üç faktör açısından da güçlü olan devletler ve/veya iktidarlar için erişimin düzeyini belirleyen tek kısıt işlem ve depolama teknolojilerinin seviyesi. Bunun da bir kısıt olmaktan çıktığını söyleyebiliriz. İlk olarak kuantum bilgisayarlara ve çığır açıcı işlem kapasitesine ulaşılmasına artık çok yakınız; ayrıca depolama teknolojilerinin gelişme hızının çok yüksek olduğunu da söyleyebiliriz.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Burada bahsettiğim depolama kapasitesinin işlem nedeniyle ihtiyaç duyulan bir büyüklük olduğunun altını çizmeliyim. Basit bir gruplama işlemi, klasik algoritmalar kullanılacak olursa gözlem sayısı kadar kolonu ve satırı olan bir matrisin işlenmesini gerektirir. Ancak, büyük veri analitiği olarak da adlandırılan modern algoritmalar kapasite ihtiyacını düşürürken, yazılım tarafında hız ve etkinliğin yükselmesi ise veri işleme ve dolayısıyla sızma ve kontrol gücünün olağanüstü yükselmesini sağladı. Bu konuyu “Cambridge Analytica” vb gibi pek çok örnek ile ayrıntılı olarak ele alacağız, şimdilik Çin’de uygulanmaya başlanan ve pandemi nedeniyle unutulmaya yüz tutan bir konuyu sadece işlem kapasitesi açısından hatırlatarak geçelim: sosyal kredi sitemi. Bu vesile ile bir milyar civarı yetişkinin sağlık, finans, dating, alışveriş, sokak kamerası gibi sekiz ayrı veri tabanından gelen verilerinin eşleştirilmesi ile binlerce kolona milyar satırdan oluşan bir veri tabanını üstelik sokak kamerasından gelen anlık görüntüleri de içeren bir veri tabanını kısa sürede işleyerek değerlendirebilecek bir saklama ve işlem kapasitesinin mümkün olduğunu görmüş olduk.
Web protokolünün merkezi yapısı, herhangi bir uygulamayı kullanan iki kişinin birbirlerine içerik göndermeleri işlemini yaparken pek çok istasyondan geçmesi anlamına geliyor. Gönderici, bir piramidin en altından içeriği gönderdiğinde içerik yukarı doğru tırmanır ve alıcıya ulaşmak için aynı katmanlardan geri gelir. Bir kum saatine benzeyen bu yapı etkinlikten son derece uzaktır, maliyetlidir çevrelerde yer alan kullanıcılar açısından hız bakımından eşitsizdir, merkezi yapısı kontrole ve hacklenmeye açıktır. Oysa ilk protokollerin geliştirildiği işletim sistemi UNIX (o güzel günlerde DOS temelli Windows yoktu) baştan çok kullanıcılı ve dağıtık bir yapıya sahipti. Öte yandan dağıtık, yani merkezsiz, kullanıcıların doğrudan bağ kurabildikleri yapı temelinde geliştirilmiş alternatif web protokolleri geliştirilmeye başlandı. Bir örnek vererek geçelim, IPFS. Dağıtık yapı merkez içermediğinden kontrol konusunda hayli güçlük çıkartır, bugün webde üretilmiş içeriğin dağıtık bir protokol ile kurgulanmış webde dolaşabilmesi mümkün olsaydı, Assange’ın karanlık ve ürkütücü internetinden daha özgür bir web ortamına belki geçmiş olurduk.
Ancak yürürlükteki web protokolü, internetin güçlü bir şekilde piyasalaşmasına yol açarken (sunulan hizmetlerden oluşan faaliyet hacmi, bunun sadece bir parçası) yakın bir zamanda detaylarıyla ele alacağımız şekilde kapitalizmin yeni bir varyantının oluşmasına da olanak tanıyor. Büyük ihtimalle bu nedenden ötürü, dağıtık web protokollerinin kitlesel kabul görmesi şu ana kadar mümkün olamadı. Shoshana Zuboff’un son derece önemli ve yakın zamanda Türkçeye çevrilen kitabı “Gözetleme Kapitalizmi Çağı-@okuyanus” (kısa bir değerlendirme için bkz.) bir anlamda bunun neden mümkün olamadığını da gösteriyor. Ayrıntıları ile ele alacağız. Onun yerine Web 3.0 mottosuyla, interneti teknolojik gelişmenin imkan tanıdığı ölçüde üç boyutlu hale getiren ve öteevren (metaverse) olarak lanse edilen yeni bir protokol gelişiyor. Bu yeni protokol toplumsal kontrolün neredeyse mükemmel hale gelmesine neden olabilecek eksik parçayı tamamlayabilecek kapasiteye sahip gözüküyor. Eksik parçanın tamamlanması ise kapitalizm öncesi ekonomi biçimlerine özgü bir şekilde toplumsal kontrol ile ekonomik kontrolün aynı elde toplanması anlamını taşır. Bu durumda, bir üretim tarzı olarak kapitalizmin geçerliliği kalır mı sorusu tartışmaya değer ve son derece meşru bir soru haline gelir. Üstelik değer teorisinin hızla aşınmaya başladığı bir ortamda. Önümüzdeki hafta blockchain teknolojisi, coin dünyası ve değer teorisi üzerinden devam edeceğiz.
Haluk Levent’in önceki yazıları:
Kauffman: “Yaşam bir örgütlenmedir” | Bilim ve teknoloji yazıları 4
Bilim ile teknoloji arasındaki bağ