Ruşen Çakır yazdı: HDP, Altılı Masa’nın çantasındaki keklik mi?

Bugün için Ekrem İmamoğlu hakkında yazmayı düşünüyordum. Ortak aday gösterilme ve gösterilirse seçilme ihtimallerinin artıp artmadığını tartışmak niyetindeydim. İmamoğlu’nun bugün yapılan İYİ Parti İstanbul Kongresi’ne katılıp bir de konuşacağını öğrenince daha kaleme alınmamış yazının değerinin artmış olduğunu düşünüp sevindim. 

Ama bu kısa sürdü zira HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın “İlkesel yaklaşımlarımız elbette ki var. Bu ilkesel yaklaşımlarımızı zamanı geldiğinde oturup konuşabiliriz, zamanı geldiğinde müzakere edebiliriz, zamanı geldiğinde diyalog içinde olabiliriz. Ama HDP’nin şu anki kararı kendi adayıyla seçimlere gitmektir. HDP olarak en kısa zamanda kendi cumhurbaşkanı adayımızı Türkiye halklarıyla paylaşacağız” sözleriyle durum değişti.

Aslında Buldan’ın sözleri nüanslıydı fakat ülkemizde artık siyaset, hele kendilerini muhalefette gören seçmenler, nüanslara dikkat edip ona göre hareket edecek durumda değiller. Bu nedenle Buldan’ın sözleri hemen “HDP kendi adayıyla seçimlere girecek” diye kodlandı ve bir gün önce HDP’nin başını çektiği Emek ve Özgürlük İttifakı’nın açıkladığı deklarasyonla çelişkili görüldü. O açıklama da nüanslıydı, “Cumhurbaşkanlığı seçiminde kendi adayımızı belirleme sürecinde, ilkelerimize uygun, mutabakat ile belirlenmiş ortak aday seçeneğine daha yakın olduğumuzu ilan ediyoruz. Değişim isteyen ve topluma karşı sorumluluk duyan ve başta muhalefet olmak üzere bütün toplumsal güçleri de bu tarihi sorumluluğun gereği olarak hem cesur olmaya hem de açık ve şeffaf bir şekilde sorumluluklarını yerine getirmeye çağırıyoruz” deniyordu ama o da “Ortak aday seçeneğine daha yakınız” şeklinde kodlanmıştı.

“Çantada keklik”

İlk tepkilere baktığımızda muhalif cenahta “ortak aday”da ısrar edenlerde kızgınlık, “çoklu aday” seçeneğini savunanlardaysa memnuniyet var. Ama nerdeyse tümü şunda birleşiyor: “HDP önce ortak adaya ‘evet’ dedi, gelen bazı tepkiler üzerine durumu toparlamak için kendi adayıyla seçime girmek istediği açıklamasını yaptı.” Hatta daha ileri gidip “Mansur Yavaş’ın aday gösterileceğini düşünüp geri adım attılar” diyenler bile var.

HDP’lilerle konuştuğunuzdaysa her iki açıklamanın birbiriyle çelişmediğini savunuyorlar ki haklılar. Ancak onlar da Buldan’ın açıklamasının, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın deklarasyonunun yanlış anlaşılmasını gidermek için devreye sokulduğunu kabul ediyorlar. “HDP’liler, kendileri muhatap alınmasalar bile, Altılı Masa’nın saptayacağı ortak adayı destekleyecek” algısından rahatsız olduklarını gizlemiyorlar. Özetle “Biz kimsenin çantasındaki keklik değiliz” diyorlar.

Şeffaf bir müzakere süreci mümkün mü?

Sonuçta HDP’nin (ve onunla seçim ittifakı yapan diğer siyasi oluşumların) cumhurbaşkanlığı seçimini şöyle özetleyebiliriz: Tek başına seçime girecekmiş gibi kendi adayını belirlemeye çalışıp kapıları da diğer muhalefet partilerinden -özellikle Altılı Masa’dan- gelecek ortak aday belirleme önerilerine açık bırakmak. 

Buradaki en kritik noktaysa şu: Eğer Altılı Masa ortak adayına HDP’lilerin de oy vermesini istiyorsa -ki öyle gözüküyor- bunun saptanma sürecine doğrudan ya da dolaylı olarak HDP’yi katacak mı, yoksa onu hiçbir şekilde sürece dahil etmeyecek mi?

HDP yönetiminin doğrudan, açık ve şeffaf bir şekilde muhatap alınma talebine Altılı Masa olumlu cevap vereceğe benzemiyor. CHP veya DEVA gibi partilerden bazı isimlerin örtülü görüşmelerle HDP’yi dolaylı olarak sürece dahil etmesinin de bir dizi sakıncası olabileceği anlaşılıyor. Geriye sanki tek bir seçenek kalıyor: Altılı Masa’nın, HDP’nin oy verebileceği bir ismi aday gösterip, bu partiyle açık ve şeffaf müzakereyi bir ölçüde seçim kampanyasına ama esas olarak seçim sonrasına ertelemesi.

Vermeden almak

Yazıyı bitirmeden önce şu konuyu hatırlatmak isterim: 5 Ocak Perşembe günü Altılı Masa onuncu ve en uzun toplantısını yaptı ve bitince dört sayfalık bir ortak açıklama yayınlandı. Ekrem İmamoğlu’na ceza, anayasa değişikliği, Sinan Ateş suikastı gibi her konuya yer verilen metinde tabii ki aynı gün yaşanan o önemli gelişmeye, yani AYM’nin HDP’ye Hazine yardımının bloke edilmesi kararına yer verilmemişti. İmamoğlu kararına ilk andan itibaren kararlı bir şekilde itiraz etmiş olan HDP’liler aslında doğrudan tüm muhalefet partilerini ilgilendiren ve her yönüyle siyasi olduğu belli olan bu AYM kararı karşısında -şaşırtıcı olmayan bir şekilde- yalnız bırakıldılar.

Bu, kritik zamanlarda HDP ile dayanışmadan imtina etmenin ilk örneği değil ve sonuncusu olacağa da benzemiyor. Muhalefet partileri bu tutumlarını “Eninde sonunda her koyun kendi bacağından asılıyor” diyerek gerekçelendirebilirler ama kendilerini kasap çengelinden kurtarmak için, kasap tarafından bacağından asılmasına rıza gösterdikleri, en azından itiraz etmedikleri koyundan yardım istemeleri işleri karıştırıyor. 

Geçen hafta, “2023’e seçimler, seçimlere Kürtler damga vuracak” diye yazmıştım ve yeni yılın ilk haftasında HDP cenahından birer gün arayla gelen ve hızlı ve yanlış bir şekilde “çelişkili” görülen iki açıklamanın gündemi nasıl altüst ettiğini gördük. Kimbilir daha neler göreceğiz! 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.