Alphan Telek yazdı: İktidarın “çözülen sınıfsal tabanı” karşısında muhalefetin stratejisi var mı?

Cumhur İttifakı, AKP ve MHP’de bir erime söz konusu. MetroPOLL Araştırma‘nın anketlerine göre Millet İttifakı’nın oyu % 41,6 iken bu oran Cumhur İttifakı için % 37,6’ya gerilemiş durumda. İYİ Parti’de ve CHP’de ufak bir kımıldanma var ama ortada halen büyük bir kopuş yok.

Dahası AKP ve MHP’nin oluşturduğu ittifaktan memnuniyetsiz kitle kararsızlar havuzuna düşüyor. Son olarak MetroPOLL Araştırma tarafından da ortaya konulduğu üzere kararsızlar kitlesi seçmenin %25,9’unu oluşturuyor. Kararsızların yarısı ise yani yaklaşık olarak toplam seçmenin %12’si, 24 Haziran seçimlerinde Cumhur İttifakı’na oy vermiş durumda. MetroPOLL Araştırma Genel Müdürü Özer Sencar uyarıyor, “Bu kitle seçim anında Erdoğan’a gidebilir çünkü kararsız kitlenin üçte biri Erdoğan’ın siyasi tarzını beğeniyor” diyor. Görünen o ki Türkiye siyasetinin son dört yıllık eğilimleri giderek derinleşiyor ve aynı formülasyonda yerini buluyor: İktidar kaybediyor ama muhalefet kazanmış değil.

Elbette şu anda Millet İttifakı’nın ya da diğer muhalif partilerin elitler arası bir anlaşmaya varmış olması otoriter bir siyasal sistem karşısında oldukça önemli bir eşik. Şöyle de söyleyebiliriz: Böylesi sistemlerde elitler arası ittifaklardan geriye düşülmez ama unutmayalım ki bu da bizi ileriye götürmüyor. O yüzden güçlendirilmiş parlamenter sistem önerisi haricinde nasıl bir Türkiye hayaline sahip olduğu kamuoyuyla paylaşılmalı.

Zira şu anda Cumhur İttifakı adeta kutsal bir ittifak edasıyla asla gitmeyeceği, bunun düşünülemeyeceği, düşünülse ve gerçekleştirilse dahi tazyikle karşılaşacağı algısını yaratıyor. “Biz gidersek gerisi tufan” gibi bir algı üzerinden Millet İttifakı’nın ve muhalif partilerin yönetemeyeceği, yönettirilmeyeceği düşüncesi pompalanıyor. Peki neden?

“AKP asla gitmez” algısından çözülmeye doğru…

Bunun başlıca sebebinin kararsızlar havuzuna düşen AKP’li ve MHP’lilerle birlikte, halen kendilerine destek ve oy veren seçmen olduğunu düşünebiliriz. İktidar kendi tabanındaki memnuniyetsizliği göğüslemeye çalışıyor. Ama bunun da bir tarihi var. Hatırlayın daha üç yıl öncesine kadar “AKP asla gitmez çünkü alternatifi yok” düşüncesi kamuoyunda genel kabul görmüş bir iddiaydı. “Başka alternatif yok” politikası çok kuvvetli bir umutsuzluk doğuruyordu. O günden bu yana değişen en önemli unsur, bu iddianın ve kamusal görünümünün kırılması oldu. Bu kırılma muhalefet seçmenine umut verir ve onları birleştirirken –hem elit hem toplumsal seviyede– iktidar blokunda da çözülmeler meydana getirdi.

Yönetim krizi ile birlikte bu durum Cumhur İttifakı’na oy veren bazı seçmen arasında şöyle bir duruma yol açtı: Erdoğan’a ve ittifaka verilen pozitif destek negatif desteğe dönüştü. Yani AKP’li seçmenlerin bir kısmı artık memnuniyetsiz ama yine de “Çözerse Erdoğan çözer” diyor. Kredi derecelendirme kuruluşlarının tabiriyle söyleyecek olursam AKP’li seçmen iktidara desteğini negatife çevirdi ama halen yatırım yapılabilir buluyor.

Bazılarıysa onu kutsallaştırmış durumda. Dolayısıyla karşımızda yekpare bir seçmen kitlesi yok. Kuşaklar arası farklılıklar olduğu gibi –genç muhafazakâr seçmenler çok daha farklı yaklaşabiliyor– yoksul, orta kesim ve zengin muhafazakârlar arasında da bu oranın farklılaştığını düşünebiliriz. Elimizde net bir veri yok, belki de kamuoyu araştırma şirketlerinin biraz bu farklılıklar üzerinden de seçmen tercihlerini detaylandırması elimizde önemli bir gözlem gücü yaratabilir.

Ancak bir önsezi olarak şunu söyleyebiliriz: AKP’li memnuniyetsizliğin ortasında yönetim krizi olmakla birlikte yoksullar arasında doğrudan hissedilen yaşam pahalılığı, geleceksizlik ve güvencesizlik hisleri de bu memnuniyetsizliğin oluşmasında başat faktörler.

2002 yılında AKP’yi iktidara taşıyan dönemde milyonlarca aile yoksullaşmış, birikimlerini yitirmiş, işsiz kalmıştı. AKP izlediği refah stratejisiyle kredinin musluğunu yıllar içinde bu kesimler için açtı. İş yarattı. Dağıtılan kredilerle evler, arabalar ve ev eşyaları alındı. Dahası Türkiye’nin bir geleceği dolayısıyla gençlik için bir gelecek var algısı sürekli olarak doğrulandı. AKP ilk kez yönetime gelirken, siyasal ve ekonomik elitlerin –banka sahiplerinin– yolsuzluklarını sonlandırıp, ülkenin ekonomik kabiliyetini artırarak bunun bir kısmını topluma dağıtmayı amaçladı, kısmen başarılı da oldu. İktidarın bu başarısı sayesinde halen bugünleri hatırlayan aileler AKP’den kolay kolay kopmuyorlar. Hele ki bunun üzerine karşı tarafa karşı duyulan negatif hisler ve negatif kimliklenme olunca.

Muhalefet yeni paradigmayı çizmeli

Ancak bu büyük kitlenin de ülkedeki herkes gibi yeniden düşündüğünü tahmin edebiliriz. AKP’li seçmen Erdoğan’a haksızlık yapıldığını düşünüyor olabilir ama ülkedeki gidişatı da doğrudan hissediyorlar. Özellikle yoksul olanları ya da 2000’lerin refah stratejisinden faydalananları. Memnuniyetsizlerin önemli bir kesimi burada diye tahmin ediyorum. İşte bu kesimi ikna etmenin yolu güçlendirilmiş parlamenter sistem değil, yeni bir kalkınma ve refah stratejisidir. Güvencesizleşen -prekaryalaşan- bu kesime yönelik bir sosyoekonomik politikanın varlığı ve savunusu artık kaçınılmaz bir ihtiyaç.

Muhalefetin IMF politikalarına olası göz kırpması, olası bir sermayeci ya da kemer sıkmacı tavrı, mevcuttaki politikasızlığı ve söylemsizliği, iktidardaki çözülmeyi yani memnuniyetsizliği yerli yerinde tutuyor. Muhalefetin sadece muhafazakâr seçmene değil, bütün ülkeye nasıl bir Türkiye istediğini ve bunu hangi paradigma çerçevesinde ve hangi sosyoekonomik araçlarla yapacağını açıklaması gerekiyor.

Bana kalırsa öznesi belli: Prekarya yani güvencesizler. O da güvence ve eşitlik ister. Muhalefet bugün bu kitleye yönelik bir 2023 politikası çizmeli ve demeli ki “Nasıl ki dün cumhuriyet kimsesizlerin kimsesiydi, bugün de güvencesizlerin güvencesi olacak bir dönemi inşa etmeye talibiz.” Bunu diyebilecek bir strateji iktidardaki çözülmeyi hızlandırır ve yönünü muhalif kanada kaydırır. Ama şu anda hiçbir adımın atıldığını görmüyoruz. Anlaması da güç.

Alphan Telek’in önceki yazıları:

Zafer algısı – Muhalefet ve iktidar seçmenine nasıl zarar veriyor?

Büyük iktidar, küçük yatırımcı, sessiz muhalefet

“İktidar aslında gitti” – O zaman bu anketler ne anlama geliyor?

Doktorların göçü: Neden şimdi?

Çoğunluk

“Geçinemeyenler” – Öfkeli, geleceksiz ve prekarya

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.