Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Cengiz Özdemir yazdı: İstanbul-Venedik-Paris hattında bir iktidar sembolü – Dört at

Venedik’e giden herkesin San Markos Kilisesi’nin girişindeki heybetli dört at heykelini hayran hayran seyredip, “Bunlar İstanbul’dan kaçırılmış” diye fısıldaştığı söylenir. Oysa baktıkları heykeller asıllarının bire bir replikasıdır. Asıl heykeller 20. yy. başında kopyalandıktan sonra içeride, müze kısmında korumaya alınmışlardır. Hatta bu kopyalardan bir tanesi de Sabancıların Emirgan’daki köşkünün girişinde geleni geçeni selamlar. Hacı Sabancı vakti zamanında bir İtalya seyahatinde kendisini ikna eden simsarı kırmamış, bir kopyasını İstanbul’a getirtmiş. Köşke “atlı” denmesinin sebebi ön girişteki bu dört attan birinin geleni geçeni selamlamasından kaynaklanır. Şimdilerde Sabancı Müzesi olan köşkte ayrıca yakın zamanlarda bir Fransız heykeltıraş tarafından yapılmış ikinci bir at heykeli müzenin girişinde arz-ı endam eder.

Bu dört at heykeli aslında bir arabayı çeker. Lakin araba günümüze ulaşmamıştır. Arabanın üzerinde de bir süvari vardır. Bu tarz dört atın çektiği arabalara antik dönemde “QUADRİGA” denirdi. Bu heykeller İstanbul’a Sakız Adası’ndan getirilmiştir. İstanbul’u Roma’nın başkenti olarak süslemeye meraklı Roma kayzerleri, başta Büyük Constantinus, Roma eyaletlerinden topladıkları anıtsal heykelleri hipodromda sergilemeye başlarlar. Bu dört at heykelini M.Ö. 4. yy.’da yaşamış büyük heykel ustası Lysippos’un tasarlayıp uyguladığı düşünülür. Kabaca bu heykeller 2400 yaşındadır. Hipodromun girişine konulan bu atlı araba heykeli bir çeşit iktidar sembolü olarak binlerce yıldır oradan oraya sürüklenmiştir.

Atların kaçırılışı

1204’te gelen Haçlı ordularının İstanbul’u nasıl korkunç bir şekilde yağmaladığı herkesin malumu. Yağmanın en büyüğünü ittifakın içindeki iki ortak, Venedikliler ve Franklar yapıyor. Aslan payı Venediklilere düşüyor. Hipodromdaki onlarca heykelin eritildiği ve sikke kesildiği bilinir. Lakin bu dört at heykeline dokunulmuyor ve çok tehlikeli olmasına rağmen gemilere sığmadığı için kafaları kesilip küçültülerek Venedik’e yollanıyor. Venedik’te Bizans etkisinin çok açık olduğu San Markos Kilisesi’nin girişine bir savaş ganimeti olarak dikiliyor.

Ama burada şu soruyu sormak daha doğru olacaktır: Bu atlar sadece birer savaş ganimeti midir, yoksa ta Antik Çağ’dan beri gücün birer sembolü oldukları için mi korunmuşlardır?

Antik Çağ’da devletler ikiye ayrılırdı. Kara devletleri ve denizci devletler. İyi bir kayzer ya elinde kırbaç atları süren bir süvari, yahut elinde dümen gemisine yol veren, onu idare eden bir kaptan -yani yine süvari- olarak tasavvur edilirdi. Kara devletlerinin kayzerleri atlarını zaman zaman cezalandırıp, zaman zaman mükafatlandırarak arabalarını (devletlerini) menzili maksuda ulaştıran bilge kişiler olarak düşünülürlerdi. Yani burada atlar at değil, araba da araba değildi. Üzerindeki süvari ise sadece bir seyis yahut arabacı sayılmazdı.

Roma kayzerleri ve devlet arasındaki ilişkiyi en güzel anlatan şiirlerden biri 4. yy.’da İstanbul Beyazıt Meydanı taraflarına dikilen som gümüşten Theodosius heykelinin porfir mermerden kaidesine yazılmıştı:

Doğudan doğan güneş gibi parlak doğarsın

Theodosius! İnsanlara pek müşfik bakarsın

Ayaklarına kapanmıştır deniz ve sonsuz yeryüzü

Tümden parlak silahlarla kaplıdır, devlet başı olarak

Yüce gönülle idare eder, kolayca dizginleri elinde tutarsın

Bu sebepledir ki Frank İmparatoru Napoleon Bonaparte 600 yıl sonra sefer düzenlediği eski ortağı Venedik’ten bu dört at heykelini çalıp Fransa’ya kaçırmıştır. Birkaç yıl sonra Ruslara yenilip her şeyini ve iktidarını kaybedince İtalyanlar atlarına yeniden kavuştu ve onları yine San Markos Kilisesi’nin önüne diktiler. Gerçi Napolyon sadece Venedik’teki atlı heykelleri yağmalamamış, Berlin’e girdiği zaman Brandenburg kapısının üzerindeki dört at heykelini de Paris’e kaçırmıştı. Atalarının 600 yıl önce İstanbul’da mecburen yarım bıraktıkları işi tamamlama “onuruna” erişmiş olmalı. Zaten imparatorluk ve Roma hülyaları ile kafasını iyice bozduğu herkesin malumuydu. Dolayısıyla bunları kaçırmasının ideolojik bir manası da vardı.

Atlı heykellerin sürekli oradan oraya kaçırılması bir sembolizm taşıyor ama atlı heykellerin kendisinin de siyasi birer sembol olduğu unutulmamalı. Bugün Moskova’da da, Brüksel’de de, Londra’da da benzer atlı heykeller meydanlara bakar. Bunların hepsi emperyal iddiası olan, Roma Germen İmparatorluk geleneğini sürdüklerine inanan devletlerdir. Yukarıda da belirttiğim gibi bu bir Roma antik geleneğini sembolize eder. Karacı ve denizci İmparatorlukların en tepesinde yer alan Roma İmparatorluğu’nun üniversal gücünü ve Roma kayzerlerinin sembolik konumunu temsil ederler.

Roma’nın başkenti İstanbul’da hipodromda imparator at yarışlarını “kathisma” denilen bir balkondan izlerdi. Şimdiki Sultanahmet Camisi’nin olduğu yere denk gelen bu makamın sol tarafında maviler (denizciler) sağ tarafında yeşiller (karacılar) takımlarının temsilcileri otururdu. Yeşilleri Ares ve Afrodit’in, mavileri Poseidon ve Zeus’un koruduğuna inanılırmış. Tam merkezde ise karaların ve denizlerin hakimi Roma kayzeri otururdu. Kayzer oturduğu yerden sağ taraftaki giriş kapısının üzerine her baktığında atları kırbaçlayan sürücü olarak kendini görüyordu kuşkusuz. Bu atlara duyulan bu şehvetli arzunun böyle sembolik anlamları vardır.

Daha fazlasını merak edenler için Joseph Von Hammer’in “İstanbul ve Boğaziçi” kitabını tavsiye ederim. Kitap Türk Tarih Kurumu Yayınları’ndan Senail Özkan çevirisiyle çıktı.

Herkese iyi hafta sonları!

Cengiz Özdemir’in önceki yazıları:

 Boğaziçi’nde bir cevelan- Boğaziçi yazıları-1

Bir lüfer yazısı

İstanbullu kim?

Yitip giden İstanbul

İstanbul’un sokak köpekleriyle imtihanı

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.