Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Sevilay Çelenk yazdı: Rahatsız edici bir teklif

Yerim dar olduğundan AKP-MHP iktidarınca bu hafta gündeme getirilen seçim yasası değişiklik teklifine “ahlaksız” diyemesem de en iyi ihtimalle rahatsız edici, yüzsüz bir teklif olduğunu ifade ederek başlamak isterim. Kendini kurtarmak için her şeyi mubah gören yüzsüz bir teklif… Lamı cimi yok. Çıkarlarını burada tanımladığı için Türkiye’yi başta demokrasi olmak üzere her anlamda “az gelişmişliğe” ve sadece “kısmen özgür” olmaya ilelebet mahkum etmeye niyet etmiş bir değişiklik teklifi.

AKP-MHP ittifakının seçim kanunu değişikliği teklifine dair şu ana kadar herkes epeyce bir fikir sahibi oldu. Birçok köşe yazısında, televizyon programlarında ve internetten yayınlanan video analizlerde konu enine boyuna tartışıldı. Seçim kanunu değişiklik teklifinin esas anlamının yasa maddelerinin yüzeyinde değil daha derinlerde yattığını herkes bir şekilde kavradı. O derinlikte iktidar blokunun nasıl kulaç atacağı farklı yorumlara konu oluyor. Değişiklik maddeleri neredeyse semiyolojik bir çözümleme gerektiriyor desek yeridir. Yüzeyde görünenlerin ötesine geçerek kültürel kodları, İslamcı siyaset tarzını ve etiğini, geleneği ve geleneksizliği okumadan bu 15 maddeye ilişkin tatminkâr bir yoruma da ulaşılamıyor nitekim.

Bana kalırsa yeni seçim yasası teklifinin, AKP-MHP iktidar blokunun ahlak ve haysiyet zeminini neredeyse tümden yitirmiş bir siyaset tarzına iyiden iyiye demirlediğini açık eden bir tarafı var. Basitçe yarar veya çıkar maksimizasyonu gözeten ve pratik sonuçlar üretmeye yönelmiş olmak anlamındaki popülerleşmiş bir pragmatizm tanımıyla karşılayamayacağımız, ciddi bir ahlaki zemin yitirilmesinden söz ediyorum. Öyle ki bugüne kadar defalarca soğandan patatese, şarkılardan dizilere ya da doğalgaz fiyatlarındaki artıştan, doların yükselişine kadar akla gelebilecek her şeyi milli, yerli ve İslami duruşa karşı bir “darbe” girişimi olarak değerlendirip bir nevi cihat ilan etmemiş olsalardı, bizzat yaklaşmakta olan Haziran 2023 seçimlerini şimdiden bir “darbe” girişimi olarak etiketlemelerine de ramak kalmıştı.

Neyse ki darbe, terör ve terörist ithamlarına bol keseden yer verdikleri “Dîvânu Lugâti’t AKP” epeyce yıprandı da artık kimse bu müfteri söz dağarcığına itibar etmiyor. Öte taraftan seçimleri iptal etmeye kalkışarak 2053 ve hatta 2073’e kadar devam edeceklerini ilan etmek de affınıza sığınarak söylersem “yemiyor.” Yoksa dükkan onların… Öyle bir ihtimal yok diyebilirsiniz. Gerçekten de AKP Türkiyesi’nde bile seçimlerin iptaline imkan ve ihtimal yok. Şükür burası açık. Fakat AKP bakımından ihtimal dışı her şey şapkadan bir anda çıkarılan tavşan misali “bir ihtimalmiş gibi” öne sürülebilir. En azından bu yönde bir zemin yoklaması yapılabilir. Ortalığı böyle böyle bulandırarak önümüzü görmemize yıllardır engel olmadılar mı?

Peki seçimleri iptal filan edemeyecek olan AKP, HDP’li Kürt oylarını iptal eder mi? Diğer bir deyişle alavere dalavere sonucunda olan yine Kürt Memet’e olur mu? İşte yeni seçim yasası değişikliği karşısında konuşulan konulardan biri de bu. AKP’nin seçimlerin sonucuna yüzde yüz etkisi olacak Kürt, diğer bir deyişle HDP’li Kürt oylarını iptal edebileceği konuşuluyor. Adlı adınca “Kürt oylarının iptali” denmiyor olmasına bakmayın. HDP kapatılır mı kapatılmaz mı sorusu etrafında sürdürülen tartışmanın özü bu? HDP’nin kapatılması, aslında defalarca söylendiği gibi seçmen olarak çok geniş bir Kürt nüfusun iradesinin yok sayılması ve hatta fiilen seçme ve seçilme haklarının da iptali anlamına geliyor. Nitekim son yerel seçimlerden bu yana olan biten de HDP’li Kürt oylarının iptalinden ve iradelerinin yok sayılmasından başka bir şey değildi.

Kürtlerin seçme ve seçilme hakkı kayyum atamalarıyla (hadi bir nevi diyelim) ellerinden alındı. Lafı dolandırmanın alemi yok. Kazanılan 65 belediye başkanlığının bir ikisi hariç tamamı kayyum atamalarıyla gasp edildi. Seçilmiş belediye başkanları görevden alınıp yerlerine kayyumlar atanırken aynı zamanda seçmen iradesine bir darbe yapılmış oluyordu.

Yeni seçim yasası değişiklik teklifinin açık seçik bir analizini Seyfettin Gürsel’den okuyabilirsiniz. Birçok başka isim de yazıp konuştu. Barajın düşürülmesi, ittifakların küçük partilerin milletvekili sayısını artırmaya yaramayacak olması, “artık oyların” seçim çevresinde en çok oy alan partiye milletvekili kazandıramaması gibi çok değinilen hususlar yanında önemli iki konu daha var. Birincisi yukarıda link verdiğim yazıda da belirtildiği gibi bu değişiklik “erken seçimi unutun” anlamına geliyor. Olağan seçimlere bir yıldan sadece biraz fazla bir süre kaldığı düşünüldüğünde, ya bu seçim yasası değişikliği yapılamıyor ya da erken seçim rafa kalkıyor. İkinci önemli bir konu da bir partinin milletvekili seçimlerine katılabilmesi için bu partinin TBMM’de grubunun bulunmasının yeterli olması kuralının iptal edilmesiyle ilgili. Bu kuralın iptali ve HDP’nin kapatılması birlikte düşünüldüğünde teklifin “rahatsız ediciliği,” diğer bir deyişle yüzsüzlüğü de açıklık kazanıyor.

Yine de seçim yasasında 15 maddede önerilen bu değişikliklerin son birkaç yıldır anketlerin düzenli biçimde oy kaybettiğini gösterdiği AKP’ye Meclis çoğunluğu getirmeyeceği kanaati yaygın. Ülke ekonomisinin giderek bozulması, Türk parasının hızlı değer kaybı ve korkutucu bir hal alan geçim sıkıntısı ile birlikte belirginleşmeye başlayan yeni toplum manzarası bunu söylüyor. Üstelik zaten seçim kanunu değişiklik teklifinin bizzat AKK-MHP blokunun iktidarı hızla kaybetmekte olduğunun ikrarı olduğu da söyleniyor ki bu da kuşku duyulmayacak biçimde ortada.

Bu yazıda benim esas derdim, bu yasa teklifinin -eğer gerçekten HDP’nin kapatılması gibi bir hesapla birlikte tasarlanmışsa- Kürtler’e karşı ayrımcılığın iyiden iyiye yasallaştığını pervasızca gösteriyor olmasında. Bir yandan da “Gayet mahremdir” ibaresi taşıyan 24 Eylül 1925 tarihli Şark Islahat Planı Kararnamesi’nden bu yana hep böyle değil miydi diye sorulabilir elbette. Öyleydi, fakat neredeyse 100 yıl geçmemiş gibi mi davranacağız? Cumhurbaşkanı Erdoğan nasıl elektrik yoktu, şu yoktu, bu yoktu derken geçen yılları ve o dönemde dünyanın çok yerinde maalesef böyle olduğunu nasıl hesaba katmıyorsa ve hatta o eski tarihi alabildiğince yakına taşıyorsa, biz de “hep böyleydi” diyerek, ırkçı ve ayrımcı uygulamaları bir diğerine indirgeyen bir devamlılık zincirine mi kilitleyeceğiz? Hem o yapılanları görüp hatırlayarak hem de bu durumda ve bu çağda “yeni” olan şeyi, farklı noktaları işarete edemeyecek miyiz? Yaşadığımız yüzyılda, bunca mücadelelerle kazanılmış her şeyin elimizden alınmasını “hep böyleydi” diyerek görmezden mi geleceğiz?

Kısacası bir yandan yeni seçim yasası değişikliğini hazmetmeye çalışırken bir yandan da üç gün evvel, sadece ve sadece 25 Kasım ve 8 Mart eylemleri gerekçe gösterilerek, başta Rosa Kadın Derneği üyeleri ve yöneticileri olmak üzere sendikalarda ve kadın örgütlerinin çatısı altında mücadele yürüten onlarca Kürt kadının evleri basılarak gözaltına alındığında, bunları düşündüm. Öte tarafta Aysel Tuğluk var… Cezaevi koşullarında tedavi edilemeyecek olan ve yaşamsal risk yaratan rahatsızlığına ve bu yöndeki sağlık raporlarına rağmen tahliye edilmiyor. Aysel Tuğluk dört duvara arasında ölüme terk ediliyor… Bunların anlamını görmeyecek miyiz?

Evet ülkenin her yerinde muhalefetin tümüne dönük vahşi bir saldırı var. Bu çok açık. Fakat işte bir yandan da Kürt meselesinde bu son seçim değişikliği yasası ve HDP’nin kapatılması ihtimalinin cepte hazır tutulmasının söylediği yeni bir şey de var. Ayrımcılığın ve hatta ırkçılığın kademe kademe sağlamlaştırılması daha kapsayıcı biçimde “yasallaşması” söz konusu. Kuşkusuz yasalar düzeyinde olan bitenin manasını yorumlamak ve buna bir ad vermek benim işim değil. Ama hukukçuların 20 yıllık AKP iktidarında bilhassa çözüm sürecinin sona ermesinden bu yana, sokağa çıkma yasaklarından başlayarak, dokunulmazlıkların kaldırılmasına, kayyum atamalarına ve birçok diğer konu yanında bu seçim sistemiyle ilişkili son değişiklik girişimine filan bu çerçevede daha kapsayıcı bir yorum getirmeleri, bu olanları açıklamaya matuf belki de özel bir terim geliştirmeleri hiç fena olmazdı doğrusu.

Nihayetinde iktidar ortakları masa başına oturup bir seçim kanunu hazırlamış ve değişiklikleri ince ince gözden geçirdiğinizde görüyorsunuz ki HDP’nin kapatılması ihtimali ile birlikte düşünülmediği sürece bu seçim değişikliğinde maksimize edecekleri bir kârları pek yok.

Üstelik bana kalırsa HDP’nin kapatılmasına yönelik olası bir girişim, AKP’nin elinde feci biçimde patlamaktan başka bir işe de yaramayacak. Zira haysiyet diye bir şey var. Diyelim ki HDP kapatıldı, diyelim ki yeni bir parti altında seçime gitmenin tüm yolları da kapatıldı. HDP seçmeninin iradesine yönelik bu darbeye karşı alınacak tavır bir haysiyet çağrısına bakar. Belki de genel olarak Millet İttifakı’na değilse de CHP’ye yönelik bütün kırgınlıklar, kızgınlıklar, itirazlar paranteze alınır ve CHP’nin oyları bir anda tek başına yüzde 40’lara filan çıkarılır. Yüzde 25-27 kendi oyları, yüzde 12-13 kadar HDP oyuyla neden olmasın? Tabii CHP de buna güvenmesin. Her an her şey bir haysiyet konusu olduğu kadar bir müzakere konusu bundan sonra da elbette…

Yine de yazın bunu bir köşeye, İYİP bir son dakika marazı çıkarmazsa, Kılıçdaroğlu hele de muhalefetin ortak adayı olursa, bu son Diyarbakır ziyaretindeki olumlu rüzgarlardan da görüldüğü üzere, cumhurbaşkanı seçilme ihtimali de hiç uzak değil. Öyle Alevilik üzerinden bel altı çalışmak da AKP’yi kurtarmaz bu saatten sonra. Mütedeyyin Kürtler de AKP’de temsil edilen Müslümanlığın nasıl bir Müslümanlık olduğunu gördüler, AKP bunu evire çevire gösterdi. Hak yiyici kendine Müslümanlar…

Rahatsız edici yasa teklifinin yol açtığı duygusal tepki biraz soğuduğunda bu konuyu daha iyi değerlendirmek de mümkün olacak. Şimdilik burada noktalayayım.

Sevilay Çelenk’in önceki yazıları:

Maksat haklılığı değil hayatı sürdürmekse

“Yalnız bir şey başardın, sana şarkılar yazdık”

Tahtın da bahtın da bir nihayeti var

İnsanlık Sokağı nerede?

Bu kurumlar ve bu bürokrasi nasıl normalleşecek?

Tümüyle trolleşmiş AKP siyasetinde ağa dolanmak

Gezegen öldüren kuyruklu yalanlar

Çorbayı tası bırakmışlar, naslarla uğraşıyorlar

Seviyorlar Hacı, haberin olsun!

Ama sayaç da işliyor Hacı!

Tutturmuşlar bir prompter!

Yoksa işte toplum yaşamı dediğin şey nedir ki?

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.