Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Sevilay Çelenk yazdı: Bu kurumlar ve bu bürokrasi nasıl normalleşecek?

Kemal Kılıçdaroğlu’nun bürokratlara seslenişinin, “suç işlemeyin” deyişinin üzerinden sadece birkaç ay geçti. Bu hafta da bürokrasiden kendisine bilgi ve belge yağdığını, kimi bürokratların suçlara ortak olmadığını ve memleket yararını üstün tuttuklarını ima eden bir konuşma eşliğinde, bazı bilgi ve belgeleri kamera önünden teker teker geçirdi. Bir belgeyi kameraların önünde görece uzun bir süre tuttu. Bu belge üzerinden, ciddi bir ihaleye ilişkin yolsuzluk iddiasını da ayrıntılarıyla yurttaşın bilgisine sundu. “Beşli çete” lehine tek kalemde altı milyar liranın nasıl buhar edildiğini anlattı. Ancak bu konuşma, Kılıçdaroğlu çok önemli bir açıklama yapacak bilgisiyle sosyal medyada anons edilmiş ve de belirli bir heyecan yaratmış olduğundan, beklentileri pek karşılamadı sanki. Zira AKP karşıtı seçmen yıllar var ki bir very big fish bekliyor. Öyle yolsuzluk iddiaları filan kabarmış iştahları kesmiyor. Oysa little little into the middle şeklinde masaya gelen de dev bir okyanus balığının parçaları.

Tabii bu ülkede bir yolsuzluk iddiasının bir duyguyu harekete geçirebilme eşiği çok ama çok yükseldi. Hatta böyle bir imkan kaldı mı artık hiç bilmiyorum. Bir netice yaratmadan semalarımızda asılı kalmış milyar dolarlık yolsuzluk iddialarıyla birlikte bu konuda bir hassasiyetimiz vardıysa bile o kadar aşındı ki, vatandaş adeta “Altı milyar nedir lo” diye soruyor. Öyle ya, bir paket Toblerone çikolatanın bakan istifa ettirdiği İsveç mi burası, haçlı mıyız biz? Altı milyarın lafı mı olur? Yine de Allah’tan ümit kesilmez bence. Ekonomik kriz yurttaşın boğazını sıkıyorken her kuruşun nereye gittiğini bilmenin önemi yeni yeni başlamış olabilir. Kılıçdaroğlu’nun hitabetinde tabii ki esas olarak bürokrasiden belge yağdığına ilişkin bir boyut var. Önemli olan da bu. Herkeş ayağını denk alsın.

Kılıçdaroğlu’nun bürokratlarla ittifak arayışı sürecek sanıyorum. Bürokrasi deyince hepimizin aklına başka kurumlar geliyordur. Hakkında belirgin bir fikrimin olabileceği yegâne bürokrasi benim açımdan TRT ve RTÜK bürokrasisidir. İnanması güç ama bir zamanlar bir ayağımız oralardaydı. Baya genç, hatta henüz doktorasını bile bitirmemiş araştırma görevlileriyken, o kurumlarda bizlerle işbirliği imkanına epeyce önem veren bürokratlar vardı. Görsel işitsel yayıncılık alanındaki işlerin başka ülkelerde nasıl olduğu, kamu yayıncılığının öncelikleri, ticari yayıncılık alanının düzenlenmesi gibi konularda birlikte uluslararası toplantılar yapıp fikir alışverişinde bulunmak dahil birçok şey yapardık. Bu kurumları ısrarla çalışmış, üzerlerine makaleler, kitap bölümleri, tezler yazmış ve yazdırmıştık. Hepsi mazi oldu. Şimdilerde TRT veya RTÜK bürokrasisi, bizim gibi akademisyenlerin yolu oralara düşse de zopayla kovalasak diye bakıyor. Elinde viski Boğaz seyreden “kopuk” insanlar olarak görüyorlar bizi.

Bu elde viski, yakada fular ve bağa gözlükle Boğaz seyretme fantezisinin kökenindeki travmayı da ayrıca çalışmak lazım. Oysa fışkiyeleriyle ve Haruki Murakami romanından fırlamış sürreel üst geçitleriyle ünlü Ankara’da bildiğimiz tek boğaz 30 yıl boyunca doyurmaya çalıştığımız Melih başganın boğazıydı. Lafı dağıttım, kusura bakmayın. İşte o eski irtibat nedeniyle yıllar var ki RTÜK ve TRT bünyesinde işlenen suçların geniş repertuarını da ilgiyle izliyorum. TRT’nin özellikle seçim dönemlerinde burnu suçtan kurtulmuyor ki son 10 yıldır seçim dönemi olmayan bir dönemimiz de bence yok. RTÜK desen adeta RTÜK krallığı olmuş. Sadece son birkaç yıla baksanız, siyasi iktidarla dirsek teması içinde muhalefet partilerinin gasp edilen üst kurul üyelikleri mi dersiniz, TBMM Genel Kurulu’nda seçilerek göreve gelmiş RTÜK üyesi Faruk Bildirici’nin üyeliğini kurul kararıyla düşürmek mi, yoksa “havuz medyası” dışındaki yayın kuruluşlarına nefes aldırmamak mı isterseniz ne ararsanız var. Haksızlık hukuksuzluk diz boyu.

Kısacası Kılıçdaroğlu bürokrat dedi mi herkesin aklına başka bir bürokrat tipi gelebilir ama benim aklıma RTÜK ve TRT bürokrasisi geliyor işte… “Hesap verirsiniz” diyor Kılıçdaroğlu. Vereceklerine de inanmak istiyoruz elbette. Kırk yıldır zaten, “Gün gelecek, devran dönecek, bu abluka sona erecek” filan da diyoruz. Öyle oluyor ki bazen bu sloganı duyduğumda son 30 yıldır dünya dönmüyor ve zaman hiç geçmiyormuş hissine bile kapılıyorum.

RTÜK’ün son numarası olarak benim aklımda bir hafta kadar önceki FOX TV olayı var. RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin milletin gözünün içine baka baka, “Tarafsızlık, medya kuruluşlarının haber bültenlerinde basın etiğinin gereğidir. FOX Ana Haber sunucusunun adeta muhalefet lideri gibi davranması kabul edilemez. 6112 sayılı yasa bunu emreder. İlgili sunucunun kamuoyunu yanlış yönlendirme çabaları hakkında inceleme başlatılmıştır” demesin mi? Bunu duyunca sesli güldüm ve “Ahaha şaka mı yapıyorsun bebeyim?” dedim. Öyle ya her Allah’ın günü, “Burası A Haber önce biraz mehter!” diyerek “Ver mehteri, ver mehteri. Mehter düşmanların alayına gider. MEHTEEER!” haykırışlarıyla (gerçekten) haberlere başlayan Erkan Tan ile Sabah Ajansı’na ne buyurmuştunuz? Komedi programı mı o?

Bakar mısınız… Masanın başına oturdum, bu konuda akıllı uslu bir yazı yazayım dedim. Ama olmuyor… Hayır dediğim gibi kendi çapımızda bir tarihimiz var RTÜK’le, TRT’yle. Kıyasıya eleştirmişiz ama madem var, doğru dürüst işlesin istemişiz. Kurumların gözünü çıkardılar resmen. Nasıl olacak bu işler? Bunlar gidecek o kurumları ıslah etme işi yine bizlere kalacak. Eminim hepinizin çeşitli nedenlerle üzerinden gözünüzü ayırmadığınız kurumlar vardır. İşte mesela bizim Angara Üniversitesi’nin KHK operatörü ibibik, muhbirat işlerine soyunmazdan evvel… Ay neyse burayı geçeyim, şimdi asabım bozulur beddua etmeye filan başlarım. Daha evvel de demiştim, benim bedduamı alan iflah olmuyor diye. Üstelik hayat alanlarımız çakışmadığından verdiğim hasarın tespitini de yapamıyorum. Burayı geçeyim demişken, Kılıçdaroğlu malum konuşmasında, “Size anlatayım” diyor. “Kendisi de” bana dönüp “Kılıçdaroğlu da senin gibi konuşuyor” diyor. “Nasıl ya?” diye soruyorum. “Anlatayım” diyormuş, ne demesi gerekiyor hâlâ anlayabilmiş değilim. Anlatiyim mı diyicek?

İbibiği Allah’a havale edip başka bir örnek vereyim. TRT ve RTÜK benim için neyse, Ankara Üniversitesi astronomi ve uzay bilimleri hocaları için de muhakkak Ankara Üniversitesi Kreiken Gözlemevi, böyle bir yerdir. Gözlemevi dedim de, birinde bir arkadaşım oğlunu Ahlatlıbel’deki gözlemevine götürdüğünü söylemişti de, ben de Ahlatlıbel piknik alanındaki gözlemecilerden söz ediyor sanmıştım. “Ayy çok güzeldir oranın gözlemeleri” demiştim. Ne dediğimi anlamaya çalışan gözlerle dikkatle bakmıştı bana. Vallahi aklıma geldikçe hâlâ utancımdan yerin dibine giresim geliyor. Neyse ne, konuyu değiştirmeyelim. RTÜK’le bir astronomun gözlemeviyle olan ilişkisine benzer seviyeli bir ilişkimiz vardı. TRT ile Anadolu Ajansı ile ve diğer medya kuruluşlarıyla da öyle. Memleket medyası bir şeye benzesin diye uğraşıyorduk. Sonuç: Ebubekir Şahin.

Bu zat-ı muhteremin FOX TV sözleri de orada burada tartışıldı tabii. Ahmet Hakan da Ebubekir Şahin’den sözü kapmış ve şunları söylemiş:

Televizyon yayınlarını denetleyen kurumsal yapımızın… 

Muhalif bir kanalın haberlerine yönelik… 

Denetim iştahını sürekli kabarık tutmasını, hep zinde bir tutum almasını, devamlı kontrol altında tutmasını normal karşılamak… 

Tabii ki mümkün değil.” 

Şimdi buradaki “denetim iştahını hep kabarık tutmak”, “hep zinde bir tutum almak” filan nasıl bir eleştiri dozajıdır acaba Ahmet Bey? “Hanimiş benim tontişim” der gibi öyle. Eleştireyim ama eleştiri gibi de görünmesin derken, baya baya şairane bir lisan türetiyor, satırlarının arasında at koşturabileceğiniz bol aralıklı “yazı”sında. Yazı demek durumunda kalıyoruz, çünkü harflerden yapılmış… Şöyle devam ediyor:

Ama ağalar, beyler… 

Elinizi vicdanınıza koyun da söyleyin: 

Böyle bir anormallik var diye… 

Ekrandaki bir haber spikerinin… 

“Yemişim swap’ını” diye ekranda racon üstüne racon kesmesini… 

Haber okumak yerine, CHP Genel Başkan Yardımcısı’ndan bile daha fazla CHP Genel Başkan Yardımcısı gibi konuşmasını… 

Bir muhalefet milletvekili gibi iktidarla polemiğe girişmesini… 

Ekranda bilgi vermek yerine kıraathane siyaseti yapmasını… 

Haber sunmak yerine Meclis Genel Kurulu’na hitap eder gibi konuşmasını… 

Normal mi karşılayacağız Allah aşkına? (…)” 

“Yemişim swapını” kısmını düşündüm, bence de haber spikerliğine pek uymuyor. Haber spikerinin böyle şeyler diyesi varsa benim gibi bir sütun bulsun kendine, buralarda bu dilin belirli bir gideri var. Fakat mevzu bu değil. Mevzu yandaş gazetecilerin hep kendine tartan terazisi. Ahmet Hakan’ın “Ver mehteri” haberciliği üzerine bir kelamı olmuş mu hiç? Aslında iktidar lehine böyle aşırı ince ayarlı bir dil kullanınca, muhalefete karşı da eleştiriden yana kabarık iştahını epeyce dizginliyor, hakkını yemeyeyim. Fakat elini vicdanına koymaktan söz edince, programına çağırıp durduğu zevatın her birinin küçük bir Erdoğan gibi konuşması konusunda ne düşündüğünü de insan merak ediyor.

Defalarca söyledim, yazdım. AKP döneminde medyaya vicdan dışı ve etik dışı yollarla resmen “çöküldü.” Bir gazetecinin, açıkça yandaş değilse, anaakım medyada yaşama şansı kalmadı. AKP’nin bir şekilde işini kolaylaştırmıyorsan, yaygın medyada yazarak, çizerek program yaparak varlığını sürdürmekten vazgeçtim, herhangi bir karaktere, mesela Fred Çakmaktaş’a sesini bile veremezsin. Seslendirme sanatçısı olarak bile iş bulamazsın yani. Bunu da Ünsal Ünlü anlatsın. Belki de anlatmıştır. Ya da yine bu denli vahim başka bir şey de Ayça Şen’in durumudur? Demem o ki, yılların neşeli radyocusunu bile barındırmayan, en nihayetinde evinden internet radyoculuğuna (Radyo Karavan) yönelten, mümkün olsa onu bile yaptırtmayacak bir medya düzeninin üç bej aktöründen biri olan RTÜK’ün başkanısın, sonra da çıkıp tarafsızlık basın etiğinin gereğidir diyorsun.

Basınına ettiğimin gereğidir diyecekti de, dili mi sürçtü, ne oldu?

Sevilay Çelenk’in önceki yazıları:

Tümüyle trolleşmiş AKP siyasetinde ağa dolanmak

Gezegen öldüren kuyruklu yalanlar

Çorbayı tası bırakmışlar, naslarla uğraşıyorlar

Seviyorlar Hacı, haberin olsun!

Ama sayaç da işliyor Hacı!

Tutturmuşlar bir prompter!

Yoksa işte toplum yaşamı dediğin şey nedir ki?

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.