Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Haluk Levent yazdı: İktisadi açıdan değer, para, kalpazanlık ve coin dünyası

Diyelim devletin para fabrikasında beşbin liralık kağıt para basılacak. Her bir tane beş bin liralık devlete kaça mal oluyor? Diyelim yüz liraya… Devlet her yatırdığı yüz lirayı beş bin lira olarak alıyor. Peki ben bir özel girişimci olarak beş bin liralık kağıt parayı kaça mal ediyorum? On liraya… Mal aynı mal. Hem de bu on liranın içinde, benim yardımcımın, erketecimin payları var, avantası, rüşveti, herbişeyi var. Öyleyse ne yapacaksın? Devletin fabrikalarını devredeceksin özel girişime. Ama öyle özel girişimci diye üçkağıtçılara değil haa…

Aziz Nesin (1984), Kalpazanlık Bile Yapılamıyor

Sevgili Aziz Nesin 1984 yılında yazdığı öyküde iflas edip elinde kalan son daireyi koruyabilmek amacıyla kendini ihbar ederek hapse düşen bir kalpazanın dramını anlatır. Ben yıllar boyunca derslerimde gerektikçe, yani iktisadi açıdan para konuşulduğunda bu öyküyü öğrencilerime mutlaka okuttum. Okuyucular arasında da varsa okumamış olanlara hararetle tavsiye ediyorum.

Yazının girişinde öyküden yaptığım alıntıda Aziz Bey, aslında basit bir şekilde Merkez Bankası’nın teknik tabiriyle “senyoraj hakkından” bahsediyor. Bu senyoraj hakkının oluşabilmesi elbette bir “güç” gerektirir. Güçten kastettiğim salt zorbalık değil, rızayı da içeren bir güç. Dolayısıyla para ile güç arasında dolaysız bir bağ olduğunu söyleyebiliriz. Eğer yeterince güçlüyseniz paranız uluslararası kabul görür, ABD doları gibi uluslararası rezerv para niteliğine kavuşur. Uluslararası rezerv paraya sahip olmaktan ötürü de gücünüz artar. Para ile güç arasındaki karşılıklı ve iktisat dışı alanları da kapsayan karmaşık ilişkilere ilişkin detayları, meraklısı için Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından 2020 yılında basılan Cohen’in “Paranın Gücü” kitabına bırakalım.

Bu güç iktisadi anlamda paranın tanım itibariyle sahip olduğu ekonomik alanın performansına dayanır. Örneğin, ABD gibi dünyada bir yılda üretilen katma değerin aşağı yukarı yüzde 15-20’si kadar kısmının üretildiği bir ekonomik alana sahipseniz, burada faaliyette bulunmak, ithalat ve ihracat yapmak isteyenler paranıza ilgi gösterirler ve uluslararası rezerv paraya sahip olursunuz. Euro, yen ve yuan da güçlü ekonomik alanlardır ve paraları rezerv para statüsündedir ancak en azından şimdilik sadece en tepedeki ABD Doları’na rakip statüsündedirler. Çünkü en tepede olmak güçlü bir yönetim ve koordinasyon (euroda eksik olan) oturmuş ve kabul görmüş güçlü kurumlar (Yuanda eksik olan) gerektirir.

En tepedeyseniz, dünyadaki tüm kurumlar, diğer Merkez Bankaları, şirketler ve kişiler paranızı talep ederler. Bu talep bir ölçüde, işlem saiki ile ortaya çıkar. Uluslararası ticaret yapmak isteyenler işlem yapabilmek için dolar kullanmak zorundadırlar. Uluslararası ödeme sistemlerinde kullanılan para haline dönüşür, uluslararası kabul görmüş fiyat sistemi güçlü rezerv para üzerinden oluşur. Genel eşdeğer niteliği ile ortaya çıkan işlem birimi özelliği paranın en önemli özelliklerinden biridir. Ama swift gibi küresel parasal işlemlerin gerçekleştiği sistemin temeli olmak için sadece ekonomik performans yeterli değildir. Politik ve askeri güç de bu özelliğin alınması ve korunması için gereklidir. En güçlü rezerv para niteliğinin aşındırılabildiği alanlar da bu gücün çeşitli bileşenlerinde ortaya çıkar ve ABD Doları rekabete maruz kalır, gerçekten güçlü olup olmadığı sorgulanır. Ama en güçlü rezerv para denildiğinde küresel ölçekte tanımlanmış bütün alanları kaplayan bir ödemeler sistemi mimarisinden, istikrarlı bir hesap biriminden ve bunlara dayalı, on yıllardır kabul görmüş milyonlarca malı içeren bir fiyat sisteminden bahsediyoruz demektir. Dolayısıyla bu gücün aşınması bir yandan da küresel kaos anlamına gelir ve yeni bir mimarinin kavramsal, teknik ve işlemsel altyapısını oluşturmadan bu kaostan düze çıkmak mümkün olmaz.

Türkiye gibi ülkelerde ise olay biraz daha basittir. Güçlü bir uluslararası rezerv para olmak gibi bir hedeften çok uzakta olduğumuz için sadece ekonomik performans ve yönetim kabiliyeti paranın değerini ve bu değerin istikrarını belirler. Yaşadığımız deneyimin de gösterdiği gibi her iki alanda da başarı güçlü kurumlar varsa ortaya çıkar. Yoksa parayı basmak ancak devletin gerçekleştirebileceği bir iş olarak kalır. Diğer bir deyişle, 200 TL ancak 200 TL’den daha yüksek bir maliyetle basılabilir. Aziz Bey’in kalpazanlar kralına söylettiği veciz ifadede dile getirildiği gibi “bir şeyin aslı kalp olmuşsa kalpın da kalpı basılamaz”. Memlekette kalpazanlık bile yapılamaz hale gelir. Bu ortamda parayı kimse sahiplenmek istemez, yönetenler bile… Bugün olduğu gibi Merkez Bankası, parayı sessizce cami avlusuna bırakıp kaçan anne rolünü tercih eder; artık TL ailesi tarafından reddedilmiştir. Aile, kur korumalı mevduat hesabı ile daha gürbüz bir çocuğun velayetine ortak olma duygusunu hissetmeyi tercih etmiştir. Artık TL’nin yine bir paranın temel işlevleri arasında sayılan servet saklama fonksiyonunu da yerine getirmesi mümkün değildir.

Mahzun ve masum Türk Lirası’nın öyküsünü bırakıp coin dünyasına bakalım. Binlerce farklı coin var ama Bitcoin bütün işlem hacminin büyük bir bölümünü içeriyor. Bitcoin nedir sorusunu yanıtlamak ise kolay değil. Teknik olarak, basitçe “Blokzincir” üzerinde geliştirilmiş bir yazılım olarak tanımlanabilir. Blokzincir gerçekten, özellikle sözleşme yapımı alanında çok önemli avantajlar sağlayan bir programlama platformudur. Sahip olduğu şifreleme yaklaşımı klasik olmakla birlikte yarattığı işlem zorluğu nedeniyle bugün için kırılması mümkün olmayan şifreler üretmek mümkündür. Ayrıca belki de en önemli niteliği dağıtık (distributed) olmasıdır. Bu niteliği ileride ele alacağımız toplumsal kontrol sorunu ile ilgili çok ilginç olanaklar sunmaktadır. Daha geniş, teknik ama çok anlaşılır bilgi için 3blue1brown sitesindeki beş dakikalık videoyu referans göstermekte fayda var.

Bugün için lafını vurgulamakta fayda var, çünkü Cem Say hocanın yazılarında zaman zaman vurguladığı gibi bilgisayarların işlem kapasitesi ve şifre kırıcı yazılımların gücü arttıkça klasik şifreleme yaklaşımından ötürü blokzincir şifresinin kırılma ihtimali var ama videodan da görülebileceği gibi, quantum bilgisayarlar kullanıma gire ve bazı özel çipler ile takviye edilse bile yakın zamanda gerçekleşme ihtimali gözükmüyor.

Peki bitcoin ve diğer coinler nasıl çalışıyor. Bitcoin aslında sistemde tanımlı, yani defter edinmiş birimler arasındaki işlemlerin kaydedildiği, değiştirilemez bir defter gibi düşünülebilir. Bu defterlerin özelliklerinden biri kaydedilen işlemlerin kırılamaz bir blokzincir şifresi ile korunması. İşlem ancak “pk” (private key) adı verilen ve kullanıcının özgün kullanıcı olduğunu tanımlayan şifre ile defterlere kaydedilebiliyor. Bir işlemin kaydı için iki tarafın da kabul etmesi zorunluluğu var. Kullanıcıların birer kamuya açık dijital imzası var, pk (publik key). Dolayısıyla, işlemin tarafları birbirleri ile temas kurabiliyorlar. Dijital imza sahibi herkes defterlere işlem kaydı yapabiliyor, ama bunun işlemin tarafları tarafından kabul edilmesi gerekiyor. Defter sahiplerine ait “sk” (secret key) yani kırılamaz şifre ise taraflar tarafından kabul edilen işlemin defterlere kaydedilmesini sağlıyor. Bir kez kaydedilen herhangi bir işlemin silinmesi veya değiştirilmesi de mümkün değil.

Yukarıdaki şekilde verilen bir örneği ele alalım, burada dört birim arasındaki işlemleri görüyoruz. A, B’ye 10$, B D’ye 50$ vb. bir dizi ödeme işlemi gerçekleşmiş. Bütün işlemler defterlere kaydedilmiş durumda. Diyelim ki gün sonunda veya ay bitiminde her defter için net hesap çıkartılır ve defter sahibinin kazanç durumu ortaya çıkar. İşlemler birden fazla deftere kaydedilip kamuya açık olması niteliği dolayısıyla tek bir defterde işlem kaydı değiştirilse bile diğer defterlerle eşleşmeyeceği için sorun derhal fark edilir. Öte yandan kaydın birden fazla sunucuda tutulması nedeniyle de meydana gelebilecek istem dışı değişiklikler sonucunda zarar gören kayıtlar kolayca yeniden oluşturulur.

Şimdi $ simgesini B ile değiştirelim ve bu işlemleri bir madencinin (miner) başlattığı bitcoin zincirine taşıyalım. Bitcoin algoritmasından kaynaklanan matematiksel kısıtlar nedeniyle en fazla 21 milyon bitcoin zinciri yaratılabilir. Bitcoin zinciri madenciyi lokomotif işlemleri de vagon gibi düşünürsek bir tür yol aldıkça yeni vagonlar eklenen bir katar gibi düşünülebilir. Her vagon eklendiğinde ise madenciye çok küçük bir ödeme gerçekleştiriliyor (0.001 Bitcoin). Gerçi bugünkü kur ve fiyatlardan aşağı yukarı 60 TL civarında bir miktardan bahsediyoruz ama olsun. Dolayısıyla, madenci katarı oluşturacak lokomotifi bulmak için harcadığı devasa enerjinin maliyetini bu ödemelerden geri kazanmayı umuyor. Diğer bir deyişle burada bir iş modeli olduğu söylenebilir. Bitcoin konusunda da 26 dakikalık bir teknik açıklamaya yine 3blue1brown sitesinden erişilebilir.

Kısacası bitcoin, işlem gerçekleştirmek isteyenleri buluşturan bir takas/mahsuplaşma platformu gibi düşünülebilir. Platformda en fazla 21 milyon ofis açılabileceğini ve her blokta en fazla 2nin 400 işlem yapılabileceğini, ortalama blok işlem süresinin ise 10 dakika sürdüğünü ve işlemlerin kamusal alanda herkesin erişimine açık bir şekilde gerçekleştiğini, yani her işlemin bütün defterlere belirli bir sıra ile kaydedildiğini biliyoruz. Bu anlamıyla ve ilk bakışta, bitcoin, parayı ikame etme iddiasına sahip bir tür takas kolaylaştırıcı teknoloji gibi değerlendirilebilir.

Zımni olarak da bir genel eşdeğer işlevi gördüğü ve Marx’ın metapara yaklaşımına yakın düştüğü metalist para teorisi yaklaşımını savunanlara yakın düştüğü söylenebilir. 19. YY’da genellikle altın bu işlevi görürdü. Marx’ın yaklaşımında altını çıkarmak için bir emek harcanması gerektiğinden altının değerini onu çıkartmak için toplumsal olarak gerekli emek zaman belirler. Elbette piyasa fiyatı spekülasyon ve çoğu zaman manipülasyon da içerdiği için emek zaman ile ölçülen değerden daha farklı fiyatlar oluşur.

Biraz daha detaya inerek Bitcoin piyasasında alınıp satılanın ne olduğu sorusunu sormakta fayda var. Örneğin 40 bin USD verip bir adet bitcoin alırsam elime geçen ne olur? 21 milyonuncu bitcoinin 2140 yılında çıkartılmış olması bekleniyormuş (bu hesabın nasıl yapıldığını bilmiyorum ama teknolojik gelişmenin hızı ve niteliğini hesaba nasıl dahil ettikleri ilgimi çekiyor doğrusu) ve şu anda da 18,5 milyon civarında bitcoin treni katar olmuş dolaşıyor, acaba bunlardan birinin sahibi mi oluyorum? Öyle ya 40 bin dolar verince işlemlerden sonsuza kadar 0,001 bitcoin yani 60 TL kazanma ihtimali ilginç olurdu. Ama yakın çevremde bitcoin alım satımı yapanlardan, bazılarının uzun zamandır portföylerinde birkaç tane bitcoin taşıdıklarını da biliyorum, hiç böyle bir temettü aldıklarını duymadım. O zaman, 40 bin dolar karşılığında ne alınıyor?

Soruyu cevaplamak için bu defa işlemin nasıl gerçekleştirildiğine bakalım. Önce bir cüzdan almak gerekiyor. Cüzdan sahibi olunabilecek çok sayıda şirket ve şirket benzeri kurum var. Yurt içinde ve yurtdışında kurulmuş veya temsilicilik almış ve herhangi bir regülasyona, denetime tabi olmayan bu kurumlardan birine başvurup hesap açmanız gerekiyor. Açılan hesap ile birlikte bir de cüzdan alınıyor ve ardından banka hesabınızdan kurum hesabına para gönderilmesi gerekiyor. Artık bitcoin veya başka herhangi bir coin aldığınızda bunlar cüzdanınıza kaydedilebilir.

Bu aşamada da iki ihtimal var: İlk opsiyonda soğuk cüzdan diye tabir edilen sadece sizin pk ve sk ile erişilebilen bir cüzdan edinmeyi tercih edebilirsiniz. Bu durum güvenli olmakla birlikte işlem süresini uzatıyor. İkinci opsiyonda ise aracı kurum nezdindeki hesabınızda tuttuğunuz bir cüzdanınız oluyor. Bu durumun nasıl muhasebeleştirildiğini tam olarak kavrayamadığımı söylemeliyim. Ama sanki aracı kurumun hesap sistemi üzerinden gerçekleşen bir işlem gibi duruyor. Bir tür fon payı almak gibi bir işlem de olabilir. Bu durumda aracı kurumun müşteriler arasında mahsuplaşma yapması mümkün oluyor mudur? Ucu açık bir soru. Bu tip cüzdanların daha düşük güvenlikli sayılması da aracı kurum nezdinde tutulmasına bağlı olarak cüzdan sahibinin yüzde 100 kontrolünün sağlanamamasından kaynaklanıyor olabilir. Aracı kurumun müşterilerin işlemlerini birebir gerçekleştirip gerçekleştirmediği, eğer fon gibi davranıyorsa da korumaya dönük bir hedging işlemi yapıp yapmadığı ve her şeyden önemlisi bütün bunların nasıl ve hangi kurum tarafından denetlendiği sanırım tam olarak düzenlenmiş değil.

Ama açık olan şey şu, 40 bin dolar verip bir tam bitcoin alacak olursanız lokomotifteki arkadaşın yani o bitcoini bulan madencinin tüm haklarını satın almış olmuyor bir lokomotifin çektiği katara eklenen bir işlem gerçekleştirmiş oluyorsunuz. Peki o zaman kritik soruyu soralım… 40 bin dolar karşılığında gerçekleştirdiğim işlem ile ben ne almış oldum? Yanıtını ve bitcoin etrafında inşa edilen bazı işlevsellik iddialarını da haftaya tartışırız.

Haluk Levent’in önceki yazıları:

İnternet ve ötesi

Gen sürücüsü

CRISPR veya evrime hükmetmek

Kauffman: “Yaşam bir örgütlenmedir” | Bilim ve teknoloji yazıları 4

Bilim, teknoloji ve gerçeklik

Bilim ile teknoloji arasındaki bağ

Teknoloji, toplum ve iktisat

Türkiye işgücü piyasasında kadınlar

Yağmacı devlet kavramı

Paralel evrenler – Bir iktisat teorisinin yazılmamış tarihi

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.