Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Haluk Levent yazdı: Konvertibilitenin sonu – “Ya dövizin ya canın!”

Önceki akşam piyasalar kapandıktan sonra BDDK’nın TL kredileri ile ilişkili kararı geldi. BDDK bir önceki akşam da şirketlerin yurt dışı swap işlemlerinde kısıtlama içeren bir karar almıştı. Bu iki karar pek çok açıdan önemli bir adım olunca teknoloji dizisine bir kez daha ara vermem gerekti.

Önce kararların içeriğine bakalım. Üç gün önce çıkan kararda yurt içinde yerleşik şirketlerin yurt dışı yerleşiklerle yaptıkları türev işlemler için bankalardaki kredi risk ağırlıkları yüzde 500’e çıkartılmış. En yüksek ağırlığın beş katı; bir karşılaştırma için, yaklaşık 8-9 yıldır Avrupa Merkez Bankası Türkiye’deki iştiraklerine sermaye koymak isteyen euro bölgesi bankalarına yüzde 100 ağırlık uyguluyor, Türkiye’ye sermaye artışı kapsamında gelen her bir euro için bir euro da karşılık ayrılmak zorunda. Böylece bankaların bu tür işlemler için ayırmaları gereken sermaye karşılıkları artırılarak ayrılıkları fonların büyük ölçüde düşürülmesi amaçlanmaktadır. İçinde bulunduğumuz ortamda bankaların sermaye artırmaya pek de istekli olmayacakları düşünülecek olursa şirketlere fiilen bu işlemler için banka kredi kanalı kapatılmış oluyor.

Önceki akşam ise BDDK, şirketler kesiminin döviz mevduatlarına (DTH) göz diktiğini ilan etti. Getirilen yeni düzenleme ile 15 Milyon TL karşılığı döviz mevduatı olan şirketler kredi kanalının dışına itiliyorlar. Eğer şirketin döviz tevdiat hesabı belirlenen sınırın dışındaysa işletme kredisi ya da işlemler veya yatırımlar için bankacılık sisteminden kredi alması mümkün olamayacak. Amaç net, şirketler döviz tevdiat hesaplarını çözmeleri için kredi kanalının dışına atılmakla tehdit ediliyorlar: Ya dövizin ya canın!

Belirlenen sınır değer ise bugünkü kurdan 850,000 avro civarında bir miktar demek. Şimdilik! Dolayısıyla karar metnine göre 8,5 milyon avroluk aktif büyüklüğü olan bir şirket 900,000 avro DTH yaptıysa ya 850’nin altına düşecek veya kredi kanalının dışında kalacak. Sorun sadece büyüklerine değil, “Anadolu Kaplanı” olarak yere göğe sığdırılamayan KOBİ niteliğindeki şirketleri de etkileyecek bir karar ile karşı karşıyayız.

Öte yandan uygulamanın nasıl gerçekleştirileceği ise ayrı bir muamma. Şirketlerin “son finansal tabloları dikkate alınarak” ile kasıt nedir? Son yıllık mı? Son üç aylık mı? Öte yandan, tercih edilen yol bir riyakarlık örneği. Ekonomi yönetimi DTH’ların bozulmasını istiyor. Doğrudan bunu talep etmek yerine iyi kötü işleyen kredi kanalına müdahale edip bankaların kredi şartlarını değiştirerek DTH’ları bozmaya zorluyorlar. Böylece sorun olarak gördükleri bir şeyi başka bir tarafı bozarak, zorlayarak kontrol altına almaya çalışıyorlar. Bu yaklaşım rutin ve iktidarın iki yüzlü karakterini ortaya çıkartan bir uygulama haline dönüştü. Bu tür dolaylı müdahaleler ile gizlendiklerini düşünmeleri ise ayrı bir sorun. Gösterge faizi artırmayınca faizlerin yükselmediğini kabul etmek gibi.

Ekonomi yönetimi bu kararların makro ihtiyati tedbir olduğunu söylüyor. Hemen makro ihtiyati tedbir politikalarının ne olduğunu Mahfi Hoca’dan öğrenelim: “Makro ihtiyati önlemler, finansal sistemin konjonktür dalgalarının olumsuz etkilerinden zarar görmesini ya da sistem içindeki kuruluşların, bu dalgaların olumlu etkisini abartarak aşırıya gitmelerini dengelemek üzere uygulanıyor. Temel amacı finansal sistemin istikrarını sağlamak olarak belirleniyor.” Kısaca ifade edersek, elde doğru düzgün bir iktisat politikası demeti varsa, olur da ileride dışsal şoklardan falan kaynaklanan bir olumsuz konjonktüre girilirse programın ana hedeflerinden saptırabilecek riskleri azaltmayı hedefleyen ince ayar politikaları. Tabii aynı zamanda, olumlu konjonktürlerde ortaya çıkabilecek rant gelirlerini de tırpanlamak esas. Özellikle bu kısmı varlığını rant üzerine kurmuş bir iktidarın yani AKP’nin en son düşüneceği politikalar arasında sayılmalıdır.

Bu tanıma bakılınca BDDK’nın “baltalar elimizde, dalarız biz ormana” tarzı önlemlerini (bir ay kadar önce alınan ihracatçı şirketlerin döviz gelirlerinin yüzde 40’ını TL’ye çevirme zorunluluğu da dahil) ince ayar politika düzenlemeleri saymak eşyanın tabiatına aykırı. Peki o zaman bu uygulamaları nasıl sınıflandıracağız?

Bu sorunun yanıtına sondan başlarsak, Suudi prens suretindeki katilin seyahatini irdelemek gerekir. Türkiye’nin dış politikası son zamanlarda her türlü etik ve onur saikinden azade şu şekilde ilerliyor: “Benim şu sıralar durumum yok, varsa üç beş swap yapar mıyız acaba?” Son zamanlarda iyice artan petrol fiyatlarıyla semiren ve yurt dışındaki amca tadında muamele edilmeye çalışılan Suudi prensine çok umut bağlanmıştı. Ama görüşmeler sonrasında basın toplantısının yapılmaması, Suudiler tarafından servis edilen özenle seçilmiş alçaltıcı fotoğraflar amcanın pek de yardımsever olmadığı hatta kötü niyetler beslediğini düşündürtüyor. Dışarıdan dolar gelmeyince içeriye dönüldü ve şirketlerin DTH’larına göz dikildi. Dolayısıyla bu örtük sermaye kontrolü rejimine dönüş sayılabilir. Bahçeli, “Sayın Cumhurbaşkanı kabına sığamıyor, haliyle zaman zaman da anayasayı ihlal ediyor, bu duruma son vermek için anayasayı değiştirelim” demişti. Şimdi de Sayın Cumhurbaşkanı “Konvertibilite rejimine” sığamıyor sermaye kontrolü rejimine geçelim denilmiş oluyor.

Ama bu öyle kolay bir şey değil. Tam 33 yıl önce hem de hazırlıksız bir şekilde birden bire konvertibiliteye geçilmiş ve bu nedenle büyük bedeller ödemiştik. Sonuçta ise dünya ekonomisi ile bütünleşmiş bir ekonomi oluştu. Konvertibiliteden geri dönüşün maliyeti öncekinden çok daha yüksek olur. Bu bedelin faturası onu çıkartan saraya yazılmasın diye örtük sermaye kontrolü tercih ediliyor. Fakat örtük tarafı sadece ekonomiyi yönetenler için geçerli. Memleketin ve dünyanın geri kalanı için ortalık ışıl ışıl, her şey ayan beyan. O yüzden rejimin değişmesi kıt olan dövizin iyice kuruması demek. Yani bu önlemler ile döviz varlıklarını artırmayı uman ekonomi yönetimi zaten munzam karşılıklarını önceden satmış olduğu DTH’nı TL’ye çevirtmeye zorluyor.

Bunun orta vadede hiçbir etkisinin kalmayacağı açık. Kısa vadede ise soru işaretleri çok. Şirketlerin bu duruma nasıl tepki verecekleri ise işin yönünü belirleyecektir. Bu önlemlerden sonra ihracatçı şirketlerin transfer fiyatlaması yoluyla döviz kazançlarını yurtdışında bırakmayı tercih edeceklerini tahmin etmek için kahin olmaya gerek yok. Ekonomi yönetimi sadece büyük komplolarla düşünmeyi bildiğinden durumun farkında değildir ama yurt dışı yerleşiklerle yapılan türev işlemlerin büyük bölümü fiyat oynaklıklarına karşı güvence arayışından kaynaklanmaktadır. Eğer bu kapı kapanırsa ihracatçı şirketlerin maruz kalacakları kur riski, ihracatı son derece zorlaştırır. Dolayısıyla, orta vadede döviz likiditesini kurutacak bir önlemle karşı karşıyayız.

Döviz likiditesi kurumaya başladığında ise bu defa göz dikilecek son bir yer daha var, şirket dışı kesimin DTH’ları. Ama bunları ele geçirmek için dolaylı yollar icat etmek mümkün değil, konvertibiliteye son vermekten başka çare yok. Dolayısıyla bu adım bir yanıyla da konvertibilitenin sona erdiğinin ilanına doğru atılmış büyük bir adım olarak değerlendirilebilir. Ekonomide yetmişlerin kafası ile hareket edildiğinden ekonominin yapısı da alışık olunduğu üzre bu kafaya uydurulmaya çalışılmaktadır.

Muhtemelen hayatında hiçbir zorlukla karşılaşmamış, her istediğine anında ulaşmış, bir şeyi elde etmek için çaba harcamak gerektiğinin hiçbir zaman farkına varamamış yeni yetme bir güruhun eline düştük. Ekonomide alınan her kararın bir maliyetinin olduğu ve bu maliyetin insanlar tarafından yaşandığının farkında değiller. Ekonomiyi kendinden menkul rakamlar ve oranlardan ibaret sanan, bu rakamların ardındaki insani dramları, intiharları, ağır depresyonu umursamayan vicdansızların açtığı yaraların kapanması kolay olmayacak. Ancak artık gidecekleri yolun, menzilin kısa ve hızlı geçileceği kesinleşmiştir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.