Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Alphan Telek yazdı: Kasımdan ocak ayına “kırılgan zafer”: Muhalefet ve iktidar için ne değişti?

Anket şirketlerinin Ocak 2022 verileri açıklanmaya başlandı. Hem Yöneylem Sosyal Araştırmalar Merkezi hem de TEAM Araştırma’nın bulguları AKP’de uzun zaman sonra bir artış olduğunu gösteriyor. Buna göre Kasım 2021’den bu yana AKP toplumsal desteğini yaklaşık iki puan artırdı. Böylesi bir ekonomik kriz söz konusuyken, ülke uçurumun eşiğine getirilmişken. Aklıma gelen soru da doğal olarak şöyle şekilleniyor: Kasım 2021 ile Ocak 2022 arasında ne oldu da AKP uzun zaman sonra ilk kez oylarını artırabildi?

Öncelikle temel verileri ve gerçekleri gözden geçirelim. Uzun erimde baktığımızda AKP’de, MHP’de ve Cumhur İttifakı’nda erime var. AKP’ye olan destek yüzde 50 civarından yüzde 30’lara kadar geriledi. Yeni kurulan partilerin (İYİ Parti, DEVA, Gelecek) etkisi, CHP’nin gençler nezdinde daha aktif olması, Kürt oylarının ısrarlı bir şekilde HDP’de kalması, yerel seçimlerde muhalefetin başarısı ve elbette AKP ve MHP’nin Güçlendirilmiş Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile ülkeyi getirdiği nokta sosyolojik olarak karşımıza böylesi bir çözülmeyi getirdi.

Bu yüzden muhalefet bloğunun üyeleri ya da destekçileri ile konuştuğumuzda “Her şey yolunda” ya da “Her şey güzel olacak o yüzden rahat olun” diyorlar bir başka deyişle bu sosyolojik tabloya güvenin mesajının altını çiziyorlar. Öte yandan rehavete kapılmamak gerektiğini anlatanları ya da yol yordam önerenleri muhalefetin bir kısmının uzun zamandır dinlemediği de her yerde ve her masada konuşulan bir gerçek. Daha önceki Medyascope yazı ve yayınlarında defaatle vurguladığım ve sıkıldığınızı dahi tahmin ettiğim zafer algısı kavramı buraya yönelik.

Zafer algısının oluşmasında muhalefetin geçtiğimiz yıl eylül ayına kadar performans açısından iyi gitmesi etkili oldu. Aralarına nifak tohumu ekilmesine izin vermediler, birlik görüntüsü verdiler. İktidar sayısız defa burayı bölmeye, çözmeye, yıpratmaya çalışırken o birlik görüntüsü ve mesajları muhalefetin önemli başarılarından biri oldu. Muhalefet iktidara alternatif olabilme ve muktedir olabildiğini gösterdiği ölçüde ivme kazandı. Bu yüzden oylarında da kısmi artışlar yaşandı. O yüzden diyebiliriz ki geçtiğimiz yılın ilk üç çeyreği, muhalefet için başarılı geçti. Bu durum kamuoyu anketlerine de yansıdı elbette. Ümitvar olunması için birçok sebep vardı ama “iş bitti” demek için hiçbir sebep yoktu.

Bunda iktidarın performansı belki de en az muhalefetin kendisi kadar etkili oldu. Eklemek gerekir ki iktidar artık kendi için, toplum için ve ülke için oyun kuramıyor. Aynı anlama gelmek üzere söyleyecek bir sözü hikayesi kalmadı. O yüzden en azından ikili bir hamleyle bir süredir muhalefeti çözmeye çalışıyor. Aynı zamanda kendi tabanına “Düşmanınızı unutmayın, sizi bunların dağınıklığından ben kurtardım” mesajı vererek kendi tabanındaki çözülüş baskısını hafifletmek ve çözülüşü göğüslemek istiyor. Bu da iktidarın bir süredir gözlediğimiz performansı.

Yıldıray Oğur’un geçtiğimiz hafta Karar gazetesindeki köşe yazısına baktığımızda görüyoruz ki İslamcı ve muhafazakâr mahallede WhatsApp gruplarında, Facebook’ta, Twitter’da seküler mahallenin geçmiş hataları işleniyor ve çözülmenin karşısına korku koyulmak isteniyor. Çözülüşün hızını yavaşlatmak ve durdurabilmek için.

Ekonomik kötü gidişat denge bozdu

Ancak eylül ayından sonra oyuna daha kuvvetli eklenen bir unsur ne yazık ki muhalefetin ayar dengesini bozdu: Ekonomik kötü gidişat. Sadece siyasal değil toplumsal muhalefet de ekonomi kötü gidince iktidarın artık hiçbir dayanağı kalmadığını ve insanların önce kararsızlara oradan da kendi saflarına geçeceğini düşündüler. Kısacası ekonomik kriz iktidarın dengesini bozacaktı ancak yaşadığımız total krizin sadece ekonomiye ve hatta onun da daha dar bir alanı olan Türk Lirası’nın değersizleşmesine hapsedilmesi muhalefetin dengesini bozdu.

İlk olarak ekonominin kötü gidişatı ve iktidarın artık düştüğüne yönelik sarsılmaz inanç muhalif partileri kendi aralarında rekabet etmeye yönlendirdi. Madem iktidar artık düştü, o halde mevcut pastadan daha çok pay kapılmalıydı. Meral Akşener’in öne çıkışı, bunun karşısında CHP’nin tepkisi ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve total olarak ittifakın kasım-aralık arasındaki göreli agresif söylemleri, muhafazakâr kanatta bir endişe oluşturmuşa benziyor. TEAM Araştırma’ya göre, AKP’deki iki puanlık artışın sebebi kararsızlar arasındaki üç puanlık azalma. Yani bir noktada ortada duran ya da AKP’den kopmuş olan kararsız seçmen bu rekabet halinden, bu zafer algısının yarattığı agresif ortamdan, dağınıklıktan ve muhtemelen Erdoğan’ın aralık ayındaki ekonomik hamlelerinden sonra AKP’ye geri döndü.

Hatırlatalım: MetroPOLL Araştırma’nın verilerine göre Türkiye’de kararsızların toplam seçmene oranı yüzde 26’ya kadar gelmiş durumda. Yine MetroPOLL’e göre bunun üçte biri Erdoğan’ı beğeniyor. Yüzde 12’lik kararsız seçmen grubu ise 24 Haziran’da AKP ya da MHP’ye (Cumhur İttifakı’na) oy vermiş kişilerden oluşuyor. Bunların kararsızlardan AKP’ye yönelmesi çok muhtemel, o yüzden muhalefetin hem siyasal hem de iletişim stratejisini çok iyi gütmesi gerekiyor. Yoksa başarı son derece kırılgan. Kasım-ocakta muhalefet ne yapmadı peki?

Ne yapılmadı ya da ne yapılmamalı?

Muhalefet iletişim stratejisi olarak ilk üç çeyreğe oranla daha da ısrarlı bir şekilde güven tesis etmesi, Türkiye’nin geleceğiyle ilgili ayrıntılı yol haritaları paylaşması gerekirken bunları yapmadı. Evet, liderler arası elit paktı sağlam gözüküyor. Anketlerde işler ters gidene kadar tabii bu da. Ancak toplumsal bir anlaşma da gerekiyor ve muhalefetin bunu inşa etmesi için zamanı giderek daralıyor. Burada oluşan boşluğu doğal olarak mevcut siyasal iklimin kutuplaştırıcı ve öfkeli söylemleri dolduruyor. Bundan pozisyon elde eden ve toplumsal muhalefetin içinde konumlanan farklı mahalle liderleri de var mesela.

İktidar da bu dağınıklığı bildiği için sürekli bu noktaya ateş ediyor. O yüzden elit paktın ötesine geçilmesi gerekiyordu ve halen gerekiyor. Çünkü küllerinden doğması ve yeniden inşa edilmesi gereken bir siyasal sistem ve toplumsal hayat söz konusu. Buraya yönelmek iktidar karşısında toplumsal enerji ve baskı yaratır. O zaman iktidara alan daraltılmış olurdu ya da olur.

Ana yemek mi, sos mu, davetin her detayı mı?

Ayrıntılı yol haritalarının şu an gereksiz olduğunu düşünenler de var elbette. Geçtiğimiz günlerde TELE 1’de aynı tartışma programına katıldığımız değerli araştırmacı İbrahim Uslu “ana yemekten önce sos konuşulmasının şu aşamada yersiz olduğunu” söyledi. Fakat bana kalırsa sadece sosu değil bütün masayı, davetlileri, davetlilerin nasıl çağrılacağını kısacası davetimize (yeni sözleşmeyi belirleyecek düğün davetine) damga vuran her detayı konuşmalıyız. Evet, kabul ediyorum, iktidar eriyor; evet, elit paktı Türkiye gibi bir yerde çok önemli bir başarı fakat yeterli değil hele ki dar alanda oynamayı seven ve devlet ile medya gücünü bütünüyle elinde tutan otoriterleşmiş bir iktidar karşısında. Dolayısıyla şu formülasyona geliyorum: Böylesi bir iktidar karşısında elit paktından geriye düşülmemesi gerekiyor ama unutmayalım ki bu da çok ileriye götürmüyor. O çok ileri için bazı hatalardan vazgeçilmesi gerekiyor:

  • Rehaveti terketmek ve zaferin kırılgan olduğunu kabul etmek.
  • Geçiş dönemi tartışmalarına ek olarak yeni refah modelini belirlemek ve ayrıntılandırmak ve bunun kampanyasını yapmak.
  • Geçiş tartışmaları önemli ama yeterli değil bu yüzden seçim dilinin, kampanyasının tek tek partiler nezdinde değil bir bütün olarak muhalif blok etrafında oluşturulması.
  • Aday tartışmaları hem dağınıklık hem de kararsızlık intibaını yayıyor. Bunu bir an önce netleştirmek.
  • Agresif söylemler ile ülkeyi ve toplumu savunmak arasında bir fark var. Siyasal muhalefet bunu yapıyor demiyorum ama bir bütün olarak toplumsal muhalefetin her kesiminin kendi söylemlerine ve iletişim stratejisine dikkat etmesi gerekiyor. Bugün birimizin ağzından çıkabilecek bir söz başka bir mahallenin 18 yaşındaki çocuğunda ters tepebilir, düşmanlık tohumu ekebilir.
  • Türkiye’de kararsız havuza düşen seçmenin daha fazla muhafazakârlık ve daha fazla milliyetçilik değil daha muktedir bir siyasal parti/blok istediğini düşünebiliriz. Kimseyi söylemlerle ötekileştirmeden muktedir olunduğu gösterilmeli. Bu yüzden detaylar önemli. Güven pratiktir ve küçük küçük örülür.
  • Kasım-ocak arasında yapılan bir diğer hata özellikle Kılıçdaroğlu tarafından Erdoğan’ın hedef alınmasıydı. Bunun bir anlamı yok. Gabriel Garcia Marquez’den esinlenerek şunu diyebilirim: Başkan babamızı unutmak lazım. Ülkenin bunca sorunu varken insanlar artık Erdoğan’la polemik duymak istemiyorlar. Dahası bu kadar sorunu olan bir ülkede sorunların çözümü ve güven oluşturmak dururken Erdoğan’a odaklanmak son derece kolaycı bir adım. Hiçbir getirisi de yok. Hele ki Erdoğan’a negatif de olsa desteğini sürdürenleri düşündüğümüzde. Aslında Kemal Kılıçdaroğlu bu hafta yaptığı grup toplantısında Erdoğan ve partisiyle artık uğraşmayacağım diyerek bunu terk edeceğini de açıklamış oldu umarım aynı hataya bir kez daha düşülmez.

Sonuç olarak demokratik, özgür, adil ve eşit bir Türkiye için elbette sadece partilere değil ama aydınlara da büyük bir görev düşüyor. Zor bir dönem bizi bekliyor. Sezen Aksu tartışması buna işaret ediyor. Kasım-ocak arasının bir daha yaşanmaması için siyasal ve toplumsal muhalefetin tüm kesimleri elinden geleni yeni bir üslupla denemeli.

Alphan Telek’in önceki yazıları:

Kararsız seçmenin talebi – Muhafazakârlık mı muktedirlik mi?

İktidarın “çözülen sınıfsal tabanı” karşısında muhalefetin stratejisi var mı?

Zafer algısı – Muhalefet ve iktidar seçmenine nasıl zarar veriyor?

Büyük iktidar, küçük yatırımcı, sessiz muhalefet

“İktidar aslında gitti” – O zaman bu anketler ne anlama geliyor?

Doktorların göçü: Neden şimdi?

Çoğunluk

“Geçinemeyenler” – Öfkeli, geleceksiz ve prekarya

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.