Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Burak Bilgehan Özpek yazdı: Ekonomiyi keramet ile yönetmek

Dünya tarihinde birçok otoriter yönetici oldu ve hemen hemen hepsi uyguladıkları akıl almaz ekonomi projeleri ile akıllarda kalmayı başardılar. Hepsinin ortak noktası, kendilerini çok zeki sanmaları ve o zamana kadar kimsenin aklına gelmemiş dahiyane bir fikir ile hızlı bir kalkınma yakalayabileceklerine inanmalarıydı. Mesela Libya lideri Muammer Kaddafi, Libya halkının gıda temininde sorun yaşamaması için evlerinde tavuk beslemesi gerektiğini düşünmüştü. Eğer her Libyalı evinde tavuk beslerse gıda sorunu, tavuklardan toplanacak yumurtalarla kendiliğinden çözülecekti. Bu proje için hane başı 150 dolar harcandı ve her eve bir tavuk bir de kafes verildi. Tavuk ve kafesin parası da halktan zorla tahsil edildi. Kısa süre sonra bu proje tamamen çöktü. Apartmanda yaşayan birçok Libyalı evlerinde tavuk besleyemediler ve kendilerine dağıtılan tavukları kestiler. Günün sonunda, Libyalılar dünyanın en pahalı tavuğunu yemiş oldular.

Benzeri bir çılgınlık Mao tarafından 1958-1962 yılları arasında Çin’de uygulanmıştı. Mao, “4 Bela Kampanyası” adını verdiği projesiyle, serçelere, sineklere, sivrisineklere ve farelere savaş açtı. Yapılan hesaplamalara göre bu canlılar üretilen tarımsal ürünün bir kısmını tüketiyordu. O yıllarda, 15 sene içinde İngiltere’nin üretim kapasitesini geçmeyi amaç edinen Mao için elbette ki çözüm basitti. “4 Bela” adını verdiği türlere karşı bir savaş başlattı. Serçelerin yumurtaları bile imha edildi. Ne var ki iki sene içinde bırakın tarımsal ürün miktarının artmasını gözle görülür bir azalma meydana geldi. Özellikle serçelerin yokluğu, ekosistemin dengesini bozmuş ve tarım ürünlerine yönelik önlenemeyen bir çekirge istilası başlamıştı. Kendisini çok zeki zanneden Mao, iki sene sonra Sovyetler Birliği’nden 150 bin serçe ithal ederek çekirge saldırısını ancak durdurabildi. Olan açlıktan ölen milyonlarca Çin vatandaşına oldu. Mao’nun sivri zekâlılığının bedelini Çin vatandaşları hem canlarıyla hem de Sovyetler’e verdikleri para ile ödediler.

Mao Zedong

Bu örneklere bir yenisini daha eklemek istersen Erdoğan’ın uyguladığı ekonomi politikasından bahsetmemiz gerekecek. Zira, enflasyon ile faiz arasındaki ilişkiyi ortodoks ekonomi prensiplerini bir kenara atarak kendi inanç sistemiyle yeniden yorumlayan ve bundan da iktisadi bir refah elde edileceğini söyleyen bir yaklaşımla muhatap oluyoruz. Burada ilginç olan şey, salt dini inançlarla hareket etmenin ahlakiliğine aynı zamanda faydacılığın da eklenmiş olması. Yani Erdoğan, inanç sistemine uygun bir ekonomi anlayışını sonuçlarından bağımsız bir şekilde savunmuyor. Aynı zamanda, uyguladığı politikanın toplumu zenginleştireceğini de iddia ediyor. Böylece ahlak ile fayda arasındaki tansiyonu düşürüyor ve vatandaşlara biraz sabretmeleri karşılığında, birkaç ay içinde işlerin düzeleceğinin müjdesini veriyor. Ancak ekonomistler böyle düşünmüyordu. Uygulanan politikanın fayda getirmesi bir yana işleri daha da kötüleştireceğini söylediler.

Ne var ki beklenen keramet 20 Aralık günü gösterildi. Erdoğan’ın uygulamaya soktuğu kur garantili mevduat sistemi ile birlikte dolar düştü ve ekonomi bilimi onun kimsenin akıl sır erdiremediği ilminin duvarına çarptı. Böylece, hem dinin emirleri yerine getirilmiş oldu hem de insanlar bu politikanın kendi menfaatlerine olduğunu düşünmeye başladılar. Bu her bakımdan bir keramete işaret ediyordu zira fiziksel dünyanın kuralları, ekonominin prensipleri işlemeyi bırakmış Erdoğan’ın tek dokunuşuyla altüst olmuştu.

Hükümetin başarısız olduğunu ölçen ender parametrelerden birisi olan döviz kuru hazine kaynakları seferber edilerek kontrol edildi. Hükümetin ruhu haline gelen iletişim kültürü, eğer bir sorunun kendini belli etmesi önlenirse bu sorunun da kendiliğinden halledildiğini düşünmek üzerine kuruludur. Zira asıl sorun ne ekonomiyle ne de hayatın başka bir alanıyla alakalıdır. Asıl sorun sorunun belli olması ve Erdoğan’ın siyasi ikbaline zarar verecek olmasıdır. Ancak bu hava sıcaklığını gösteren termometrenin ayarlarıyla oynamak kadar çocukça bir davranış olduğunu söylemek gerekir. Termometre kaç dereceyi gösterirse göstersin hava sıcaktır veya soğuktur.

Nitekim bütün bu çabalar gerçeği değiştirmedi. Art arda yapılan zamlar ve vergi artışları enflasyonu tetikledi ve gelecek için de umutlu olmak için bir sebep yok. Zaten bütün kerametin bir illüzyon olduğu çok hızlı bir şekilde ortaya çıktı. Hükümetin tüm yaptığı, çok talep gören bir malın, ki bu vakada bu malın ismi dolar, kamu kaynaklarıyla sübvanse edilmesinden ibaretti. Kamu kaynaklarını arttırmanın yolu zam ve vergi artışı yapmaktan geçiyordu ve bu durum bir enflasyon sarmalına doğru bizi sürüklüyordu. Muhtemelen bu sorunu TÜİK başkanını değiştirerek çözmeyi düşünecek hükümet. Çünkü takım elbiseli birçok insan, gerçek orada bir yerde hayatlarımızı sürekli olarak kötüleştirirken, akıldışı bir ekonomi politikasının sonuçları bir keramet gibi göstermek için çabalamaya devam edecek. Bu kâbus ise şeyhi eleştirdiğimiz kadar keramet kavramını da eleştirmeyi öğrenene kadar devam edecek gibi.

Burak Bilgehan Özpek’in diğer yazıları

İki cihanın tek lekesizi

Liberalizmin tarikat mesaisi

Siyasi bir epic fail örneği olarak Kazakistan

Siyasetin Çiftlikbank’ı

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.