Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Edgar Şar yazdı: “Şirazesinden çıkmış” kampanyalar ve muhalefetin yol haritası

Tarih 30 Mayıs 2018.

Türkiye hızla baskın genel seçimlere gitmektedir. Bugün Türkiye siyasetinde önemli ve belirleyici bir aktör haline gelmiş olan “Millet İttifakı” henüz kurulmuştur. Ortada bir ittifak vardır fakat müttefik partilerin her biri kendi cumhurbaşkanı adayıyla ayrı ayrı kampanya yapmaktadır.

“Ben bu yetkilerimi kullanmayacak mıyım?”

CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce Habertürk’te katıldığı bir canlı yayında, tüm muhalefet partilerinin vaatlerine konu olan parlamenter sisteme nasıl geçileceğine dair bir soruya cevaben şunları söyler:

“(…) Ben bu yetkilerimi kullanmayacak mıyım, kullanacağım. Erdoğan kullanıyor da ben kullanmayacak mıyım? Bakanlar Kurulu’nu ben atayacağım. (…) Restorasyon süresi maksimum iki yıl sürecek. Şu yargıyı düzeltmeden ekonomiyi düzeltmemiz mümkün değil.

İnce, geçiş sürecinin süresi için “maksimum iki yıl” ifadesini kullanır. Halbuki CHP’nin müttefiki İYİ Parti’nin beyannamesinde bu süre “bir yıl” olarak belirtilmiştir.

Bu gelişmelerin üzerine İYİ Parti yetkilileri devreye girer. İnce’nin bu sözleri söylediği canlı yayının ertesi günü partinin genel başkanı ve cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener, Millet İttifakı’nı oluşturan siyasi partilerin liderlerine parlamenter sisteme dönüşün yol haritasını konuşmak üzere çağrıda bulunur.

“…şirazesinden çıkmış seçim kampanyaları”

Kamuoyu bu çağrıyı tartışırken, İYİ Parti cephesinde bu çağrıya sebep olan rahatsızlık zaman geçmeden kendini gösterir. Parti sözcüsü Aytun Çıray, 2 Haziran 2018’te Cumhuriyet’e verdiği mülakatta şunları söyler:

“Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin hedefi güçler ayrılığına dayalı parlamenter sistemi kurmak. Fakat sayın Genel Başkan Akşener gördü ki bu seçim kampanyası sanki olağan bir seçime gidiliyormuş gibi, sanki parlamento seçimiymiş gibi, başbakan seçilecekmiş gibi, sanki uzun süreli icraat hükümeti çıkacakmış gibi bir kampanyaya dönüştü. Yani bizim prensip zemininden kaydı. Ama esas olan olabildiğince hızlı şekilde yeni anayasamızı inşa ettikten sonra, tarafsız cumhurbaşkanı sistemiyle yeniden seçime gitmektir. Sayın Akşener, hem bu durumun tekrar tespit edilmesi için hem de bu taahhüdün Türk milletine, ileride de ortak işbirliğini sağlayacak şekilde verilmesi için ve en önemlisi de bu şirazesinden çıkmış seçim kampanyalarının yerli yerine oturtulması için bu çağrıyı yaptı.”

Peki sonuçta ne oldu?

Kılıçdaroğlu ve Akşener 4 Haziran’da görüştü ve görüşme sonunda dört partili bir komisyon kurulması, bu komisyonun parlamenter sisteme geçiş için kapsamlı bir yol haritası üzerine çalışması kararlaştırıldı. Kararlaştırıldı, ancak “şirazesinden çıkmış seçim kampanyaları” aynen devam etti. Üstelik sorun sadece İnce’de değildi. Diğer tüm cumhurbaşkanı adayları da her gün kendi zaviyelerinden bir Türkiye tespiti yaparak Erdoğan’ı eleştirdi ve “sanki uzun süreli bir icraat hükümeti çıkacakmış gibi” ve bu hükümette de sadece kendileri bulunacakmış gibi vaatler vermeye devam etti.

Adayların yaptığı tespitler, Erdoğan eleştirileri ve verdikleri vaatler aslında oldukça benzerdi. Ancak tüm bu sesler bir araya gelip, güçlü bir ses yaratamadığı için Erdoğan’ın sesi yine ağır bastı. Tabii başka sebepler de vardı. Erdoğan, kampanya boyunca neredeyse sadece Muharrem İnce’yi hedef aldı; diğer adayların adlarını zikretmedi bile. Böylece koca seçimi kendisiyle CHP arasındaki bir yarışa dönüştürebildi. İnce de 51 gün süren kampanyasında Erdoğan’ın kendisini çekmek istediği ringe giderek daha fazla hırs ve şevkle girdi.   

Sonuç: Erdoğan’ın kazandığı bir başka seçim daha…

Muhalefet açısından büyük bir kayıp oldu ve bence bunda muhalefetin çoklu aday stratejisini tercih etmesi ve bunun yarattığı arızaların epey bir etkisi oldu. Birçok analist, bugün dahi, bu “çoktan seçmeli” aday stratejisini, Türkiye’nin kutuplaşmış sosyal yapısı ve seçim sisteminden ötürü bir zorunluluk olarak görüyor. Gözden kaçırdıkları nokta ise Türkiye gibi otoriter rejimlerde yapılan seçimlerde seçenek fazlalığının zenginlikten çok bir kafa karışıklığı ve hazırlıksızlık olarak tezahür ettiği. Tıpkı 2018’de olduğu gibi… Böyle bir otoriterlikte ilk olarak asgari demokrasinin tek ve ortak bir seçenek olarak seçmene sunulması gerekir. Çoktan seçmeli seçimler, ancak belli bir demokratik zemin üzerinde anlam kazanabilir.

Tek ve ortak bir seçenek  

Neyse ki şu anda ortak aday fikri muhalefet partilerinin hemen hepsi tarafından benimsenmişe benziyor. Ancak 2018’in bazı alışkanlıklarının bugün bile sürdüğünü görüyoruz. Şu anda da partiler ve liderleri, henüz aday olmasalar da ayrı ayrı kampanya yapıyor; menfi bir olay olduğunda ayrı ayrı Erdoğan’ı eleştiriyor ve “sanki uzun süreli bir icraat hükümeti çıkacakmış gibi” seçmene birçok vaatlerde bulunuyor. Bu sebeple bugün de bıkmadan, usanmadan aynı şeyi söylemek gerekiyor: Önce hep beraber demokrasiyi tek ve ortak bir seçenek olarak topluma sunun; sonra vaatlerinizi birleştirmek, bunları nasıl gerçekleştireceğinizi belirlemek ve topluma anlatmak için bir ekip oluşturun ve en son da ortak bir aday ile seslerinizi tek ve güçlü bir ses haline getirin!  

Muhalefetin yol haritası

İşte “yol haritası” tam da bu sebeple önemli! Muhalefet 2018’den ders almalı ama Türkiye’nin bugün 2018’e göre çok daha kötü bir durumda olduğunu da unutmamalı. Altı muhalefet partisinin “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” mutabakatı, muhalefetin kuracağı sistemik mimarinin ortaya konması açısından önemli ama bugün daha acil olan, seçim akşamından o mimari inşa edilene kadar yapılacak olanların belirlenmesidir. Türkiye’nin içinde bulunduğu krizler yumağında muhalefet, seçmenden ülkeyi altı ay ya da bir yıl sonra yeni bir seçime götürme vaadi ile destek isteyemez. Seçimleri hangi çoğunluk ile kazanırsa kazansın muhalefet Türkiye’nin en acil sorunlarını ele alacak, kısa süreli olmayan bir icraat hükümeti çıkarmak zorundadır. Seçmenden ancak bu vaatle destek istenebilir. Önemli olan bu vaatlerin, “şirazesinden çıkmış” ayrı ayrı seçim kampanyaları ile değil, demokrasinin gerçekçi bir seçenek olarak sunulduğu, ortak bir adayın etrafında muhalefet bloğunun çoğulculuğunu temsil eden, liyakatli bir ekibin yürüttüğü, umut veren ve dolayısıyla emsali görülmemiş bir kampanya ile topluma anlatılmasıdır. Muhalefetin 2018’de yarattığı kafası karışık, hazırlıksız ve dağınık görüntünün verilmemesinin tek yolu bu yol haritasının hazırlanıp, seçmenin önüne konmasıdır. Böyle kapsamlı bir program, aday tartışmalarını da yumuşatacak, hatta adayın kim olduğunu bugüne kıyasla daha az önemli hale getirecektir.  

Hadi 2018 “baskın” seçimdi, zaman yoktu. Peki şimdi? Her gün erken seçim isteyen muhalefetin önünde bu yol haritasını hazırlayıp, uygulamaya koymak için en fazla 16,5 ay var. Eğer iktidar yine “baskın basanındır” demezse…

Edgar Şar’ın önceki yazıları:

Seçim gününü hayal edebiliyor muyuz?

Muhalefet masasının önceliği ne olacak?

Türkiye için yeniden demokratikleşme sahiden mümkün mü? – II

Hem CHP genel başkanı hem de cumhurbaşkanı adayı olmak

Muhalefetin 2022’si – Önce program, sonra ekip, en son da aday

Bir yıl sonu muhasebesi: Muhalefetin başardıkları ve (henüz) başaramadıkları

Seçimlerde Erdoğan’ı kim yener?

“Hele bir seçim ilan edilsin de bakarız…”

Kılıçdaroğlu, İnce’nin yaptığı hatayı yapar mı?

Ekonomik yıkım karşısında muhalefetin elinden ne gelir?

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.