Daha başlığı görür görmez “Sağ/sol çoktan bitti“ diyenler çıkacaktır ve bunların büyük kısmı da geçen ortak bir yayınımızda Kemal Can’ın dediği gibi, nedense sol ile alakası olmayan kişiler olacaktır. Onların da aslında çok iyi bildiği gibi sol bitmiş değil.
Neyse, neden böyle bir yazı? Bunun iki ana nedeni var:
1) Altı muhalefet liderinin nihayet birlikte verdiği fotoğrafta, kimilerinin solculuğunu tartışmalı bulduğu, ancak “merkez sol“ dememizin pek de yanlış olmadığı CHP dışındaki bütün partiler, kendileri böyle adlandırılmayı ne derece benimser tartışmalı ama sağın değişik renklerini temsil ediyor.
2) HDP’nin çağrısıyla 18 Ocak’ta bir araya gelen, ikinci toplantısını 26 Şubat’ta yapacak olan sol/sosyalist oluşumların dahil olacağı “Üçüncü İttifak“ın nasıl şekilleneceği ve başta seçimler olmak üzere siyasi sürece nasıl müdahale edebileceği meçhul. (Tabii bu arada HDP’nin sol ve solcularla ilişkisi apayrı bir tartışma. Bu konuda “Yoktan var olan Kürt hareketi ile vardan yok olan Türk solu“ başlıklı eski bir yazımı hatırlatmak isterim.)
Sağ partilerin kendilerini naza çekmesi
Birçok kişi gibi ben de yapılacak ilk seçimlerde Erdoğan iktidarının sona ereceğini düşünüyorum. Ve bu iktidar değişikliğinin ülkenin normalleşmesine ciddi olarak kapı açacağına inanıyor ve tabii ki umuyorum. Lakin muhalefetin şu günkü ve kolay kolay da değişmeyecek durumuna baktığımda çok da fazla heyecanlanamıyorum, zira Kemal Kılıçdaroğlu (veya bir başka CHP’li) aday olup cumhurbaşkanı seçilse ve yeni iktidarda CHP belli bir ağırlığa sahip olsa bile Türkiye’yi yine esas olarak sağcıların yöneteceği görülüyor.
Bunun bir nedeni başta Kılıçdaroğlu olmak üzere bütün enerjilerini muhalefeti bir araya toplama ve ittifaka dahil olmasa da HDP’nin desteğini sağlamaya, diğer bir deyişle iktidarı değiştirmeye yoğunlaştırması ve “sol“ olarak tanımlanabilecek politika ve söylemler geliştirmeyi geri plana itmesi. Diğer bir deyişle CHP kendini muhalefetteki “sağ“ partilere benimsetmeye çalışırken, ortak adaylarının ona doğru fazla hamle etmemesi. Hatta durup dururken “CHP’ye ihtiyacımız yok“, “Aman muhafazakârları fazla ürkütmeyin“ gibi çıkış yapmaları. Halbuki CHP ve Kılıçdaroğlu olmadan bir araya gelebilmeleri çok zor olurdu; bir araya gelebilseler bile iktidara talip olabilmeleri mümkün olamazdı.
Solun kendisini toparlayamaması
İkinci neden de sol/sosyalist güçlerin bağımsız ve etkili bir güç olmanın hayli uzağında olmaları. Perşembe günü yaptığım “HDP ile sol parti/grupların ‘Üçüncü İttifak’ı ne durumda?“ başlıklı yayın yeni ittifak sürecinde yer alan farklı partilerden bazı isimlerle sohbet etme imkanım oldu. Bir ittifakın ortaya çıkacağı ve bu ittifakın tabii ki esas olarak HDP oyları sayesinde TBMM’de temsil edileceği muhakkak ancak yapılan tartışmalara, farklı aktörlerin kaygı ve beklentilerine bakınca buradan ülkenin gündemini belirleyebilecek bir hareketliliğin çıkmasını beklemek hiç gerçekçi değil.
Halbuki Türkiye’nin güncel koşulları sol siyaset için alabildiğine elverişli. Öncelikle derinleşen ekonomik krizle yoksulluğun alabildiğine artması, orta sınıfların erimesi söz konusu. İkinci olarak Trendyol, Yemeksepeti, Migros gibi çoğu kendiliğinden gelişen direnişler dar bir çerçevede kalmayıp genel kamuoyunda ilgi uyandırabiliyor. Ve tabii ki iktidar değişse yeni (sağ) yönetimlerin ekonomik koşulları iyileştireceği gibi bir umut kamuoyunda egemen değil.
Medyascope'un haftalık e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her çarşamba mail kutunuzda.
Türkiye’nin “sağcı“ bir ülke olduğu, solun oyların üçte birinden fazlasını almasının çok zor olduğu, yani başlıkta olduğu gibi sağa mahkum olduğu öteden beri söylenir. Diyelim ki doğru, fakat bu Türkiye’nin kaderi değil ve bu durumun birinci derecede sorumlusu solun ve biz solcuların kendisidir.
Ruşen Çakır’ın önceki yazıları:
İslamcı aydınların yükselemeden düşüşü
Türkiye Fethullahçılık defterini tamamen kapattı mı?
Dün, bugün, yarın – Yedi soruda Türkiye’de cemaat-siyaset ilişkileri
Sezen Aksu olayı – Hedef alınan hepimizin dilleridir
On soruda Türkiye’de cemaatler
“Kendimden başkası için bir şey istiyorsam namerdim”
Sürdürülebilir sürdürülemezlik – Erdoğan’ın altı yöntemi
“Erken seçim” isteyip “baskın seçim”den ürkmek
En son ateş eden yine (büyük) burjuvazimiz oldu ve silahı tabii ki (yine) kurusıkıydı
Muhalifin muhalife propagandası ya da “Bana duymak istediğim şeyleri söyle”
Otoriter rejimlerde direnerek ayakta kalabilmek için -Sürdürülebilir cesaret