Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır yazdı: İmamoğlu “İkinci Erdoğan” mı?

Ekrem İmamoğlu’nun “İkinci Erdoğan” mı olduğu/olacağı sorusu İstanbul seçimlerini kazanma ihtimalinin artmasıyla başladı, kazanınca, özellikle ikinci kez daha fazla fark atarak kazanınca iyice yaygınlaştı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın onu engellemek için her şeye denemeye başlamasıyla da zirveye çıktı. Bu soru haklı, isabetli, meşru, kısacası iyi bir soru. Bunun üzerinden sadece iki siyasetçiyi değil Türkiye’yi de tartışma imkanımız olabilir.

Öncelikle ortak noktalara bakalım: İkisi de Karadenizli. Erdoğan aslen Rizeli ama İstanbul-Kasımpaşa doğumlu; İmamoğlu Trabzon-Akçaabat doğumlu ama İstanbul-Beylikdüzü ile özdeşlemiş biri. (Aslında komşu olmakla birlikte Trabzon ile Rize arasında epey farklılık vardır ama biz benzerliklerin daha çok olmasını önemseyelim.)

İkisi de genç denebilecek yaşta (Erdoğan 40, İmamoğlu 49) İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi.

İkisi de genç ama hırslı olmaları nedeniyle daha baştan İstanbul ile yetinmeyeceklerini gizlemediler. Erdoğan “İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır” sözünü hayata geçirdi ve 20 yıldır neredeyse tek başına yönetiyor. Şimdi İmamoğlu’nu benzer bir geleceğin bekleyip beklemediğini merak ediyoruz.

Aşağıdan yukarıya ve yukarıdan aşağıya

Benzerliklerin yanında ciddi farklılıklar da var:

Erdoğan Refah Partisi’nden (RP) İstanbul belediye başkanlığı adaylığını söke söke aldı. Zira yükseliş halindeki RP’nin, diğer merkez partilerinin kıyasıya yarışta olması nedeniyle İstanbul’u kazanma ihtimali belirince milliyetçi-muhafazakâr güç odakları Necmettin Erbakan’a Ali Coşkun, Korkut Özal gibi daha “kabul edilebilir” bir adayı dayattılar, fakat İstanbul İl Başkanı olan Erdoğan direndi ve aday oldu.

İmamoğlu ise belki de istemeyerek adaylığı kabul etti. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, akıllıca olduğu ispatlanan bir stratejiyle çok meşhur olmasa da yıpranmamış ve iddialı bir ilçe belediye başkanı arayışına girip Beylikdüzü’ndeki İmamoğlu’nda karar kıldı. İddiaya göre “garanti” olan Beylikdüzü yerine kazanma şansı imkansıza yakın olan büyükşehir adaylığını başta istemeyen İmamoğlu bir şekilde riski göze aldı ve “evet” dedi.

Erdoğan seçimi, oluşumunda epey emeği bulunan RP İstanbul teşkilatının olağanüstü gayretiyle kazanırken, İmamoğlu’nun şansı, CHP İstanbul örgütünün başında Canan Kaftancıoğlu’nun bulunmasıydı.

İktidarların çözüldüğü dönemlerin öne çıkardığı isimler

Erdoğan ve İmamoğlu’nun bir ortak özelliği de, ikisinin de siyasi iktidarların yönetememe krizi dönemlerinde ortaya çıkmaları. Ama burada da bir fark söz konusu: Erdoğan iktidarı sırayla ve bazen birlikte paylaşan merkez partileri koalisyonun çözülmeye başladığı bir sırada “merkez dışı”, hatta “merkez karşıtı” olarak algılanan ve hızla yükselen RP’nin parlayan yıldızıydı. İmamoğlu da iktidar koalisyonunun (Erdoğan+Bahçeli) çözülmeye başladığı bir dönemde, tek bir partinin değil bir başka koalisyon sayesinde çıkış yapabildi.

İdeolojik farklılıklar

Erdoğan ile İmamoğlu arasındaki en ciddi fark kuşkusuz ilkinin İslami hareket içerisinden gelip merkeze yerleşmesi, ikincisinin de dindar kimliğini gizlememek, hatta sık sık hatırlatmakla birlikte hep merkez siyaset içerisinde yer alması. Öyle ki CHP’li olmasına rağmen İmamoğlu’nun adını Turgut Özal’ın ANAP’ı ile birlikte ananların sayısı hayli yüksek.

Erdoğan’ın yükselişi, Türkiye ve dünyada İslami hareketin yükselişiyle birlikte mümkün olabilmişti. Günümüz Türkiye ve dünyasında “merkez siyaseti”nin yeniden yükselişte olduğuna emin değilim. Fakat ülkemizde muhalefeti birleştiren en önemli hususun Erdoğan aleyhtarlığı olduğu, yakın zamana kadar onu desteklemiş olanlardan da artık bu filmin bitmesini isteyenlerin sayısının arttığı muhakkak.

Benzerlerin savaşı

Tekrar soruya dönecek olursak: Erdoğan’ın gitmesini isteyenlerin önemli bir kısmı hâlâ ona çok fazla (bana göre hak ettiğinin epey ötesinde) bir güç atfediyor ve onu ancak yine kendisine benzeyen birinin yenebileceğini düşünüyorlar. (Bu noktada, ne zamandır çok fazla ortada gözükmeyen Cezmi Ersöz’ün o meşhur kitap adını, “Ancak Bir Benzerim Öldürebilir Beni”yi hatırlamamak mümkün değil.) Bu nedenle İmamoğlu’nun Erdoğan ile benzerliklerinin altını çok daha kalın bir şekilde çiziyorlar.

Ben de İmamoğlu ile Erdoğan’ın benzerliklerinin daha fazla olduğu kanısındayım. Örneğin sürekli olarak birbirlerini takip edip birbirlerine laf etmeleri boşuna değil. Fakat Türkiye’nin Erdoğan dönemini ikinci bir Erdoğan ile kapatabileceğinden, kaldı ki bunun iyi bir fikir olduğundan emin değilim.

Sonuç olarak Erdoğan’ı çok andırıyor olması (ve bundan pek rahatsız gözükmemesi) İmamoğlu’nun “İkinci Erdoğan” olmasını zorlaştırma ihtimalini yabana atmamak gerekir.

Ruşen Çakır’ın önceki yazıları:

Türkiye sağa mahkum mu?

İslamcı aydınların yükselemeden düşüşü

Türkiye Fethullahçılık defterini tamamen kapattı mı?

Edirne-Kandil-İmralı hattı

Dün, bugün, yarın – Yedi soruda Türkiye’de cemaat-siyaset ilişkileri

Sezen Aksu olayı – Hedef alınan hepimizin dilleridir

On soruda Türkiye’de cemaatler

“Kendimden başkası için bir şey istiyorsam namerdim”

Sürdürülebilir sürdürülemezlik – Erdoğan’ın altı yöntemi

“Erken seçim” isteyip “baskın seçim”den ürkmek

En son ateş eden yine (büyük) burjuvazimiz oldu ve silahı tabii ki (yine) kurusıkıydı

Muhalifin muhalife propagandası ya da “Bana duymak istediğim şeyleri söyle”

Otoriter rejimlerde direnerek ayakta kalabilmek için -Sürdürülebilir cesaret

Yazmasam olmazdı

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.