Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Aydın Selcen yazdı: Yedi soru – yedi yanıtta Ukrayna

1.Alanda ne oluyor, ne olacak?

Putin, içgüdüsel olarak ve kendi uydurma toplumsal tarih anlatısına dayandırarak denediği “Kırım 2.0” yıldırım özel harekâtı tutmayınca, bildiği ve onu iktidara taşıyan “Grozni 2.0” set oyununa döndü. Atacak barutu bitmek üzere, dolayısıyla soluklanmak için duracak. Bir sonraki büyük saldırı hamlesi nisan başında. Kyiv, Harkiv, Mariupol ve Odessa öncelikli hedef. Acımadan yıkmak, umursamadan öldürmek yoluyla Ukrayna halkının önüne direnmek, can vermek, kaçmak seçeneklerini koyuyor. Ukrayna’nın yeniden imarı için bugün itibarıyla 100 milyar dolar gerek. Putin’in amacı zorunlu ateşkese varıldığında Ukrayna’yı ikiye bölmüş, Karadeniz’e çıkışını da yalıtmış, büyük kentlerin üzerine oturmuş, sanayi altyapısını yok etmiş olmak. Batıda Lviv merkezli bir mini-Ukrayna ve onu yönetecek iç sürgünde hükümet bırakmak. Ukrayna’nın savunma dayanakları: Batı’nın desteği, Polonya sınırının açık tutulması ve tümüyle denetim altına alınmasının olanaksızlığı, oradan gelen ATGM, MANPADS, SİHA’lar, toplumsal direniş (“bir millet uyanıyor”), ABD’nin cephe gerisinden verdiği siber destek, medyatik üstünlüğü ve bizatihi Zelensky’nin kendi. Güncel yaşamsal gereksinimi (S-300, S-400 gibi) hava savunma sistemleri, nitekim o yönde lojistik destek de artıyor. Ukrayna donanmasının Rusya’nın eline geçmesi (Mers El Kebir 1940’ı anımsayalım) ve (bir Finlandıyalı uzmanın şaşkınlıkla dikkat çektiği üzere) mayın döşemeye zamanında ağırlık verilmemiş oluşu gibi bazı tercihler de duraksatıcı.   

2.Salonda ne oluyor, ne olacak? 

Putin’i değil yatıştırma, çevreleme siyaseti dahi gerçekçi seçenek değil. Ateşkes görüşmeleri ortaoyunundan ibaret. Putin’e “kaçış rampası” sunmak, kafayı kuma gömmek, adeta açtığı cehennem kapılarını içtihat kapısına döndürmek demek. İşgalden önce tüm dünyanın gözünün içine bakarak açıkça yalan söyleyen Putin, Lavrov, sözcüleri Peskov, Zaharova ve BMDT Nebenzya yine aynı yolda. Eylemle, söylem makası alabildiğine açık. Diplomasinin kaldıramayacağı ender şeylerden biri yalan. Avrupa’nın NATO’ya karşı değil ama NATO’yu tamamlayıcı “stratejik özerkliği” ön planda. Britanya, Polonya, Ukrayna üçlü pakt kurdu. Britanya liderliğindeki Hollanda, Baltık ve İskandinav ülkelerini içeren JEF* canlandı. AB’nin PESCO*’su, Macron’un EII*’si var. AB adına dönem başkanı Macron, Putin’le teması sürdürüyor. Takımdan ayrı düz koşu yapanlarsa: İsrail, Türkiye, Hindistan ve BAE. Fransa-Yunanistan savunma anlaşması farklı anlam kazandı. Yunanistan Başbakanı Mitsotakis’in Türkiye’yi ziyareti sonrasında Doğu Akdeniz’in güvenliği konusunda iki ülkenin eşgüdümlü, birlikte hareket etmesine ilişkin açıklama önemli. AB ülkelerindeki Putinperest aşırı sağ ve Rusya’ya yemek borularından bağlı eski siyasetçi takımı tam siper ortadan kayboldu. Önümüzde ABD Başkanı Biden’in de katılacağı 24 Mart NATO ve 23-24 Mart AB liderler zirveleri var. Daha ötesinde, AB mayısta “strateji pusulası” ve NATO haziranda onyıllık “stratejik konsept” belgelerini kabul edecek. Ukrayna ve Balkanlar için AB’ye üyelik değilse de eklemlenme süreci hızlandı. Zelensky’nin ABD ve Almanya gibi ülkelerin parlamentolarına peş peşe doğrudan video-hitapları etkili oluyor.   

3.Yaptırımlar işe yarıyor mu, yarar mı?

Bir zamanlar popüler bir TV reklamı vardı, “bu boru başka boru” diye, biraz onun gibi. Başka deyişle de, söz konusu yaptırımlar savaşı durdurup, Putin’i Ukrayna’yı işgalden geri bastırmaya yaramasa da, barışı kazanmaya ve yaklaştırmaya yarayacak. Bu sertlik ve kapsamda ekonomik yaptırımın, bu denli süratle ve böylesine bir birlik içinde (geniş) Batı tarafından benimsenip, uygulamaya konulduğu şimdiye dek görülmedi. Sonuçları Rusya açısından çok ağır olacak. Rusya’da gıda ve ilaç sıkıntısı yaşanacak. Beyin göçü hızlanacak, muhtemelen SSCB usulü “çıkış vizesi” uygulaması başlayacak. Askeri sanayi dahil yüksek teknoloji gerektiren üretim aksayacak, belki duracak. İç hatlarda dahi hava ulaşımının sürdürülmesi zora girecek. Malını satsa, parasını alamayacak. Rublenin konvertibilitesi fiilen sona erdi. Oligarklar için 20 yıldır süren eğlence bitti. Petrol ve gaz gelirlerinin keyfini sürme devri de daha yavaş biçimde ama aynı kararlılıkla kapanıyor.       

 

4.Putin kim, devrilir mi?

Yarın değil ama bir gün mutlaka. Şimdiden kendini küresel düzenden ıskartaya çıkardı. Çarlık, Sovyet ve güncel dönemlere bakıldığında savaş kaybeden tek adamın devrildiği görülüyor. 1917 devrimine bakıldığında da (kabaca açlığın/kıtlığın tetiklediği) kitlesel halk hareketine ordunun destek vermesi veya kayıtsız kalması gerekiyor. Putin’in Ukrayna büyüklüğünde, artık tamamı yüreğinin derinliklerine dek değil Putin’den Ruslar’dan nefret eden 44 milyon (çoğunluğu kadın, çocuk, yaşlı 5 milyon mülteciyi düşsek de) nüfuslu bir ülkeyi işgal edip, yönetmesi olası değil. NATO doktrininde “başarılı” bir işgal için bin sivile 10-15 asker gerekiyor, Rusya’nın mevcudu 4’e izin veriyor. 2014’te işgal ve ilhak ettiği Kırım ve 2000 yılından bu yana Çeçenistan’ın her biri için yılda 3.8 milyar dolar düzeyinde parayı toprağa gömüyor. Satranç şampiyonu muhalif Kasparov, “Putin’e (kendi girdiği bataktan çıkması için) ip atmayın, örs verin” diyor. O örsü Putin kendi yaratıp, çoktan kucaklamış durumda. Kaldı ki Putin ne bir Bonaparte, ne bir Giap. Putin, tipik bir orta düzey Sovyet bürokratı. KGB’deki yegâne hizmetinin Dresden oluşu da bunun kanıtı. SSCB çökerken St.Petersburg Belediyesi’ne kapağı atan, 2000 yılında Yeltsin’den seçilerek değil atama yoluyla başkanlığı devralan, 2015 yılına gelindiğinde 40 milyar dolar düzeyinde kişisel servet edinmiş olduğu hesaplanan tipik bir kleptokrat. Yaptırımlara bulabildiği çözüm oligarkların varlıklarının yarısını bağışlaması, boğazına takılan işgale getirdiği çözüm Suriye’den onaltıbin savaşçı nakletmek. Gerçeklerle mücadele biçimiyse medyayı propaganda borazanına çevirip, sesini çıkaranı içeri tıktırmak. Çevresinde, aralarında en akıllısının kendi kaldığı ve kesinlikle ona ses çıkaramayacak üç-beş kişi var. Ve, daha önce kimyasal (Skripal, Navalny-Noviçok) ve nükleer (Litvinenko-Polonyum) silâh kullanmaktan çekinmemiş bu profildeki, sonunun ya zindan ya mezar olduğunu da herkesten iyi bilen, bir diktatör, bu büyüklük ve nitelikte bir nükleer-kimyasal cephaneliğin üzerinde oturuyor.  

5.Çin ne yapar?

Siyasal çıkarları ile ekonomik çıkarları arasında beynamaz vaziyette. Şi, Putin Rusyası devrildiğinde, sıranın kendi Çin’ine geleceğini görüyor. Demokrasi, geniş halk kitlelerini açlıktan korumak ve en azından onlara orta sınıfa yükselme olanağı yaratmak değil. Yahut yalnızca bu değil. Dolayısıyla, Kuzey Kore örneğinde olduğu gibi, yaptırımları deler görünmeden Putin’i elinden geldiğince ayakta tutmak zorunda. Ancak Çin, küresel ekonomiye entegre bir yükseliş patikasında. ABD ve AB ülkeleriyle ilişkileri bu resimde ayrıcalıklı. Öyleyse hem tereyağını satıp parasını, hem tereyağının kendini yemek gibi bir ikilemle karşı karşıya. Bu konumu bağlamında belki en işe yarayabilecek “arabuluculuk” işlevini üstlenebilecek ülke de Çin. Ancak bin küsur yıllık taktik geliştirme geleneği olsa da, bu tür bir küresel diplomasi birikimi yok. Putin’in kucakladığı örs, elele tutuşmaya çabaladığı Şi’yi de beraberinde aşağı çekecek mi, göreceğiz.   

6.Küresel düzenin geleceği nedir?

SSCB’nin yenilgisi ve dağılmasıyla sonuçlanan eski Soğuk Savaş, kapitalizm ile komünizm arasındaydı. Pek çok soğuk savaşçıya göreyse, Çarlık Rusyası nasıl bir imparatorluksa, SSCB de ondan farklı değildi. İmparatorlukların sınırları değil, cepheleri oluyor. Putin de kendini ahir zaman imparatoru ilân etmeye kalktı. Ukrayna işgalini de kafasına göre Poltava 1709, Borodino 1812, Stalingrad 1942 vb. bir savaş sanıyor. Ukrayna’da peşrevi başlayan Soğuk Savaş demokrasiyle otokrasi arasında. Uygulanan yaptırımlar, hukuk devletlerinin yalnızca oligarklara değil onların benzerlerine ve Putingillere de nihayet teneffüsün bittiğini haber veren zil. O zil bizlere de küreselleşmenin peyderpey dolaşımdan kalkacağını anlatıyor sanki. Enerji ve gıda fiyatları birbirlerine bağlı olarak alıp başlarını giderken, kendi kendine yeterlilik kavramı öne çıkıyor. Tedarik zincirlerinin kısalması belki düpedüz kapalı devreye dönmesi gerekiyor. Yüzyıl ortasına yaklaşırken, ikinci çeyrekte yeşil dönüşüm kökleşip, ivmelenecekken, şimdi ilk çeyreğin son demlerinde Rusya’yla göbekbağının kesilip atılabilmesi için kömür ve nükleer yeniden öncelikli olarak gündeme geliyor. Büyük harfle savaş Putin’i durdurup, kurallara dayalı düzeni yeniden ihya için kaçınılmaz olabilir. Korkarım, öyle de olacak. Putin, Batı’yı yıkacağını sanarken birleştirip, genişletti. ABD’nin liderliği güçlendi. Almanya başta, AB’nin askeri omurgası doğruldu. NATO’nun önemi hiç olmadığı denli anlaşıldı. İlk Soğuk Savaş’ın sonucu SSCB için ne olduysa, Rusya Federasyonu için de ikincisinin sonucu aynı olacak.

7.Türkiye ne yapıyor, ne yapmalı?

Ukrayna krizinden ekonomik bakımdan yaptırımları uygulayan güçlü Batı ve her ülke kaçınılmaz biçimde çok olumsuz etkilenecek ama Türkiye hepten alabora olabilir. 24 Şubat 2022’nin önemi, 11 Eylül 2001’in de ötesinde: Olan, tarihin en büyük terör saldırısı, devlet terörünün şahikası. Önce bu gerçeğin bilincine varılmalı. Bu jeopolitik kırılma anını, tarihsel dönüm noktasını “2015 Rus uçağı düşürme krizi” gibi bir şey sanıp, hemen “köftenin”, “ertesi günün”, “yara sarmanın” peşine düşmek aymazlık olur. Firenkler bazen hayıflanır, “merhum Dögol devrinde diplomasi kontratları belirlerdi, şimdi tam tersi heyhat” diye. İşte şimdi bu diplomasi çeyizini tozlu sandığından çıkarmanın tam zamanı. Ukrayna’ya “21.yüzyılın kalaşnikofu” TB2 SİHA’ları satıp**, Rusya’dan gaz bağımlısı olup, üzerine S-400 almak; içeriye “bak kefere nasıl ayağıma geldi”, oligarka “bizde sıkıntı olmaz, her türlü çözeriz”, Batı’ya “durumumuz yok, yaptırımlara uyamıyoruz” ninnileri söylemek “denge” siyaseti değil. Yalpalamanın bedelini fena öderiz. Oysa gemi azıya almış fiyatlar ve verili siyasal bağlamda Mısır-İsrail gazı artık çıkarılabilir, ülkemiz üzerinden pazara arz edilebilir. Irak Kürdistan Bölgesi gazı, ondan da kolay bir seçenek. İkisi birlikte değerlendirilmeli. F-35’e geri dönmek, F-16 alımı ve modernizasyonu için de şu ayakbağı S-400 sisteminden mutlaka bir an önce kurtulunmalı. Zaman ülkemizin gayrımenkul değerine, haritadaki yerine sığınıp demokrasiden kaçmak değil, ortak geleceğimizi güvenceye almak için demokrasiye koşmak zamanı.

*JEF: Joint Expedition Force, PESCO: Permanent Structured Cooperation, EII: European Intervention Initiative.

**Can Kasapoğlu’na (EDAM) göre Ukrayna’nın elinde 20 civarında TB2 Bayraktar SİHA bulunuyor.

Aydın Selcen’in daha önceki yazıları: 

Kılıçdaroğlu Diyarbakır’da – Türkiye’nin 2023’ü, Fransa’nın 1981’i

Ukrayna – Benim köftem nerede?

Sayın Putin Gayrettullaha dokandı

Ukrayna – Afganistan değil Grozni, de Gaulle değil Allende

Ukrayna – Çıkan kısmın özeti

Ukrayna gitti, gidiyor…

IŞİD liderinin ortadan kaldırılmasının düşündürdükleri

Ukrayna, dış politikanın kendine gelme fırsatı mı?

Hangi cumhuriyet, hangi muhalefet, hangi sağ?

Hristiyan demokrat oluyor da, Müslüman…

Dünyaya bakış 2022 – Nereden soru çıkar?

Dış politikada 2021 – Bir bilanço denemesi

Adam kazandı

Dışişleri – Cepheden cepheye, zaferden zafere…

Kutuplaşma mı, gözü yaşlı kucaklaşma mı?

Casusluk nerede başlar, hukuk devleti nerede biter?

Demokratikleşmenin barometresi dış politikada da helâlleşme

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.