Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Aydın Selcen yazdı: Sayın Putin Gayrettullaha dokandı

Farazi diyelim, Ukrayna’ya ilişkin olarak kulağı delik ve bir ayakları Ankara’da bir ayakları Vaşington’da olan hatta sözlerine, muhakemelerine ve birikimlerine güvenilir kimilerince kabataslak şöyle bir anlatı dolaşıma sokuluyor. Siz, buralarda kamuoyuna anlatılanlara bakmayın, bunları fazla ciddiye de almayın, bunlar iç tüketime yöneliktir. İçeriye başka, dışarıya (Batı’daki muhataplara, ABD-AB-BK’ya*) öykü anlatılıyor zaten ama onu da fazla şey etmemek gerek. Aslında NATO, Rusya’nın Ukrayna işgalini belki sonbahar sonlarından itibaren başat dosya olarak çalışıyordu. Türkiye, NATO’nun 30 üyesinden ikinci en büyük ordusuna sahip ve somut katkı sunan 7 müttefikten biri; oradaki çalışmaların tam göbeğinde yer alıyor. Ve, zaten 70 yıldır üyesi olduğumuz, her kararı oydaşma ile alınan, savunmamızın belkemiğini de oluşturan bu ittifaka “yakınlaşıyoruz” şimdi.  

Nitekim Erdoğan’ın Rus işgali başlamadan kısa süre önce Kiev’e gidip 12 yıldır müzakere edilen STA’yı imzalaması, savunma sanayimize kritik katkı yapacak işbirliğinin hukuksal temelini atması, Baykar ile Sich Motor ve Ivchenko Design arasındaki uzun erimli ortaklığı başlatması (Sich Motor fabrikası 4 Mart itibarıyla Rus denetimine geçti), hemen akabinde Ukrayna savunmasına Stinger gibi MANPADS, Javelin gibi ATGM’lerin yanı sıra en önemli girdiyi sunan Bayraktar SİHA ihracatına başlanması tesadüf değildi. Bunların doğru ve yerinde olduğunu da kaç kez belirttim, o ayrı. Ama güncelden devamla: Tacdaki mücevher? İşte, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Wendy Sherman ülkemize geliyor. Dahası? Ne ABD, ne AB, ne BK’dan Ankara’ya yönelik tek bir yakınma duyulmuyor. Anlatı bu. Neredeyse gerisi, “Arkana yaslan ve bu adamın stratejik dehasına güven” diye gelecek.

Bu anlatının bir de çoğu ABD’de yerleşik yaygaracıları ilgilendiren yönü var. Lobici mi, moda deyimle “influencer” mi, turol mü, kendilerini darı ambarında gören aç tavuklar mı, zihinleri Soğuk Savaş’ta çakılı kimi bunaklar mı oldukları belli olamayan ya da bu kümelerin tamamını kapsayan tipler bunlar. Namusları maaşları kadar olan bu ekip de, kendilerince fırsattan istifade yahut durumdan vazife çıkararak veya doğrudan talimatla Türkiye Cumhuriyeti’nde demokrasi isteyen kim var kim yok geçmişlerine, kimliklerine bakmaksızın yaylım ateşi altına alma cüreti gösteriyor. “Gördünüz mü bak Libya’da, Karabağ’da duman attıran Bayraktarlar Ukrayna’da da cephede neler yapıyor, her şeye karşısınız hainler sizi” diye havlıyorlar. “Türkiye nasıl destek verdi Ukrayna’ya, ah bir de ABD şu bölücü YPG’ye yardımı kesse kim bilir neler olacak” diye yüksek sesle hayıflanıp, gözücuyla Brüksel’e, Vaşington’a bakıyorlar. Özetle, mukavvadan kendilerinin ürettikleri karikatüral hedeflere yine kendileri saldırıp, ekmeklerini hak etme derdindeler.

Aynı anlatının bir yerine “işi” aslında Erdoğan’ın iç “savaş kabinesinin” kapalı devre götürdüğü, Çavuşoğlu çemberin dışındayken, Kalın, Akar ve Fidan’ın o çemberin içinde olduğu, dolayısıyla benim gibi yarım akıllıların karanlık odada filin kuyruğunu yakalayıp ahkâm kesmekle iştigal ettiği sıkıştırılıyor. Odadaki âkillerin Erdoğan’ın söylemini “şimdilik” gemledikleri, ancak Biden’den Beştepe’ye telefon gelmedikçe (ki ona da “eli kulağında” deniyor) “ateşkesin” kalıcı olamayacağının anlamlı bakışlarla bir yerlerdeki ilgili muhataplara aktarıldığı belirtiliyor. Vaşington’da ve Brüksel’de gözlerinde kalp emocileriyle “Minister Akar” diye gezen karar alıcı ve stratejler olduğu da varsayılıyor. Elde illa kovayla kahve, koşaradım NSC binasından White House’a seyirten birilerine göre zaten cehennem donsa Türkiye’yi perde gerisinden Genelkurmay idare ediyor; “Kürt düşmanlığı” ve Yunanistan’dan başat tehdit algısı her dem yemyeşil. Zannedersiniz ki Türkiye devasa bir “Ürdün”. 

Kaynak: Fransa Savunma Bakanlığı

Muhalefete gelince, öncelikle 28 Şubat altılı ortak açıklamalarının seçim stratejisi bağlamında çağrıştırabileceği bir sakıncaya kısaca değinmem gerekirse bu, “Macron’dan kaçınıp, Matarella’yı aramak” olarak özetlenebilir. Ötesi, “Ukrayna nereden çıktı, ne güzel seçime gidiyorduk” havası. “Anti-emperyalistim” der geçerim, “Amerikan postalına hayır dediğimiz gibi”, “aman tarafsız kalalım neme gerek, sütlü börek”, “Montrö çok önemli” vb. Önerilen bir politika var mı? Varsa unsurları neler? İYİP bu anlamda daha sağlam duruyor ancak orada da “Putin’i eleştireceksem milliyetçi damardan girerim” yaklaşımı egemen. Aslında kendi kendime politik davranıp, “öncelik yalnızca Ukrayna” diyerek o milliyetçi damara mı “oynamalı” acaba diye sormuyor da değilim ama yanıtımı kestiremiyorum doğrusu.

Sözün özü, benim gibi viranede kendi kendine tünemiş gamlı baykuşlarsa alacakaranlıkta gördüklerine, duyduklarına, okuduklarına bakıp, bunları görüp geçirdiklerine vurup, geleceğe dönerek hezeyanlarını, şeamet tellâllıklarını paylaşıyor. Öyle ya, göstere göstere gelen Rus işgalini hepimiz birlikte öngördük ve söylediydik de zaten! Kurucularından olduğumuz Avrupa Konseyi’ndeki oylamada Rusya’nın üyeliğinin askıya alınmasına çekimser kalan beş ülkeden biri olmak onuru bize ait. Dönüp herhangi bir bağlayıcılığı olmayan BM kınama tasarısına destek vererek zevahiri ama ne de diplomatik kurtardık. Liyakat demek, çözüm demek! Maalesef durumumuz yok, yaptırımlara destek veremeyeceğiz. Montrö’nün altında nal gibi imzamız var, boğazlar zaten bizde, e onu gecikmeli de olsa bir zahmet uygulayacağız. Tüm iletişim kanalları kesildiğinde, Putin’le konuşan tek ülke kalacağız, zekiyiz çünkü. Rusya ve Ukrayna bir araya gelip güzel bir barışa vesile olsa? Belki Antalya’da bir toplantı noktasında? Temennimiz… Rus TV kanalına mülakat veren Ethem Sancak, “NATO üyeliği Türkiye’nin geçmişten gelen ayıbı, Bayraktarların böyle kullanılacağını bilmiyorduk, teröristleri destekleyen de, 2016 da darbeye kalkışan NATO” buyurmuşlar. Kuşkusuz şahsi görüşleridir. Zamanlama manidar olsa ve ifadelerini metinden okuduğu anlaşılsa da. Yoksa o konuşma notunu bizim iletişimcilerin Fahri filan hazırlamış olmasın? Saçmalıyorum, affedersiniz.

Bakan Yardımcısı Sherman’ın Türkiye’ye bölgede geçerken uğraması, ikinci kümeye düşüşümüzün tescilidir. Tamam, bizi açıktan eleştiren yok ama bizden söz eden de, bize ne düşündüğümüzü soran da yok. Madem masadayız, resimde neden yokuz? Yoksa burnuyerde çalım çalım gidip sürdüğü topla beraber taca çıkan bal yapmayan arı misali yerli ve milli topçu kalmak mı yine makûs talihimiz? Denge siyaseti bu be, devlet idare ediliyor sen anlamadın mı? Walla anlamadım: İnönü’nün başarılı denge siyasetinin sonu NATO üyeliğiyle taçlanmıştı. Yıl 2022. Değerli ve bu konularda uzman bir sevgili arkadaşım ise “çıkardığım entelektüel gürültüden yorulduğunu” belirtti nazikçe. Öyle olsun. Bana göre ortada anlatılacak ne bir Ukrayna politikamız, ne bir stratejimiz var. Dolayısıyla olmayan anlatılamıyor. Sessiz kalmak da bir seçenektir. O da yapılamıyor. Bildiğim kadarıyla idari ve mali işlerden sorumlu olup, meslekten de gelmeyen Dışişleri Bakan Yardımcısı Kıran, “Bayraktar özel bir şirketin ürünüdür, Ukrayna da bu ürünü firmamızdan almak istedi ve aralarında anlaşma yapıldı, bu ürünü verdiler” açıklaması yapmış Rus haber ajansına, örnekse. Fazla şey etmemek lazım diyorum da, güçlü kalamıyorum. Marifet değil, hasbelkader yine böyle fevri bir anımda istifa edivermiş bulunmuştum malûm 2013’de. 

Bizim usulde (2003 ABD’nin Irak’ı işgali gibi) böyle bunalım anlarında, “politika” bir nebuladır. Havada yakalarsanız, yakalarsınız yıldıztozu gibi. Üzerinize bulaşsın diye uğraşırsınız. Bugün de verdiğimiz izlenim, yakalar kaldırılmış, şemsiyeler açılmış, gökgürültülü, şimşekli, sağnak yağışlı fırtınanın geçmesini beklediğimiz yönünde. Sanki istiyoruz ki bir an önce güneş açsın da Sibirya taygalarında inşaat, sahra çöllerinde ihracat kovalamaya devam edelim. Ham petrolün varil fiyatı 120 dolara dayandı, Rus petrolünü 20 dolardan alan yok. Sakın cıvıltılı gözlerde “kısa günün kârı” ışıkları çakmasın? Putin’in çanakçısı oligarklar kaçacak delik arıyor. “İstanbul neden yeni ‘Londragrad’ olmasın” diyecek cinfikirler çıkmasın? Enerji ve gıdada küresel fiyat patlaması geldi, enflasyon aldı başını gitti, seçim de kapıda. Ne olacak şimdi? Hem Rusya, hem Ukrayna ile iyi ilişkilerimiz var. NATO üyesiyiz, AB adayıyız filan ama işte. Temennimiz…

İçimizi yeterince döktüysek, salonda olanlara bakalım. BM Genel Kurulu’ndaki oy örüntüsü ABD’nin Ortadoğu’da, Fransa’nın da Afrika’da artık borularının ötmediğini anlatıyor. Sözde diplomatik girişimler, ateşkes toplantıları Putin için yalnızca zaman kazanma ve savaş sisini artırma manevraları. Macron, Putin’le yaptığı 90dk. süren son telefon görüşmesinden Ukrayna’nın tamamının Rusya tarafından işgal edileceği sonucunu çıkardığını açıkladı. Beklenmedik kapsam ve derinlikteki yaptırımlar Rusya ekonomisini paçavraya çevirirken, oligarklar için de parti bitti. Güçlü devlet adamı, oturaklı lider havasındaki Putin ve burnundan kıl aldırmayan kurnaz Lavrov bir günde parya statüsüne indirgendi. Bu daha başlangıç, turpun büyüğü heybede. Zira Rusya’nın petrol ve gaz satışına henüz darbe vurulmadı. Tüm bu yaptırımların küresel ekonomi için ağır bir bedeli olacağı açık. Buna karşılık, hür dünyada o ağır bedeli ödeyecek siyasal irade ve kamuoyu desteğinin kemikleştiği de öyle. Zelenskiy ise bu yüzyılın uluslararası itibara sahip bir kahramanı olarak tarih sahnesindeki yerini şimdiden aldı.      

Alana, istila ve işgalin serencamına da bakalım. Ukrayna’ya özellikle Polonya üzerinden yapılan ATGM, MANPADS, SİHA sevkiyatı Rusya’nın ilerleyişini yavaşlatır ancak engellemez. Ardından gelecek olan şehir savaşı, cephe gerisi direniş ise maalesef Grozni ve Halep benzeri manzaralar ortaya çıkaracaktır. Rusya, yitirdiği kadar zırhlıyı kolaylıkla sahaya sürebilir. Hava kuvvetini beklemede tutmaktadır. Ukrayna’nın ise deyim yerindeyse atacak barutu bittiğinde, film kopacaktır. Rusya’nın Belarus-Ukrayna-Polonya sınır köşesinden aşağıya bir yalıtım harekâtına girişmesi de güçlü olasılıktır. Bunu şimdiye dek yapmamış olması hem Lvov merkezli bir mini-Ukrayna’yı geride bırakmaktan belki vazgeçmemesinden, hem önce Odessa ve hatta sonra ayrılıkçı Transdinyester ve Moldova’yı da alacak biçimde Karadeniz kıyısından ilerleyip, kuşatmayı tamamlamamış oluşundandır. Her hal ve kârda Rusya’nın Ukrayna’da uyguladığı kıyım ve yıkım şiddetlenerek artacaktır. Putin’in bir taktik nükleer vuruş kullanması da gayet geçerli ihtimaldir. Edebiyat parçalayacak olursak, cehennemin kapıları ardına dek açılmıştır.  

Hata yapmayalım: 24 Şubat 2022, 11 Eylül 2001’i de aşan nitelikte çığır açıcı dönüm noktasıdır. Mesele artık Ukrayna değil Putin’dir. Seçenek Rusya ve Ruslarla Ukrayna ve Ukraynalılar veya Batı/NATO arasında değil, demokrasiyle kleptokrasi-otokrasi; kurallara dayalı devletlerarası düzenle, güçlünün güçsüzü ezdiği 19. Yüzyıl kafası arasındadır. Amaç artık Rusya’yı çevrelemek değil, Rusya’da bir daha bir Putin’in daha çıkmayacağı bir zeminin kurulmasını sağlamaktır. Tarafımız gulagdan değil özgürlükten yana olmalıdır. Rusya’da bir haftada “savaşa hayır” demek için sokağa çıkan 7000 kişi gözaltına alınmıştır. İşin sonunun küresel savaşa evrilmesi geçerli olasılıktır. Gün küçük hesap, “herkes ekmeğinin peşinde” günü değildir. Gün geçmişi sorgulama, muhasebe günü de değildir. Akıllar bu kez olsun gerçekten başa devşirilmelidir.

Türkiye’nin NATO üyeliğinin Batı’dan bakışla bir anomali gibi görülme olasılığının mutlaka bertaraf edilmesi gerekir. Bunun yerine, I.Kırım Savaşı sonrasında 1856 Avrupa Uyumu, I. Dünya Savaşı sonrasında 1923 Lozan, II. Dünya Savaşı sonrasında 1952 NATO kazanımları akılda tutulmalı ve anlatılmalıdır. S-400’den ve Akkuyu Nükleer Santrali’nden kurtulmak için değerli bir fırsat ortaya çıkmıştır. 1917 Bolşevik Devrimi ve izleyen iç savaş sonrasında Beyaz Ruslara kapı açtığımız gibi, bugün de Ukrayna’dan özellikle savunma sanayisi ve nükleer gibi konularda çalışacak kişiler, aileleriyle birlikte konuk edilebilir. Uluslararası haberlere yansıyan Kherson, Kharkiv gibi kentlerdeki medeniyet pırıltısına dikkat ediniz. Saraybosna Sırp kuşatması altındayken o insanların zerafet timsali portrelerini anımsayınız. AB’nin Bosna’da eline kan bulaşmıştı. O AB şimdi “beyaz” mültecileri almak için seferber. Biz de “güzel yüzümüzü” gösterebiliriz. Güzel yüzümüzü göstermek derken Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala’nın yıllardır siyasal tutsak olduklarını anımsadım, bir büyük boşlukta bozuldu büyü. Ciddi küresel demokrasi endekslerinden V-DEM’de skorumuz 28’e düşmüş, Avrupa’nın anti-demokratik dört ülkesi arasına girmişiz.

Önümüzde, adeta odanın orta yerinde fil gibi duran kaçınılmaz soru şudur: Putin bugüne dek kimsenin tahayyül dahi edemeyeceği biçimde Almanya’nın askeri omurgasını bir günde doğrulturken; Ukrayna’dan etnik temele, uydurma revizyonist bir tarih anlatısına değil gönüllü birlikteliğe dayalı gerçek bir ulus yaratırken; Türkiye’nin de kimlik ve yönelimini yeniden anımsamasını sağlayacak mıdır? Bu sayede silkinip demokrasi ligine yükselmek, yüzümüzü yeniden ait olduğumuz Batı’ya çevirmek için ulusal bir sıçrama yapabilir miyiz? “Esnaf” zihniyetten umudum yok, demokratik muhalefette o öngörü ve bilinç var mı?

*Birleşik Krallık – Britanya  

**Meraklı okura ikisi de T24’te çıkan BE Oğuz Demiralp’in ve Cengiz Çandar’ın yazılarını naçizane öneririm.  

Aydın Selcen’in daha önceki yazıları: 

Ukrayna – Afganistan değil Grozni, de Gaulle değil Allende

Ukrayna – Çıkan kısmın özeti

Ukrayna gitti, gidiyor…

IŞİD liderinin ortadan kaldırılmasının düşündürdükleri

Ukrayna, dış politikanın kendine gelme fırsatı mı?

Hangi cumhuriyet, hangi muhalefet, hangi sağ?

Hristiyan demokrat oluyor da, Müslüman…

Dünyaya bakış 2022 – Nereden soru çıkar?

Dış politikada 2021 – Bir bilanço denemesi

Adam kazandı

Dışişleri – Cepheden cepheye, zaferden zafere…

Kutuplaşma mı, gözü yaşlı kucaklaşma mı?

Casusluk nerede başlar, hukuk devleti nerede biter?

Demokratikleşmenin barometresi dış politikada da helâlleşme

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.