Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Seren Selvin Korkmaz yazdı: Cumhurbaşkanı adaylığı tartışmalarının gölgede bıraktıkları

Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayının kim olacağı en çok merak edilen konulardan biri. Meral Akşener’in cumhurbaşkanı adayı olmayacağını açıklamasının ardından tartışmalar CHP’li üç isim Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş ve Kemal Kılıçdaroğlu etrafında şekilleniyor. Ancak, bu tartışmaların seyri zaman zaman öyle bir hal alıyor ki önümüzdeki süreçte belirleyici olacak pek çok temel konu adaylık tartışmalarının gölgesinde kalıyor. Öyle ki bu konu altı liderin 12 Şubat’taki “tarihi buluşmasını” dahi gölgede bırakabildi.

Türkiye’nin önümüzdeki seçimlerde demokrasiye geçişi için ilk önkoşul muhalefetin cumhurbaşkanlığı seçimini kazanması. Parlamento çoğunluğunu sağlamak Türkiye’nin güçlendirilmiş parlamenter sisteme ve demokrasiye geçişi için gereken yasal, anayasal düzenlemelerin yapılması için oldukça önemli. Ancak; mevcut sistemde yürütme organını ve yetkilerin büyük bir bölümünü elinde bulunduran cumhurbaşkanlığı makamının rolü kritik. Bu nedenle tartışmalar da potansiyel cumhurbaşkanı adayları üzerinde yoğunlaşıyor. Bu oldukça doğal bir süreç. Ancak muhalefet partilerinin bu tartışmaları iyi yönetmesi gerekiyor. Aksi taktirde tartışmaların seyri muhalefetin moral üstünlüğünü de zedeleyebilir.

Adaylık üzerinden yapılan tartışmalarda iki temel soruna dikkat çekeceğim. Öncelikle aday tartışmaları yoğunlaştıkça Millet İttifakı’na dahil olması beklenen ve altılı masanın üyeleri olan DEVA ve Gelecek partilerinin bu süreçte belirleyici olduğu hatta muhalefetin büyük ortakları CHP ve İYİ Parti’nin tercihlerinin yok sayıldığı argümanı sıklıkla dile getiriliyor. Özellikle Kılıçdaroğlu’nun adaylığının ön planda olması bu eksende yorumlanıyor. Ancak, bu tartışmalar bazen bugün mevcut iktidarın dayandığı “çoğunlukçuluk” anlayışını besleyebiliyor. Oysa muhalefet partileri Türkiye’nin geleceği için yuvarlak bir masada eşit bir düzlemde yol almak için büyük bir çaba veriyor. Şüphesiz ki adayın kim olacağı da muhalefet partilerinin uzlaşısı ile belirlenecektir. Öte yandan, Millet İttifakı’nın dışında kalan HDP ve TİP’in de yer alacağı üçüncü ittifakın da seçim süreci ve seçim sonrası Meclis’teki rolü düşünüldüğünde “küçük partilere küçük pay” anlayışı Türkiye’nin geleceği açısından pek sağlıklı değil. Bu nedenle adaylık tartışmaları, kişilerin avantaj ve dezavantajlarından ziyade partilerin belirleyici rolü ekseninde sürdükçe, muhalefetin sınırları genişleyen mahallesinde de kutuplaşma yaratıyor. Öte yandan, CHP seçmenine dair de peşin hükümlü değerlendirmeler yapmamakta fayda var. Kimin aday olacağı tartışmaları bir yana CHP’li üç aday bugün Erdoğan’a karşı seçimde yarışabilecek liderler olarak anılıyor. 2018’de “CHP’nin adayı kim olmalı?” sorusuna kuvvetli bir yanıt verilemiyorken bugün üç ismin anılması CHP için de önemli bir başarı. İttifakın adayı bu üç isimden hangisi olursa olsun, CHP seçmeni de seçimde hem cumhuriyet ikinci yüzyılına girerken tarihi bir misyon üstlenen partilerine hem de partisinin adayına oy vermiş olacak.

İkinci olarak, cumhurbaşkanlığı adaylığına dair yapılan tartışmalarda salt aktör bazlı, tek değişken üzerinden yapılan yorumların eksik kaldığını düşünüyorum. Mevcut sistemi, rejim yapısını, partiler içi dengeleri ve ittifak dinamiklerini gözetmeden anketler üzerinden adaylık tartışmalarını yürütmek bu açıdan riskli. Bugün Erdoğan’a karşı yarışacak adayın seçim meydanında popülist liderle mücadele edebilecek, her türlü manipülasyonu geri çevirebilecek hem hitabeti hem ekip yönetimi kuvvetli bir aday olması avantajlı. Her popüler adayda ise bu özellik yok. Bu nedenle anketlerde en çok oyu alan herhangi bir adayı değerlendirirken adayın farklı özellikleri de göz önünde bulundurulmalı. Yani, cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda anketler bir eğilim veriyor; ancak bir aday sadece popüler olup örneğin kutuplaşma eksenindeki konularda fire vermeye meyilliyse popülaritesi seçim zamanı bir ayda eriyebilir. Öte yandan, Türkiye muhalefeti yalnızca seçimi kazanmakla değil demokrasiye geçişi sağlayacak bir formülü hayata geçirmeli. Bunun için de muhalefetin cumhurbaşkanı adayının bu süreçte gereken adımları atmaya uygun bir kişi olması gerekiyor. Haliyle, temenniler ve favorilerden ziyade değişkenler üzerinden farklı değerlendirmeler yapmak daha sağlıklı olacaktır.

“Kılıçdaroğlu’nun adaylığı muhalefetin geçiş süreci formülü mü?” başlıklı yazımda, geçiş süreci formülündeki uzlaşmanın, muhalefetin adayını belirleyeceğini iddia ediyorum. Bu noktada seçilecek cumhurbaşkanına atfedilen rol, görev süresi ve bu kişinin kabinesinde kimlerin olacağı bize adayın kim olduğunu söyleyecektir. Örneğin, bir liderler kabinesi olacaksa bunun başında Kılıçdaroğlu’nun olması beklenecektir. Bu formülde Akşener tarafından dile getirilen “fiili başbakanlık” rolü de cumhurbaşkanı yardımcısı sıfatıyla Meral Akşener’in olabilir. Yani kabinedeki roller de aday seçiminde etkili olacaktır.

Lider odaklı siyaset anlayışının ve popülizmin hâkim olduğu Türkiye siyasetinde adaylık tartışmaları hem ilgi çekiyor hem de reyting alıyor. Üstelik seçim için de gerçekten belirleyici bir durum. Hal böyle olunca aday tartışmalarının önüne geçmek pek mümkün değil, sağlıklı da değil. Ancak muhalefet partilerinin adayı açıklayana kadar geçen süreci iyi yönetmeleri gerekiyor. Bunun için birkaç adım oldukça kritik:

  1. Sivil toplum, medya ve entelektüellerle diyalogların sıklaşması sürece dair daha sağlıklı bir bilgi akışının paylaşılması. Böylece hem yanlış anlaşılmalar hem de “kötümser koridor” olarak nitelendirdiğim umutsuzluğu besleyen havanın yayılması engellenmiş olur.
  2. Bunu sağlamak için muhalefetin sadece fotoğraflarla görüntü vermesi değil, ekonomiden dış politikaya ortak yol haritalarının hızla açıklanması ve bunların etkin iletişim stratejisiyle topluma aktarılması gerekir.
  3. Muhalefet içindeki ortaklıkların altılı masanın dışında da parti örgütlerine yayılması, ittifak zeminin önemini parti mensuplarına ve topluma sıklıkla anlatarak; ittifakın hedef ve politikalarını, söylemlerini oluşturarak sürecin hızla ama ince ince örülmesi etkili bir adım olur.

Türkiye kader seçimine giderken muhalefetin sorumluluğu büyük, işi zor. Adaylık tartışmalarının muhalefet içi veya partiler içi bölünme işareti vermesi riskini önemsemek ve buna uygun bir yol haritası planlamak muhalefetin “olumlu” adımlarının da görülmesini sağlayacaktır.

Seren Selvin Korkmaz’ın önceki yazıları:

Genç seçmen kime oy verecek?

Tarihi buluşmanın ertesinde Türkiye

İktidarın hayatta kalma stratejisi

Muhalefetin seçim ittifakları nasıl genişler?

Siyasetsizlik siyasetin sonunu getirir

İktidara can suyu – Yine, yeniden kutuplaşma

Millet İttifakı iktidarın tuzağına düşer mi?

Muhalefet, Rus ruleti oynar mı?

Ülkenin çıkışı nerede?

Kılıçdaroğlu’nun adaylığı muhalefetin geçiş süreci formülü mü?

Kadınların seçilme hakkı sahiden var mı?

İktidar ne zaman kaybeder, muhalefet ne zaman kazanır?

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.