Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Cengiz Özdemir yazdı: Moskof Taşı’ndan, Ayastefanos Anıtı’na İstanbul’da Slav izleri

Ukrayna-Rus savaşının yakıcı bir gündem olarak karşımızda durduğu şu günlerde İstanbul tarihinde Karadeniz’in öte kıyısındaki bu iki Slav kavmi ile ne türden birtakım münasebetler geliştirdiğimizi yazalım.

Slav milletlerinin Ortodokslaşmasında Bizanslı iki kardeşin çok önemli bir yeri vardır. M.S. 9. yy.’da Selanik’te doğan iki Grek kardeş Metodios ve Krillos, İkonaklazm döneminde Slav halkları arasında yaptıkları misyonerlik faaliyetleri sayesinde iyice güçten düşmüş olan Bizans devletine ikinci bir asrı saadet dönemi yaşattılar. İkonaklazm döneminin sonunda Rahip Krillos, kendi adıyla anılan Kiril alfabesini icat etti. Bu alfabe Slav dillerinin yapısına çok uygundu. İncil böylece Slav dillerine çevrildi ve Slav halkları arasında Ortodoksluk hızla yayıldı. İstanbul Patrikhanesi ekümenik kimliğini bu sayede çok daha güçlü bir şekilde pekiştirdi. 1204’e kadar sürecek Komnenos hanedanı iktidarı bu zemin üzerinde yükseldi. Bu dönemde tüm Balkanlar’da, Ukrayna’da ve Rusya’da Ortodoks Hristiyanlık hızla yazılacak, “doğu” Hristiyanlığı bu yeni alfabe ile en uzak sınırlarına ulaşacaktır. 1204’de gelen Latinler bu görkemli dönemi sona erdirecek, İstanbul ve Bizans’ın gücü bir daha geri gelmemek üzere sönümlenmeye başlayacaktır.

Elbette bu hikayede hep dostluk yok. İstanbul’un onlarca kez kuşatılması ve yağmalanmasında Dinyeper ırmağının kuzeyinden yola çıkan Rus ve Ukraynalı maceracıların büyük rolü vardı. Bunların sık sık Karadeniz’i aşıp Sarıyer ve Beykoz’dan başlayarak yağmalaya yağmalaya İstanbul önlerine kadar geldikleri çok görülmüştür. 18. yy.’a kadar zaman zaman süregelen bu yağma hareketleri İstanbul’da büyük endişe yaratıyordu. Bu açıdan Rus yayılmacılığına karşı boğazların güvenliği meselesi her zaman uluslararası bir mesele olarak görülmüştür.

Moskof Taşı

Elbette bunun tersi durumlar da söz konusuydu. II. Mahmut devrinde Fransızlar’ın ve İngilizler’in Mısır’ı ele geçirme planları dahilinde palazlandırıp kışkırttıkları Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Kütahya önlerine kadar gelip İstanbul’u tehdit etmesiyle Osmanlılar Ruslar’dan yardım istedi ve Rus donanması Beykoz önlerine demirledi. Bu mesaj etkili oldu ve Kavalalı ilerleyişi durdu. Lakin Ruslar burada varlıklarının bir nişanesi olarak bir anıt diktiler. Anıt Baltalimanı’nından 400 asker ve iki gemi yardımıyla getirilen devasa bir kayadır. Bu kaya yontularak bir forma sokuldu. Anıt o kadar büyüktü ki karşı kıyıdaki yabancı sefaretlerin yazlık yalılarında oturan zevatın sinirlerini oynatır. Sık sık bu anıtın kaldırılması için dilekte bulunurlar. Lakin Osmanlı ta İttihat ve Terakki dönemine kadar bunları umursamaz. Hatta anıtın üzerine II. Mahmud’un isteğiyle Pertev Paşa’nın şu dizeleri nakşedilir:

“Bu sahraya misafir geldi, gitti asker-i Rusi

Bir seng-i kûh-peyker yadigar olsun, nişan kalsın

Vikâfı devleteynin böyle dursun sâbit ü muhkem

Lisan-ı dostanda dastanı çok zaman kalsın”

Bu anıt uzun zaman kalmış, aşağı yukarı 100 yıl sonra, I. Cihan harbi patlayıp iki Alman muhribi Kırım’ı topa tutarken, Beykoz çayırında da anıt dinamitle havaya uçurulmuş. O iki geminin boğazdan nasıl geçtiğine de birazdan değineceğim.

Ayastefanos Anıtı

Moskof’un İstanbul’a diktiği ikinci anıt Ayastefanos (Yeşilköy) Anıtı’dır. Bu anıt 93 harbi (1877-78) sırasında Ruslar’ın tüm Balkanlarda Osmanlı ordularını önüne katıp ta Yeşilköy’e kadar gelip dayanması olayını hatırlatmak için dikilmiş muazzam bir anıttır. Beykoz’a dikilen kaba taştan yontma ilk anıta hiç benzemez. Gayet Rustik, içinde bir Ortodoks kilisesi bulunan devasa bir kuledir bu. Adete İstanbul önlerine dikilmiş bir meydan okuma anıtı gibidir. Bu antın ömrü diğeri kadar uzun olmaz. 36 yıl sonra yine 1914’de İttihat ve Terakki Fırkası’nın emriyle imha edilir. Hatta bu anıtın imha edilmesi fotoğraflar ve film çekilerek belgelenir. Bu filmin Osmanlı topraklarında çekilen ilk hareketli sinema filmi olduğu söylenir.

Huber Köşkü’nde bir telsiz istasyonu

Boğazların stratejik öneminin farkında olan Almanlar istikbaldeki Rus savaşını gayet iyi öngördükleri için iki Krupp ve Mauser silahlarının Türkiye temsilcisi ve silah fabrikatörü Herr Auguste Huber, Tarabya’da 64 dönülük devasa bir arazi satın alıp buraya bir köşk yaptırır. Bugün cumhurbaşkanlığı uhdesinde olan Huber Köşkü sadece bir köşk değil, Murat Yetkin’in “Casuslar Kitabı”ndan öğrendiğimize göre mevcut kuleleri ve o dönemin en ileri teknolojisi sayılan telsiz istasyonuyla bir haberalma üssü olarak inşa edilmiş. Yine Yetkin’den öğrendiğimize göre Goben ve Breslau gemilerinin Osmanlı bandırasıyla Rus limanlarını bombalaması buradan koordine edilmiş. Hatta devrin Almanya sefiri bizzat bu geçişi bu köşkün kulelerinden seyretmiş ve operasyonu yönetmiş.

Elbette iyi bir tüccar olan Huber’ler ürünlerinin kullanılması ve pazarlarının genişlemesi için bu kadarcık yatırımı gözden çıkartmışlardır. Kuşkusuz devrin Osmanlı yönetici kliği bu köşklerden dışarı çıkmadılar. Pazar yoksa kendin yarat düsturu II. Dünya Savaşı öncesinde Krupp silah fabrikalarının Hitler’i desteklemesiyle yeniden hortlamıştı.

Özetle İstanbul bu coğrafyada çok stratejik bir noktada durmaktadır. Bugünlerde can simidi gibi sarıldığımız Montrö Boğazlar Sözleşmesi yüzlerce yıllık tarihsel birikimin bir özetidir. Bunu güncel politikanın bir enstrümanı haline getirip aşındırmaya çalışan zihniyet sıkıştıkça değerini anlamak yerine dönüp tarihe baksın.

Cengiz Özdemir’in önceki yazıları:

Bir modacı – Jean Botter ve Botter Apartmanı

İstanbul-Venedik-Paris hattında bir iktidar sembolü – Dört at

 Boğaziçi’nde bir cevelan- Boğaziçi yazıları-1

Bir lüfer yazısı

İstanbullu kim?

Yitip giden İstanbul

İstanbul’un sokak köpekleriyle imtihanı

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.