Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır yazdı: Türkiye’de İslamcılık yeniden güçlenebilir mi?

1980 ve 90’lı yıllarda dünyada ve Türkiye’de İslami hareketin yükselişinden memnun olmayanlar arasında iki farklı eğilim baskındı:

1) İslamcılığı tehdit olarak görmekle birlikte önemsememek, zira iktidar olmalarının asla mümkün olmadığını düşünmek,

2) İslamcılığı ciddi bir tehdit olarak görüp önemsemekle birlikte bu hareketin neden ve nasıl güçlendiğini anlamak, kavramak istememek.

Tartışmayı Türkiye ile sınırlı tutarsak, bu dönemde siyasal İslam’ın ilk ciddi zaferi olarak kabul edebileceğimiz Refah Partisi’nin (RP) Mart 1994 yerel seçimleri başarısıyla birlikte sözünü ettiğimiz iki eğilimin pekala birbirlerini beslediklerini gördük. RP’yi önemseyen ve önemsemeyenler, seçim sonuçlarını bu partinin “başarısı” değil de merkez partilerinin “başarısızlığı” olarak görmede büyük ölçüde birleştiler. Olayın özünü almaya çalışmanın itibar görmemesinin önde gelen nedeni, bunun çok ciddi bir özeleştiriyi gerektiriyor olmasıydı. Bunun yerine “müesses nizam“ın sürece müdahalesini (28 Şubat) onaylayıp desteklediler. İslami hareketin neden ve nasıl güçlendiğini anlayamadıklarını kavrayabilmeleri için AKP’nin 2002 sonunda tek başına iktidara gelmesini beklemeleri gerekecekti.

Dünün tam zıddı bir durum

Şu günlerde tersi bir durumun büyük ölçüde söz konusu olduğunu ileri sürebiliriz. Şöyle ki, dün İslami harekete şu ya da bu şekilde hak ettiği güç ve önemi atfetmeyenlerin önemli bir kısmı, bugün bu harekete hak etmediği güç ve önemi atfetmekten geri kalmıyorlar. Diğer bir deyişle dün gelişini görmedikleri, görseler bile anlayamadıkları hareketin bugün gidişini görmüyor, görseler bile neden gittiğini anlamakta zorlanıyorlar. (Burada bir parantez açıp dün İslamcılar’ı baş düşman gibi bellemiş çok sayıda kişi, kesim ve grubun ne zamandır Erdoğan iktidarıyla işbirliğine içine girmiş olduklarının ve onun gitmesinin kendilerinin de kaybı anlamına gelmesinden korktuklarının altını çizelim.)

İslamcılık AKP ve Erdoğan’dan ibaret değil

Türkiye’de İslamcılık parantezinin kapanmakta olduğunu düşünenlerin en büyük yanılgısı bunu sadece ya da esas olarak AKP ve Erdoğan ile açıklamaya çalışmaları. Halbuki AKP ve Erdoğan’ın 20 yıla yaklaşan iktidarı sebep değil sonuçtur. Kuşkusuz iktidarın bu derece uzun sürmesinde AKP ve Erdoğan’ın rolü çok önemli fakat resmin bütününe bakıldığında İslamcılığın sadece siyasetten, siyasal İslam’ın da sadece Erdoğan ve AKP’den ibaret olmadığı görülür.

AKP, çok ciddi toplumsal, kültürel, ekonomik ve siyasal, hatta jeostratejik boyutları olan bir hareket tarafından iktidara taşındı. Bu hareket yükselirken, ülkenin gerçek sahibi olması iddiasındaki parti ve kurumlar büyük bir kriz içindeydiler. Bir süredir İslami hareketin sadece siyasi değil her alanda vahim krizler yaşadığına şahit oluyoruz.

Örneğin iktidar sahiplerinin her vesileyle sık sık dile getirdikleri gibi, kültürel alanda herhangi bir alternatif yaratabilmiş değiller. Daha önceki bir yazımda anlatmaya çalıştığım gibi İslami entelijansiya daha tam oluşamadan iktidarın aparatı haline dönüştü.

Fethullahçılığın verdiği hasar

Toplumsal alanı uzun bir süre tahakkümü altına almış olan Fethullahçılık, aslında komplocu siyasi bir hareket olduğunu göstererek İslami kesimin tümüne çok büyük bir zarar verdi; bu arada kendisi de çok ağır yara aldı. Diğer cemaatlerin büyük kısmı iktidarın dümen suyuna girerek iyice itibarsızlaştı.

Ekonomi alanında da Erdoğan “nas“a dayandırmaya çalıştığı ve var olan krizi daha da derinleştirmekten başka bir işe yaramayan “faiz sebep enflasyon netice“ önermesi dışında “İslami“ olarak adlandırılabilecek hiçbir şey yaşanmadı. Bunun yerine insanların daha da yoksullaştığı, kamu mallarının önemli bir kısmı “dindar“ olma iddiasındaki kişiler tarafından talan edildiği bir Türkiye ile karşılaştık.

Bundan sonrası

Gençlerde, özel olarak da muhafazakâr ailelerin çocuklarında dine karşı ilgisizlik, kayıtsızlık gibi eğilimlerin çoğalması; hatta deizm ve ateizmin yaygınlaşmasını esas olarak bütün bu yaşananlarla açıklamak isabetli olacaktır.

Dolayısıyla başlıktaki soruya dönecek olursak cevap, “çok zor“, hatta “imkansız“ olacaktır. Özetle İslamcılığın çok önemli bir fırsat yakaladığını ve bunu heder ettiğini; bu arada ülkeye de çok kötülüğü dokunduğunu, bunu telafi etmesinin kolay kolay mümkün olmadığını düşünüyorum. 

Ruşen Çakır’ın önceki yazıları:

İmamoğlu “İkinci Erdoğan” mı?

Türkiye sağa mahkum mu?

İslamcı aydınların yükselemeden düşüşü

Türkiye Fethullahçılık defterini tamamen kapattı mı?

Edirne-Kandil-İmralı hattı

Dün, bugün, yarın – Yedi soruda Türkiye’de cemaat-siyaset ilişkileri

Sezen Aksu olayı – Hedef alınan hepimizin dilleridir

On soruda Türkiye’de cemaatler

“Kendimden başkası için bir şey istiyorsam namerdim”

Sürdürülebilir sürdürülemezlik – Erdoğan’ın altı yöntemi

“Erken seçim” isteyip “baskın seçim”den ürkmek

En son ateş eden yine (büyük) burjuvazimiz oldu ve silahı tabii ki (yine) kurusıkıydı

Muhalifin muhalife propagandası ya da “Bana duymak istediğim şeyleri söyle”

Otoriter rejimlerde direnerek ayakta kalabilmek için -Sürdürülebilir cesaret

Yazmasam olmazdı

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.