Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Serhat Güvenç yazdı: İlk 48 saat

1991’de ABD liderliğindeki çok uluslu koalisyon Irak’a karşı Çöl Fırtınası Harekatı’nı başlattığında tarihe tanıklık edeceğim yanılgısıyla sanırım 72 saat televizyon başından kalkmamıştım. Yanılgım, televizyonun savaşın hakiki yüzünü aynen yansıtacağını varsaymamdan kaynaklanıyordu. Zira ABD basını Vietnam Savaşı sırasında hiç de fena bir sınav vermemişti. Yaşanan faciayı uzaktan kayıtsızca izleyen ABD kamuoyunun bir bölümünü harekete geçirebilmişti.

Körfez Savaşı’ndan kısa süre sonra savaş diye izlediğimizi düşündüğümüzün, bayağı bayağı kurmaca olduğu ortaya çıkmıştı. Sonraları buna “CNN Etkisi” dediler. Vietnam Savaşı sonrası askeri maceralardan sıtkı sıyrılmış Amerikan toplumunun Körfez Savaşı’nı ilgisini ve desteğini muhafaza edebilmek için böyle bir hakikat bükülmesine maruz bırakılmıştık. Sonuçta post-modern savaşların atası sayılabilecek 1991 Körfez Savaşı sonrası, “stratejik iletişim” diye bir uğraş ortaya çıktı.

İletişim artık, silahlı kuvvetleri doğrudan ilgilendiren ve derin biçimde dahil olduğu bir alan. Birkaç yıl önce dersimde öğrencilerimle, İngiliz Ordusu’nun bir “Facebook Tugayı” kurduğu haberini paylaşmıştım. Siyasi uyuşmazlıkların, çatışmaların bir de siber boyutu (cyber domain) ya da yüzü var.  Kamuoyları bilgi ve analiz ihtiyacı için geleneksel kitle iletişim mecralarından uzaklaştıkça, sosyal medya, siber ortamdaki “gönülleri ve akılları çelme” gayretlerinin sıklet merkezine dönüşüyor.

Hem “1991’de CNN Etkisi”nin ağzımda bıraktığı acı tat hem de “savaş sisi”nin siber cephede daha da katmerli hissedilmesi nedeniyle, Rusya’nın başlattığı işgale dair bilgi akışını çok ince bir şüphe eleğinden geçirerek beklemenin daha doğru olacağını düşündüm. Aradan 48 saatten uzun bir süre geçti. Sanırım izlenimlerimi paylaşma zamanı geldi. Muharebe uzamındaki (battlespace) durum çok akıcı olduğu için özellikle askeri konulara ilişkin analiz ve yorum denemelerinde yanılma olasılığının çok yüksek olduğunu da peşinen ifade etmiş olayım.

Rusya’nın işgal harekatının sıklet merkezinin Kiev olduğu artık ortada. Harekâtın başında Rusların çok farklı cephelerden taaruza geçmesi yanıltmaya yönelik bir hamleymiş. Ukrayna’nın zaten zayıf olan askeri gücünü farklı cephelere dağıtmasını sağlayarak, asıl hedefin savunmasında zafiyet yaratmayı planladıkları söylenebilir. Bu mantıkla Kiev’i ele geçirdikten sonra ortaya çıkacak siyasi duruma göre diğer cephelerdeki askeri harekâtı ya geliştirecek ya da keseceklerdir diye düşünülebilir. 

Başkent Kiev’in Rus saldırısının ana hedefi olması, askerî çatışmanın kaderini en kısa sürede tayin edecek sıklet merkezi olarak değerlendirildiğini gösteriyor. Clausewitz okuyanlar anımsayacaklardır, kısa sürede kesin sonuçlu muharebe için yoğunlaşabilecek üç sıklet merkezi vardır. Bunlar, düşmanın ordusu (silahlı güçleri), müttefikleri ve nihayet başkentidir. 

Önce bir sıklet merkezi olarak müttefikleri ele alalım. Putin daha savaş başlamadan bu sıklet merkezini etkisiz hale getirmiştir. Ukrayna’nın müttefiki yoktur. Öyle de kalması için Putin kâh NATO’ya kâh geleneksel “tarafsız” ülkelere sert tehditler savurmaktadır. Türkiye de dahil pek çok ülkede hükümetlerin tereddütlü ve ikircikli tutum almaları stratejinin bu ayağının başarılı olduğunu gösteriyor.

Bir sıklet merkezi olarak Ukrayna ordusu ne anlama geliyor? Ordular, en azından 20. yüzyıla dek savaşlarda kesin sonuç için “imha muharebeleri”ne tutuşurlardı. Bir tarafın şüpheye yer kalmayacak biçimde yenildiği, ordusunun ya tamamen imha edilmesiyle ya da harp kudretini büyük ölçüde yitirmesiyle anlaşılırdı. Dolayısıyla da karşı tarafın dayattığı barış koşulların kabul etmek zorunda kalırdı. “İmha muharebeleri” devri büyük ölçüde kapandı. Rusya’nın işgali bağlamında, Ukrayna ordusunu imha muharebesine girişmesi çatışmanın kapsam ve şiddetini artıracak bir gelişmedir. Savaş kararı veren bir siyasi lider en kısa sürede savaşı lehine bitirecek seçeneğe yöneleceği için bu optimum seçenek değildir.

Geriye başkent Kiev kalıyor. Askeri işgali en kısa sürede ve düşük kayıpla siyasi başarıya tahvil edebilmek için en uygun seçenek bu gibi durmaktadır. Dolayısıyla işgalin ilk 24 saatinde Kiev yakınlarındaki bir havaalanı ele geçirerek, geriden gelecek asıl kuvvetler için bir havabaşı tesis etmek amacıyla cüretkâr bir akın yapılmıştır. Ancak bu gayret başarısız olmuşa benzemektedir. Şayet başarılı olsaydı, Rusya, göstere göstere büyük askeri yığınak yapmanın cazibesine kapılarak feda ettiği “stratejik baskın” avantajını “taktik baskınla” telafi edebilecekti.

Ancak yüksek riskli bu hamle başarısız oldu. Erken aşamada Rus askerlerini Kiev’de görmek hem hükümetin hem de halkın savaş azmini kırar düşüncesinin bu riskin alınmasında belirleyici olduğu düşünülebilir. Hızlıca Kiev’deki hükümeti indirmek ve Rusya yanlısı yöneticileri iş başına getirmek herhalde Putin’in en iyi senaryosuydu. Bu aşamada yine askeri bir klişeyi anmadan geçmeden edemeyeceğim: “Yığınakta yapılan hata, muharebelerle telafi edilemez.” Özetle ilk 48 saatin sonunda Rusya’nın yığınaklama tercihinin olumsuz sonuçları öne çıktı.

Bütün bunlara ek olarak kamuoyu faktörünü dikkat alırsak, stratejik iletişim cephesinde Ukrayna’nın komedyen başkanının şu ana dek, Rusya’nın stratejik iletişim aparatına ciddi bir üstünlük sağladığı düşünülebilir. Kaba gücün dilini kullanan ve temsil eden Rusya Cumhurbaşkanı Putin’e göre çok daha kırılgan ve zayıf görünen, eski komedyen Ukrayna Başkanı Zelenskiy, sahne deneyiminin de katkısıyla, etkili oldu. Sosyal medyada Rusya’nın işgali adeta bir David ve Goliath hikayesine dönüştü. Bunu iletişimciler benden çok daha yetkin değerlendirecektir.

Ama ben stratejik açıdan baktığımda, post-modern savaşlarda kamuoyunun da bir sıklet merkezi olduğunu göz önüne alarak, bu cephenin Rusya’nın şu anda yumuşak karnını oluşturduğu kanaatindeyim. Zelenskiy’nin direnişe kararlı olduğu mesajları yayıldıkça, Rusya için işgalin maliyeti yükselmektedir. Stratejik iletişim cephesindeki bu durum, işgalin uzaması durumunda çok daha belirleyici bir boyut kazanabilir. Putin, zaten bu işgali ne derece benimsediği tartışmalı Rus kamuoyunda destek kaybına uğrayabilir. Ukraynalıların direnme azmini erkenden kırmayı umarken, uzayan bir işgalin kendi kamuoyunun savaşma hevesini kırması gibi bir sonuçla karşılaşabilir. Ayrıca Batılı ülkeler, Ukrayna konusunda içeride yer yer kutuplaşma düzeyince bölünmüşlük yaşadığı için henüz kamuoyu baskısı ile karşılaşmadılar. Ancak “zayıf” taraf bu kadar güçlü mesajlar vermeye devam ederse ve Rusların askeri gücü daha da yıkıcı biçimde devreye girerse, bölünmüş kamuoylarında Ukrayna lehine bir hava oluşabilir. Bu noktada karar vericiler kamuoyunu giderek daha fazla dikkate almak zorunda kalabilir.

Sonuç olarak Rusya’nın askeri gayretleri, Kiev’i bir an önce ele geçirmeye ve Zelenskiy’i hızlıca tesirsiz hale getirmeye yoğunlaşacaktır. Zelenskiy, Ukrayna’nın stratejik iletişiminin hem en güçlü hem de en zayıf halkasıdır. Zelenskiy olmadan bu cephedeki etkinliklerini ve üstünlüklerini de yitirebilirler. Cumhurbaşkanı olması Zelenskiy’i yüksek öncelikli hedef yapmaya yeterlidir. Ancak mücadelenin siber boyutunda Rusya’ya karşı bu denli etkili olması, onu Rusya açısından en kritik hedef haline getirmektedir. 

Askeri ve siyasi koşullara bağlı olarak 48 saat bir askeri harekât için uzun ya da kısa bir süre sayılabilir. Baskınla, kısa sürede sonuç alınması hedeflendiyse uzun bir süredir. Bir yıpratma mücadelesi için ise her şey daha yeni başlıyor demektir. İşgal başlamadan önce elindeki istihbaratı cömertçe paylaşan ABD, muhtemelen Rusya’nın harekât planları hakkında da istihbarata sahip. Bunları Ukrayna ile paylaşmış olduğunu düşünmek yerinde olur. Rakibin hamleleri hakkında bilgi sahibi olmak, savunan tarafa ilave bir avantaj sağlar.

“Asker millet” yakın zamana dek bizim ülkemizde sıklıkla duyduğumuz bir kavramdı. Aslen Alman General Van Der Goltz’un Türk askeri ve siyasi kültürünü derinden etkileyen “millet-i müsellaha” (nation in arms) kavramından türetilmişti. Ukraynalıların “ulus” olmadığı ülkemizde de yaygın bir kanaat. Yine sosyal medyaya düşen, omzunda kalaşnikoflarla sokaklarda dolaşan Ukraynalıların görüntüleri başka bir hikâye anlatıyor. Ukraynalılar 21. yüzyıl tarihine sadece millet olarak değil, “millet-i müsellaha” olarak da geçecekler belki de.

“Değerli yalnızlık” bizim ülkemizden çıkmış bir kavram. İçinin ne kadar doldurulabildiği en iyi ihtimalle tartışmalı ama yalnızlık öykünülecek ya da yüceltilebilecek bir durum değil. Ukrayna halkı ve Zelenskiy, “değerli yalnızlığın” ne demek olduğunu ateşle sınanarak öğreniyor ve hepimize gösteriyorlar.

Serhat Güvenç’in önceki yazıları:

Boğazlar, Karadeniz ve denizaltılar

Savaşın işe yaramadığını öğrenme sırası Rusya’da mı?

“Sorunsuz çember”in sorunlu kuzey halkası

Türkiye-Rusya’nın “rekabet yönetimi” ve Ukrayna krizi

Ukrayna krizi mi, Avrupa krizi mi?

Avrupa güvenliğini konuşmak

NATO genişlemesi ve Rusya’nın gecikmeli tepkisi

NATO’nun 70 yıllık müttefiki

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.